MAHKEMECE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLİRKEN “DAVALI LEHİNE” YAZILMASI GEREKİRKEN YANLIŞLIKLA “DAVACI LEHİNE” YAZILMIŞ OLMASI HALİNDE BU MADDİ HATA TAVZİH İLE DÜZELTİLE BİLİR

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO:2008/11-448
KARAR NO:2008/454
KARAR TARİHİ:25.06.2008

>MAHKEMECE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLİRKEN “DAVALI LEHİNE” YAZILMASI GEREKİRKEN YANLIŞLIKLA “DAVACI LEHİNE” YAZILMIŞ OLMASI HALİNDE BU MADDİ HATA TAVZİH İLE DÜZELTİLE BİLİR

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (A… Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 17.06.2004 gün ve 428-277 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi’nin 25.12.2006 gün ve 13563-13771 sayılı ilamı ile; (Davacı vekili asıl davada, müvekkilince taraflar arasındaki 01.08.1988 tarihli sözleşme ile üstlenilen danışmanlık edimi yerine getirildiği halde hak kazandığı ücretin ödenmediğini ileri sürerek, hizmet bedeli 1.338.412.538 TL, yoksun kalınan kâr karşılığı 3.995.165.508 TL, cezai şart olarak ise 750.000.000 TL’nin tahsiline, birleştirilen A… Asliye Yedinci Ticaret Mahkemesi’nin 1997/415 esas sayılı davasında, 2.919.200.000 TL ücret alacağı ile 500.000.000 TL munzam zarar karşılığı tazminatın tahsiline, yine birleştirilen A… Asliye Beşinci Ticaret Mahkemesi’nin 1999/246 esas sayılı davasında ise aynı sözleşme nedeniyle 10 milyar TL tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davaların reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemenin uyduğu bozma kararı sonucu asıl davanın reddine dair verdiği kararın Dairemizce bozulması üzerine, davacı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Karar düzeltme isteminden sonra davalı vekilinin başvurusu üzerine mahkemece karar dahi, ücreti vekalet ile ilgili takdir edilen ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesi yolundaki ibarenin maddi hata sonucu yazıldığı gerekçesiyle bu hatanın HUMK 459. maddesi uyarınca tavzihen düzeltilmesine karar verilmiş, davacı vekili bu karar ile temyiz etmiştir.
1- a) Davacı vekili asıl dava bakımından karar düzeltme isteminde bulunmuş olup, bu dava açısından kesinleşen istem kalemleri çıkarıldıktan sonra hüküm verilen miktar 1.338.412.538 TL olup, HUMK’nın 5219 sayılı Kanun ile değişik 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme sınırı 6.580.000.000 TL’ye yükseltilmiş olduğundan, karar düzeltme istemine konu tutar gözönüne alındığında davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin miktar yönünden reddi gerekmiştir.
b) Ancak, Dairemiz bozma kararının 2. bendinde birleştirilen dava dosyaları belirtilirken A… Asliye Beşinci Ticaret Mahkemesi’nin dosya numarasının tapaş hatası sonucu “1999/246” yerine “1999/1246” olarak yazılması, birleştirilen dosya niteliğinde olmayıp, yapılan yargılama sonucu açılmamış sayılma kararı verilen A… Asliye Birinci Ticaret Mahkemesi’nin 2001/561 E. sayılı dava dosyasının da birleştirilen dosya gibi karar metninde belirtilmiş olması maddi hata niteliğinde olup, HUMK’nın 459. maddesi gereğince her zaman düzeltilmesi mümkün olduğundan, Dairemiz bozma kararının 2. bendinin 4. satırında “…A… Beşinci Ticaret Mahkemesi’nin…” ibaresinden sonra gelen “1999/1246” ibaresinin “1999/246” olarak düzeltilmesine, yine aynı satırdaki “… ve A… Birinci Ticaret Mahkemesi’nin 2001/561 esas …” ibaresinin karar metninden çıkarılmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin tavzih kararına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
mahkemece yapılan yargılama sonucu davanın reddine, “davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihindeki avukatlık ücret tarifesine göre
ölçümlenen 708.357.805 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiş ve bu konuda davalı taraf temyiz isteminde bulunmamış, ancak 16.03.2006 tarihli dilekçesi ile tavzih talebinde bulunmuş, mahkemece bu istem 20.03.2006 tarihli karar ile kabul edilerek vekalet
ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesi şeklinde kararda düzeltme yapılmış ve bu husus davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Hükümlerin tavzihi HUMK’nın 455 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, 455. maddeye göre “Hüküm müphem ve gayrivazıh olur veya mütenakız fıkraları ihtiva ederse icrasına kadar her iki taraftan biri iphamın tavzihini ve tenakuzun refini isteyebilir”, 459. maddeye göre ise “İki tarafın isim ve sıfat ve neticei iddialarına müteallik hataları ve esas hükümdeki hesap hataları kendilerinin istimaından sonra mahkeme tarafından tashih olunur. Tashih olunan cihet hüküm üzerine yazılır.” Tavzih yoluyla hüküm değiştirilemeyeceği gibi, düzeltmeye konu hususlar HUMK’nın 459. maddesinde açıklananlardan olmadığından, usul ve yasaya aykırı olan tavzih kararının bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme karar ının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/11. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, sözleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir.

Davacı şirket vekili, taraflar arasında otel inşası için idari, mali, teknik vb. konularda müşavirlik hizmeti verilmesine ilişkin 01.08.1988 tarihli bir sözleşme imzalandığını, müvekkilinin sözleşme gereğince üstlendiği edimlerini yerine getirmesine rağmen, davalının hak kazandıkları ücreti ödemediğini ileri sürerek, 1.338.412.538 TL hakediş bedeli, 3.995.165.508 TL yoksun kalınan kâr, 750.000 TL cezai şart ile, bu dava ile birleştirilen A… Yedinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21.01.1998 gün ve 1997/415 E. 1997/9 K. sayılı dosyasında; saklı tuttukları 419.200.000 TL ücret ile 500.000.000 TL munzam zararın ve ayrıca birleştirilen A… Beşinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.09.2000 gün ve 1999/246 E. 2000/453 K. sayılı dosyasında; yaptırılmayan işler sonucu yoksun kalınan kazanç nedeniyle 9.250.000.000 TL ile davalının sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle 750.000 TL tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı şirket vekili davanın reddini savunmuştur.

Dosya bir çok asamadan geçmiş mahkemece verilen 17.06.2004 gün ve 2000/428 E. 2004/277 K. sayılı kararında; “hüküm fıkrasının 1. bendinde aynen; “1- Davacının davası sübut bulmadığından Reddine,” denilmiş, aynı hüküm fıkrasının 5. bendinde aynen; “5- Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihindeki avukatlık ücret tarifesine göre ölçümlenen 708.357.805 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
Bu karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Davalı vekili; avukatlık ücreti ile ilgili hususta açıkça temyiz isteminde bulunmamış ancak; dilekçesinde re’sen görülecek nedenlerle de temyiz talebinde bulunduğunu ifade etmiştir.

Özel Daire’ce; asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının reddi ile, asıl dava ile ilgili verilen hükmün onanmasına, ancak bozmadan önce birleştirilen iki dosya hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediğinden bu yönden verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Dosya yerel mahkemeye gittiğinde karar düzeltme aşamasından önce, davalı vekili tarafından verilen 16.03.2006 tarihli dilekçe ile; “hüküm fıkrasında çelişki olduğu, davanın reddedilmesine rağmen davacı lehine vekalet ücreti verildiğini, bunun yazım hatasından kaynaklandığını” beyanla bu maddi hatanın tavzih yoluyla düzeltilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, bu dilekçe davacı vekiline gönderilmiş, davacı vekili bu talebe itirazlarını dilekçe ile sunmuştur. Yerel mahkemece; hüküm fıkrasındaki “davanın reddedilmiş olmasına rağmen avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesi şeklindeki” ibarenin sehven yazılmış olduğu açıklanarak, HUMK m. 459 uyarınca bu maddi hatanın tavzih yoluyla düzeltilmesine karar verilmiştir.
Davac ı vekili asıl karar yönünden verilen bozma kararına karşı karar düzeltme, tavzih kararı yönünden ise temyiz itirazlarını bir dilekçe ile mahkemeye sunmuştur.

Özel Daire’ce; asıl karar yönünden yapılan karar düzeltme talebi reddedilmiş, tavzih kararı yönünden, “tavzih yoluyla hükmün değiştirilemeyeceği” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Yerel mahkemece; bozma ilamında önceki kararda asıl dosya ile birleştirildiği belirtilen A… Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2001/561 E. sayılı dosyasının bu dava ile birleştirilmediği ve bu dosyanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşıldığından, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, asıl dosya ile birleştirilmesine rağmen ilk hükümde sehven unutulan A… Beşinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1999/246 E. sayılı dosyada açılan davanın da reddine karar verilmiştir. Mahkemece tavzih kararı yönünden yapılan bozmaya ise; ısrar edilmiştir.

1- Mahkemece verilen önceki hükümde bulunmamakla birlikte, bozma kararına uyularak verilen ve hüküm fıkrasının 1. bendinde yer alan A… Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2001/561 E. sayılı dosyası yönünden karar verilmesine yer olmadığı kararı ile, A… Beşinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1999/246 E. sayılı dosyası yönünden verilen red kararının Özel Daire’nin incelenmesinden geçmeyen yeni hüküm niteliğinde olduğu anlaşıldığından, bu yeni hükme yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

2-Tavzih kararı yönünden yapılan temyize gelince;
Hükümlerin tavzihi; hükmün müphem olması veya birbirine aykırı (çelişik) fıkralar ihtiva etmesi halinde, hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yoldur.
HUMK m. 455’te; hüküm müphem ve gayrivazıh olur veya mütenakız fıkralar ihtiva ederse icrasına kadar iki taraftan her biri ilamın tavzihini ve tenakuzun ref’ini isteyebilir” denmektedir.
HUMK m. 455’te belirtildiği gibi, açık olmayan veya çelişik fıkraları kapsayan hükümlerin açıklanması istenebilir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça verilen hükmün değiştirilmesi mümkün değildir. Hükümlerin tavzihi de bunun bir istisnası olarak kabul edilemez. Hakim burada hükmün başka türlü anlaşılmasını önlemek için gerçeği ortaya koymakla ödevlidir.

Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir. (YHGK’nın 14.06.1967 gün ve 1967/9-462 E. 300 K. sayılı ilamı)

Bunun gibi Yargıtay kararları hakkında da tavzih yoluna başvurulabilir. Tavzih kararı ile hükmün değiştirildiğini iddia eden temyiz yoluna başvurabilirce de, Yargıtay Dairesi’nin kendi kararlarının tavzihi ile ilgili verdiği kararlara karşı Hukuk Genel Kurulu’na temyiz yoluna başvurulamaz. (YHGK’nın 15.03.1969 gün ve 1969/2-466 E. 178 K. sayılı ilamı)

Tavzih yoluna başvurabilmek için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Kesinleşmemiş olan kararlar hakkında da hükmün icrasına (yerine getirilmesine) kadar tavzih istenebilir. Fakat tavzih talebinde bulunulmakla temyiz süresi durmaz. İlamın icraya konmasından sonra da, ilam tamamen icra edilinceye kadar hükmün tavzihinin istenilmesi mümkündür. İcra Müdürünün hükmü yorumlamak (tavzih etmek) yetkisi yoktur. Hüküm ancak onu vermiş olan mahkemece tavzih edilir.
Hakim tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip bunu hükmüne ekleyemez. Bunun gibi hüküm verirken unutmuş olduğu vekalet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip bunu hükmüne dahil edemez. Aynı şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez. Bütün bu anlatımlardan çıkan netice, tavzih yolu ile kesinleşmiş olan hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, 2001, cilt 5, sayfa 5270 vd.)

Öte yandan, Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre maddi hata kazanılmış hak oluşturmaz. Açıklanan kuralların ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece verilen hükümde davacının davasının reddine karar verilmiştir. Bunun doğal sonucu olarak davalı lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekir. Davanın reddedilmesine rağmen davacı lehine vekalet ücreti verilmesi usulen mümkün değildir. Yine vekalet ücretinin hükmedildiği hüküm fıkrasının 5. bendinde “Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden” ibaresi ile başlanmıştır. Bu cümlenin gelişinden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Buna karşılık mahkemece sehven bu cümlenin devamında “…avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine”, denilmiş ve bu suretle birbiri ile çelişkili bir hüküm fıkrası oluşturulmuştur. Çelişki hem hüküm fıkrasının 1. bendinde davanın reddine karar verilmesi, hem de 5. bendinde “davalının kendini vekille temsil ettirmesine göre” denilmesine rağmen “davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesine” yazılması gerekirken “davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesine” yazılması suretiyle oluşturulmuştur.
Mahkemece bu yanlışlık davalı vekilinin tavzih talebi ile fark edilmiş, tavzih usulü uygulanarak sehven oluşturulan bu maddi hata düzeltilmiştir. Dolayısı ile mahkeme bu tavzih kararı ile hükmü değiştirmemiş olup, tarafların sıfatında meydana gelen çelişki düzeltilerek hükmün doğru şekilde yorumlanıp icra edilmesi sağlanmıştır.

Her ne kadar mahkemece HUMK m. 459’dan söz edilmişse de, fiilen HUMK m. 455’teki usulün uygulanıp buna göre karar verilmiş olması karşısında, bu hatanın sonuca etkili olmadığı anlaşılmıştır.

Sonuç itibarı ile usul ve kanuna uygun olan tavzih kararı onanmalıdır.

SONUÇ

1- Mahkemenin hüküm fıkrasının 1. ve 2. bentlerinde hükme bağlanan birleştirildiği belirtilen A… Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2001/561 E. sayılı dosyası ve A… Beşinci Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1999/246 E. sayılı dosyaları yönünden verilen kararlara yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine (oybirliği ile),

2- Tavzih kararı yönünden davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun hükmün (ONANMASINA) (oy çokluğu ile), 25.06.2008 gününde karar verildi.

DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLİP LAKİN SEHVEN DAVACI ALEYHİNE YARGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ HÜKMEDİLMESİ, TAVZİH YOLU İLE DÜZELTİLE BİLİR.

T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2016/5586
KARAR NO: 2017/6964
KARAR TARİHİ: 28.9.2017

>DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLİP LAKİN SEHVEN DAVACI ALEYHİNE YARGILAMA GİDERİ VE VEKALET ÜCRETİ HÜKMEDİLMESİ, TAVZİH YOLU İLE DÜZELTİLE BİLİR.

Davacı, davalı işverene ait işyerinde 16.07.1990-31.08.1990 tarihleri arasında geçen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı ile feri müdahil Kurum vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

1-)Davacı vekili 31/12/2016 tarihli dilekçesi ile … 1.İş Mahkemesi’ne ait 29/01/2016 tarihli ve 2014/890 Esas, 2015/585 Karar sayılı ilamının tavzih ve tashihini istemiştir. Mahkemece 29/01/2016 tarihli ek karar ile; davacı vekilinin tavzih ve tashih talebinin reddine karar verilmiştir. Bu karar 08.02.2016 tarihinde davacı vekiline tebliğ edilmiş ve davacı vekilince 12.02.2016 tarihli temyiz dilekçesi ile ek karar temyiz edilmiştir.
6100 Sayılı HMK’nın “Hükmün Tashihi” başlıklı 305. maddesi, “(1) Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece re’sen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir. (2) Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve mühürlenir” şeklindedir. 6100 Sayılı HMK’nın 305. maddesi uyarınca hükmün tashihi, ancak “yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar” halinde mümkündür. Hüküm altına alınmayan bir hususun hükmün tashihi şeklinde yeniden hüküm altına alınması mümkün değildir. Hakim tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip bunu hükmüne ekleyemez. Bunun gibi hüküm verirken unutmuş olduğu vekalet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip bunu hükmüne dahil edemez.Aynı şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez.Bütün bu anlatımlardan çıkan netice tavzih yolu ile kesinleşmiş olan hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. (Prof.Dr…. Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı 2001 cilt 5, sayfa … vd.)

Öte yandan, Yargıtay’ın istikrar kazanmış görüşüne göre de maddi hata kazanılmış hak oluşturmaz.

Somut olayda; davanın kabulüne karar verildiği lakin sehven davacı aleyhine yargılama giderleri ile vekalet ücretine hükmedildiği açıktır. Ne var ki, bu işlem bir maddi hata olup tavzih usulü uygulanarak sehven oluşturulan tarafların sıfatında meydana gelen çelişki düzeltilerek hükmün doğru şekilde yorumlanıp icra edilmesi sağlanmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.6.2008 tarihli ve 2008/11-448 Esas ve 2008/454 Karar numara lu ilamı da bu doğrultudadır .

O halde, Mahkemenin davacı vekilinin 26.10.2016 tarihli ek kararına karşı yöneltmiş olduğu temyiz itirazları kabul edilmeli ve ek karar bozulmalıdır.

SONUÇ

… 1.İş Mahkemesi’ne ait 2014/890 Esas, 2015/585 Karar sayılı ve 29/01/2016 tarihli ek tavzih kararının yukarda açıklanan sebeplerle BOZULMASINA,

2-) Davalı Kurum vekilinin Mahkeme’nin 17/11/2015 tarih ve 2014/890 Esas ve 2015/585 Karar numara lu ilamına karşı yöneltmiş olduğu temyiz itirazına gelince,
Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı Kurum vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edenlerden davacıya iadesine, 28.09.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

ÇEK ZAYİ SEBEBİYLE İPTALİ İSTEMİ-İPTAL TALEBİNDE BULUNAN ŞAHSIN İSPAT ETMESİ GEREKEN HUSUSUN ZİLLİYETİ BULUNDUĞU ÇEKİN RIZASI HİLAFINA ELİNDEN ÇIKMIŞ OLDUĞU–İPTAL DAVASINDA KESİN İSPAT ARANMAYIP ÇEKİN KAYBOLDUĞUNUN “KUVVETLE MUHTEMEL” OLMASININ YETERLİ OLDUĞU.

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2016/3882
KARAR NO: 2017/6192
KARAR TARİHİ: 15.11.2017

>ÇEK ZAYİ SEBEBİYLE İPTALİ İSTEMİ-İPTAL TALEBİNDE BULUNAN ŞAHSIN İSPAT ETMESİ GEREKEN HUSUSUN ZİLLİYETİ BULUNDUĞU ÇEKİN RIZASI HİLAFINA ELİNDEN ÇIKMIŞ OLDUĞU–İPTAL DAVASINDA KESİN İSPAT ARANMAYIP ÇEKİN KAYBOLDUĞUNUN “KUVVETLE MUHTEMEL” OLMASININ YETERLİ OLDUĞU.
6102/m.651

ÖZET : Dava, zayi sebebiyle çek iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, iptali istenen çeklerde davacının yetkili hamil olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Esasen hasımsız olarak açılan bu davada iptal talebinde bulunan şahsın ispat etmesi gereken husus zilyedi bulunduğu çekin rizası hilafına elinden çıkmasıdır. Ancak, iptal davasında kesin ispat aranmayıp çekin kaybolduğunun “kuvvetle muhtemel” olduğunu göstermesi yeterlidir.
Davacı, çeklerin lehtarı ve hamili olduğunu ileri sürerek iptalini talep ettiği çeklere dair bilgileri mahkemeye bildirmiştir. Davacının daha fazlasını ispata zorlanması, zayi sebebiyle çek iptali hükümlerinin uygulanmasını imkânsız hale getirecektir. Kaldı ki, dosya kapsamında davacının iddiasının aksini kanıtlayacak somut bir delil bulunmamaktadır.
Davacının davaya konu ettiği ve bilgilerini sunduğu 21 adet çekin lehtarı ve yasal hamili olduğunun kabulü gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddi isabetsizdir.
DAVA : Hasımsız olarak görülen davada 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 10/03/2016 tarih ve 2016/208-2016/180 Sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; müvekkilinin yetkili hamili olduğu, … Bankası, … Şubesine ait, keşidecisi … Mak. İmalat Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti. olan 21 adet çeki kaybettiğini ileri sürerek davaya konu çeklerin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; keşideci şirketin yetkili müdürü olan davacının davaya konu çeklerin yetkili hamili olduğunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın dava şartı olan aktif husumet yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Talep, zayi sebebiyle çek iptali istemine dair olup, mahkemece, iptali istenen çeklerde davacının yetkili hamil olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Esasen hasımsız olarak açılan bu davada iptal talebinde bulunan şahsın ispat etmesi gereken husus zilyedi bulunduğu çekin rizası hilafına elinden çıkmasıdır. Ancak, iptal davasında kesin ispat aranmayıp çekin kaybolduğunun “kuvvetle muhtemel” olduğunu göstermesi yeterlidir (6102 Sayılı TTK. m. 760). Davacı, çeklerin lehtarı ve hamili olduğu ileri sürerek iptalini talep ettiği çeklere dair bilgileri mahkemeye bildirmiştir. Davacının daha fazlasını ispata zorlanması, zayi sebebiyle çek iptali hükümlerinin uygulanmasını imkânsız hale getirecektir. Kaldı ki, dosya kapsamında davacının iddiasının aksini kanıtlayacak somut bir delil bulunmamaktadır. Her nekadar, karar gerekçesinde davacının keşideci şirketin ortağı ve yetkilisi olduğu ve çeklerin yasal hamili olduğunu ispat edemediği ifade edilmiş ise de, davacının ortağı ve yetkilisi olduğu keşideci şirketten 2014 yılında ayrıldığı; mahkemece talebin kabulü halinde ilanın ve kararın “keşidecisi … Tarım Mak. İmalat San. Tic. Ltd. Şti. lehtarı … olan” çeklere dair yapılacağı ve zayi kararlarının kesin hüküm teşkil etmediği de gözetildiğinde davacının davaya konu ettiği ve bilgilerini sunduğu 21 adet çekin lehtarı ve yasal hamili olduğunun kabulü gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacının temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının istemi halinde temyiz edene iadesine, 15.11.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

MENFİ TESPİT DAVASI – SENETTEKİ KAYDI TALİL EDEN DAVALININ İSPAT YÜKÜNÜ ÜZERİNE ALDIĞI – DAVALININ İDDİALARINI İSPATA YARAR DELİL İBRAZ EDEMEDİĞİ – BONONUN İPTALİ İLE DAVACIYA İADESİNE KARAR VERİLDİĞİ – HÜKMÜN ONANMASI GEREĞİ

TC

YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
2016/10779
2017/402

Karar Tarihi: 24.01.2017

MENFİ TESPİT DAVASI – SENETTEKİ KAYDI TALİL EDEN DAVALININ İSPAT YÜKÜNÜ ÜZERİNE ALDIĞI – DAVALININ İDDİALARINI İSPATA YARAR DELİL İBRAZ EDEMEDİĞİ – BONONUN İPTALİ İLE DAVACIYA İADESİNE KARAR VERİLDİĞİ – HÜKMÜN ONANMASI GEREĞİ

ÖZET: Senetteki kaydı talil eden davalının ispat yükünü üzerine aldıgı, davalının iddialarını ispata yarar delil ibraz edemedigi gerekçesiyle davanın kabulüne, davacı tarafça ödenen ? TL’nin istirdadına, davaya konu bononun iptali ile davacıya iadesine karar verilmis, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmis olup hükmün onanması gerekmistir. (6100 S. K. m. 141)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince temyiz edilmesi ve davacı vekilinin durusma istegi üzerine ilgililere çagrı kagıdı gönderilmisti. Belli günde davacı vek. Av. … ile davalı vek. Av. …’in gelmis olmalarıyla durusmaya baslanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde oldugu anlasıldıktan sonra dosya incelendi, geregi konusulup düsünüldü.

Davacı asil, dava dısı …’ın müvekkili oldugunu, davalı ile dava dısı … arasında 2007 yılında tasınmaz takas islemi yapıldıgını, kendisinin davalıyı bir defa burada gördügünü, davalıyı tanımadıgını, davalı tarafından hakkındaki icra takibine konu edilen 30/03/2009 vadeli 100.000,00 TL miktarlı senedin bedelsiz oldugunu, takip konusu senette nakden ibaresi yer aldıgını, davalı tarafından ne kendisine ne de müvekkili dava dısı …’a senet tanzim tarihinde ya da sonrasında herhangi bir para verilmedigini, senet üzerindeki imzanın kendisine ait olmadıgını, davalı ile arasında hiçbir ticari iliski veya alacak verecek iliskisi bulunmadıgını ileri sürerek, davalıya borçlu olmadıgının tespiti ile icra dosyasına yatırdıgı 15.000,00 TL teminatın davalıya ödenmesi halinde istirdadına karar verilmesini talep ve dava etmistir.

Davalı vekili; … ile aralarındaki iliski geregi müvekkiline ait iki adet dairenin dava dısı …’ın çocuklarına devredildigini, buna karsılık …’taki arsanın müvekkiline devredilmesine ragmen …’nda bulunan arsanın devrinin yapılmaması sebebiyle dava konusu senedin davacı ile … tarafından imzalanarak müvekkiline verildigini, …’nda bulunan arsanın mülkiyeti devredilmedigi için davacı ile dava dısı … hakkında icra takibine giristigini, davacının kötü niyetli oldugunu savunarak davanın reddi ile %20 tazminata karar verilmesini istemistir.

Mahkemece, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davalının beyanlarıyla senetteki “nakten” kaydını tal’il ettigi, senetteki kaydı talil eden davalının ispat yükünü üzerine aldıgı, davalının
iddialarını ispata yarar delil ibraz edemedigi gerekçesiyle davanın kabulüne, davacı tarafça ödenen 15.000,00 TL’nin istirdadına, davaya konu bononun iptali ile davacıya iadesine karar verilmis, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmistir. Dosyadaki yazılara kararın dayandıgı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle 6100 sayılı HMK’nın 141. maddesi uyarınca dilekçelerin verilmesi asamasında tarafların iddia ve savunmalarını karsı tarafın muvafakatına ihtiyaç olmaksızın degistirebileceklerine ve davalı tarafın nakden kaydı bulunan senedin ihdas nedenini talil etmis olması nedeniyle ispat külfetini üstüne almıs bulunmasına ve savunmasını kanıtlayamamıs olması karsısında yazılı sekilde hüküm kurulmasında isabetsizlik görülmemesine göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, vekili Yargıtay durusmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.480,00 TL durusma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, asagıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 24.01.2017 gününde oybirligi ile karar verildi.

Tasarrufun İptali-Çek Alacağı

T.C.
Yargıtay
17. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/4354
Karar No:2014/19260
K. Tarihi:23.12.2014

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:-K A R A R-

Esas ve birleştirilen davaların davacıları vekili, davalı borçlu M.. D..’ın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı sekiz adet taşınmazdaki hisselerini 5.7.2006 tarihinde damadı davalı S.. Ç..’e onun da bir kısım taşınmazları 6.12.2006 tarihinde borçlunun yeğeni olan davalı D.. U..’a sattığını belirterek davalılar arasındaki 5.7.2006 tarihli tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Esas ve birleşen davaların davalısı borçlu M.. D.., dava konusu tasarrufların kendisi ile dava dışı kardeşleri arasında yapılan miras payı devri olduğunu, davacılar ve vekilleri huzurunda davacı Tolga’nın eşine taşınmaz devri yaparak borçlarını ödediğini, davacı Y.. Ş.. ve vekili tarafından düzenlenen ibraname olduğunu, davacı hakkında dava konusu çeklerle ilgili hazırlık soruşturması bulunduğunu, iptali istenen satışların gerçek bir satış olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Esas ve birleşen davaların davalısı D.. U.. vekili,dava dışı borçlu Yiğit’in, davalı borçlunun boşandığı eşinin yeğeni olduğunu, dava dışı borçlu Yiğit ile davacı alacaklıların birlikte iş yaptığını, davalı borçlunun borçlarını davacıların seçtiği altı adet taşınmazı davacı İlker’in eşi Ebru’ya devrederek ödediğini, diğer taşınmazlarda da davalı borçlu ve kardeşleri müşterek malik olduğundan hisselerini birbirine devrederek ve takas ederek rızai taksim yaptıklarını, tüm bu işlemlerden davacıların haberdar olduğunu, yapılan işlemin ivazlı tasarruflardan olmadığını, davalı Serhat’e yapılan devrin nam-ı müstear olduğunu, takip konusu çeklerde ciro zincirinin kopuk olduğunu,ciro zincirindeki imzanın dava dışı borçlu Yiğit’e ait olmaması nedeniyle bir kısım takiplerin Yiğit yönünden iptal edildiğini, iptali istenen tasarrufların borçtan önce yapıldığını, borçlunun aciz halinde olmadığını, takip konusu borçların ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı S.. Ç.. savunma yapmamıştır. Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre taşınmazların devrine ilişkin ilk işlemin 5.7.2006, ikinci işlemin 6.12.2006 tarihinde yapıldığı, takip konusu alacakların tasarruftan önce doğduğu, davalı Serhat’ın borçlunun damadı, davalı Demet’in borçlunun yeğeni olması nedeniyle yapılan tasarrufların İik 278/1 madde gereğince bağış mahiyetinde olup iptale tabi olduğu,konu ile ilgili aynı mahiyette T.. P.. tarafından İzmir 5.Asliye Hukuk Mahkemesine açIlan 2007/113 esas sayılı davanın kabul edildiği ve hükmün Yargıtay denetiminden geçerek onandığı, kesinleşen bu kararın eldeki davalar yönünden güçlü delil mahiyetinde olduğu gerekçesiyle esas ve birleştirilen davaların kabulüne dava konusu taşınmazlardaki hisse devrine ilişkin 6.12.2006 tarihinde davalı D.. U..’a yapılan satışların takip konusu alacak ve fer’ileriyle sınırlı olarak iptali ile taşınmazların cebri icra yolu ile haciz ve satışına izin verilmesine karar verilmiş;hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İik 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm
işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.
İİK.nun 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötü niyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir.
İİK’nın 283/II maddesine göre de iptal davası, üçüncü şahsın elinden çıkarmış olduğu mallar yerine geçen değere taalluk ediyorsa, bu değerler nispetinde üçüncü şahıs nakden tazmine (davacının alacağından fazla olmamak üzere) mahkûm edilmesi gerekir. Bu ihtimalde 3. kişinin sorumlu olduğu miktar, elden çıkarılan malın o tarihteki gerçek değeridir. Bir başka anlatımla dava ve tasarrufa konu malı elinde bulunduran şahsın kötü niyetli olduğunun kanıtlanamaması halinde dava tümden reddedilmeyip borçlu ile tasarrufta bulunan şahıs tasarrufa konu malı elinden çıkardıkları tarihteki gerçek değeri oranında ve alacak miktarı ile sınırlı olarak tazminata mahkum edilmeleri gerekir.
Somut olayda 2007/105 Esas 2009/288 Karar sayılı dosya yönünden dava ön koşulları incelendiğinde takip konusu alacağın 2006/6315 sayılı takip dosyasına dayandığı alacağın kaynağının 15.10.2006 keşide, 27.7.2006 ibraz tarihli çeke dayandığı, çekin M.. D.. tarafından Y.. T.. lehine düzenlendiği,ciro yoluyla T.. P..’e geçtiği ve Tolga tarafından takibe konduğu, iptali istenen tasarrufların ise borçtan önce 5.7.2006 ve 6.12.2006 tarihlerinde yapıldığı anlaşılmaktadır. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/82196 Hazırlık dosyasındaki çek lehdarı ve takip borçlusu Yiğit Türkeş 21.1.2008 tarihli ifadesinde; halasının eşi olan M.. D..’a maddi sıkıntıda olması nedeniyle yardımcı olmak amacıyla önceden tanıdığı İ.. P.. 25.000-30.000 TL borç alarak Mehmet’e verdiğini,İlker’e de 3-4 adet çek verdiğini çekleri kefil olarak ciroladığını, Mehmet’in kendi çekleri arkasına sahte ciro yaparak kendisini de borçlu duruma düşürdüğünü sahte ciro nedeniyle dava açtığını beyan etmiş, T.. P.. ise 9.2.2008 tarihli hazırlık ifadesinde Y.. T.. yanında çalıştığını,
M.. D..’ı tanımadığını, M.. Y.. eniştesi olduğunu, maddi sıkıntıda olan Yiğit’e yardım amacıyla kendisine ait 25-30.000 TL ile abisi İlker’den aldığı parayı borç verdiğini, Yiğit’inde M.. D..’tan aldığı çekleri cirolayarak kendisine verdiğini, çekler ödenmediği için Mehmet ve Yiğit hakkında 2006/6314 2006/6315 sayılı dosyalar ile takip açtığını, Mehmet’ten arsa almadığını faizle para vermediğini belirtmiş; M.. D.. ise 21.11.2007 tarihli hazırlık ifadesinde T.. P.. ve Y.. Ş.. tanımadığını,kim olduklarını bilmediğini,faizli para yüzünden ödediği borçları nedeniyle hiç tanımadığı kişilerinde aracı olarak kullanıldığını ve karşı karşıya bırakıldığını İlker’in piyasaya faizle para verdiğini, Yiğit’in, eşinin yeğeni olduğunu, İlker ve diğer kişilere borçlarını ödediğini bu konuda 14.8.2006 tarihli ibraname aldığını (20.7.2006 21.7.2006 25.7.2006 tarihli dört çekle ilgili 31.040 TL’lik)37.000 TL civarında dört çekin yeniden takibe konulduğunu, ailesine baskı yapıldığını, borçlarına karşılık ailesinin İlker’e arsa devrettiğini Yiğit’in İlker’e borçları olması nedeniyle yardımcı olmadığını, İlker,T.. Y..ve Yiğit’ten şikayetçi olduğunu beyan etmiştir. Gerek takip konusu çekin keşide ve ibraz tarihleri gerekse borçlu ile davacı arasında borcun dayanağına ilişkin temel borç ilişkisinin bulunmadığını taraflarca dile getirilmesi, gerekse İzmir 3.İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/73-149 EK sayılı ilamı ile dava konusu 2006/6315 sayılı takip dosya hakkında zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmiş olması nedeniyle eldeki esas dava yönünden dava koşullarının oluşmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
Birleştirlen 2007/122 Esas 2008/324 karar ve 2007/1323 Esas 2008/398 karar sayılı davalar yönünden dava koşulları incelendiğinde; 2006/6286 sayılı takip dosyası yönünden alacağın kaynağının 10.9.2006 keşide, 27.7.2006 ibraz tarihli çeke dayandığı, çekin M.. D.. tarafından Y..T.. lehine düzenlendiği,ciro yoluyla T.. P..’e ondan da Y.. Ş.. geçtiği, 2007/7789 takip dosyası yönünden ise alacağın 31.10.2006 keşide ve ibraz tarihli çeke dayandığı, Mehmet tarafından hamiline keşide edilen çekin Yiğit’e, Yiğit tarafından da F.. Lti.Şti’ne ciro edildiği çekin anılan şirket tarafından bankaya ibrazından sonra Yiğit tarafından 31.10.2005 tarihinde Y.. Ş.. temlik edildiği, Yuda tarafından takibe konulduğu, iptali istenen tasarrufların
ise borçtan önce 5.7.2006 ve 6.12.2006 tarihlerinde yapıldığı anlaşılmaktadır.İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/82196 Hazırlık dosyasındaki Y.. Ş.. 9.2.2008 tarihli ifadesinde; M.. D..’ı tanımadığını, İ.. P.. tanıdığını, İlker’in, kardeşi Tolga’nın işvereni olan Yiğit’e borç vermesi nedeniyle zor durumda olduğunu,bu nedenle İlker’e borç verdiğini, karşılığında M.. D.. tarafından keşide edilip Yiğit ve İlker’in ciro yoluyla geçen çekleri aldığını, dört adet çekin 37.800 TL olarak Mehmet tarafından ödendiğini, ibraname verdiğini, iki adet çekin ise ödenmediğini,2007/7789 ve 2006/6286 sayılı dosyalar üzerinden takibin devam ettiğini, Mehmet’tan arsa almadığı gibi ona faizle para vermediğini beyan etmiştir.Bu durumda davacı ile davalı borçlu Mehmet ve dava dışı borçlu Yiğit arasında takip konusu çekle ilgili temel ilişki bulunmadığı,takip konusu çeklerin ibraz tarihi itibarıyla borcun iptali istenen tasarruftan sonra doğduğu anlaşıldığından eldeki her iki davanın da ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
Birleştirilen 2007/355 Esas 2008/289 Karar ve 2007/155 Esas 2008/219 karar sayılı dosyalar yönünden dava koşulları incelendiğinde; 2007/8372 sayılı takip dosyası yönünden alacağın kaynağının 16.9.2006 keşide, 16.9.2006 ibraz tarihli çeke dayandığı, çekin M.. D.. tarafından Y.. T.. lehine düzenlendiği, Yiğit tarafından bankaya ibraz edildikten sonra 16.9.2006 tarihinde davalı İ..P.. temlik edildiği; 2006/8769 sayılı takip dosyası yönünden ise alacağın 15.10.2006 keşide ve 15.10.2006 ibraz tarihli çeke dayandığı Mehmet tarafından Yiğit’e lehine keşide edildiği, Yiğit tarafından İlker’e, onun tarafından da dava dışı Mustafa’ya ciro edildiği İlker tarafından takibe konulduğu, 2006/8769 sayılı takip dosyası yönünden İzmir 9 İcra Hukuk Mahkemesinin 2007/46 Esas-2007/165 Karar sayılı ilamı ile anılan çekteki lehtar imzasının Yiğit’e ait olmadığı gerekçesiyle Yiğit yönünden takibin iptaline karar verildiği; iptali istenen tasarrufların ise borçtan önce 5.7.2006 ve 6.12.2006 tarihlerinde yapıldığı anlaşılmaktadır.İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/82196 Hazırlık dosyasında İ.. P..21.1.2008 tarihli ifadesinde; M.. D..’ı bu olaylar nedeniyle tanıdığını, samimiyeti olmadığını, kardeşi Tolga’nın işvereni olan Yiğit’e maddi açısından yardım amacıyla 35.000 TL borç verdiğini, 20.000 TL’sinin kendi birikimi olduğunu, Y.. Ş.. da 35.000 TL borç aldığını, borç karşılığı Yiğit’in, M.. D.. tarafından keşide edilen dört çek getirdiğini, ödenmeyen iki çek nedeniyle 2007/8372 ve 2006/8769 sayılı dosyalarla başlattığı takibin devam ettiğini, Mehmet ile muhatap olmadığı gibi, borcu Y.. T.. verdiğini Yiğit’in de aldığı para ile ne yaptığını bilmediğini beyan etmiştir.Bu durumda davacı ile davalı borçlu Mehmet arasında takip konusu çekle ilgili temel ilişki bulunmadığı, takip konusu çeklerin ibraz tarihi itibarıyla, borcun iptali istenen tasarruftan sonra doğduğu anlaşıldığından eldeki her iki davanın da ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
Emsal olarak gösterilen dosyada 25.12.2006 keşide, 27.7.2006 ibraz tarihli çekin 2.6.2006 tarihinde teslim edildiği belirtilerek tasarrufun borçtan sonra yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş;anılan dosya borçlu tarafından temyiz edilmemiştir. Eldeki davalar yönünden ise davacılar ile davalı borçlu arasında takip konusu çeklere ilişkin temel ilişkinin varlığı ileri sürülmediği gibi takip konusu çeklerin tasarruftan önce verildiği yani vadeli düzenlendiği yönünde de davacılar tarafından ileri sürülmüş bir iddia bulunmamaktadır.
Tüm bu hukuki ve somut olgular karşısında, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar M.. D.., S.. Ç.. ve D.. U.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 23.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.