Güncel İçtihatlar, Yargıtay Kararları, Danıştay Kararları

Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu – Şüphenin Sanık Lehine Yorumlanması Gereği – Sanıkların Cezalandırılmalarını Gerektirir Her Türlü Kuşkudan Uzak Kesin Ve Yeterli Delil Bulunmadığının Ve Yüklenen Suçların Sabit Olmadığının Kabulünde Zorunluluk Bulunması

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2011 / 10-212
Karar: 2012 / 42
Karar Tarihi: 14.02.2012
ÖZET: Sanıkların suç işleme amacıyla kurulmuş örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçu yönünden elverişli sayısal çoğunluk, araç ve gerece sahip bulunduğu saptanmış ise de; her olayda yakalanan sanıkların farklı olması, B. T. dışındaki sanıkların yakalandıkları olay dışındaki diğer olaylarla bağlantılarının belirlenememesi, bir kısım sanıklar arasında hiyerarşik bir bağ olduğu ve suç işleme iradelerinin devamlılık arz ettiği hususlarının kuşkulu kalması karşısında; şüphenin sanık lehine yorumlanmasını gerektiren evrensel hukuk ilkesi de gözönünde bulundurulduğunda, sanıkların üzerlerine atılı suç işlemek için örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçlarından cezalandırılmalarını gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığının ve yüklenen suçların sabit olmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Öte yandan, sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçunu işlediklerinin sabit olmadığının kabul edilmesi, sanıklar İ. A. ve B. A.’un inceleme konusu olaylardan sadece birine katıldığının belirlenmesi, bu belirmenin dosya kapsamına uygun olması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması olanaklı görülmemiştir.(5237 S. K. m. 7, 43, 62, 188) (5271 S. K. m. 135, 231)

Sanıklar B. T., S. G., T. Ö., D. K., C. D., M. Ş., İ. A., İ. A., S. K., T. S., G. G., G. L., B. Ç., C. B., A. K., B. Ş., A. S. K., M. R., B. A. ve A. A.’nun suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan beraatlerine,

Sanıklar B. Ç., A. A., A. S. K. ve B. A.’un uyuşturucu madde ticareti suçundan beraatlerine,

Sanıklar S. G., T. Ö., D. K., C. D., M. Ş., İ. A., İ. A., S. K., T. S., G. G., G. L., C. B. ve A. K.’nun uyuşturucu madde ticareti suçundan TCY’nın 188/3 ve 62 nci maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 1000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına,

Sanıklar B. Ş. ve M. R.’nın uyuşturucu madde ticareti suçundan TCY’nın 188/3-4 ve 62 nci maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis ve 1.500 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına,

Sanık B. T.’ın uyuşturucu madde ticareti suçundan TCY’nın 188/3-4, 43 ve 62 nci maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis ve 2.240 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2010 gün ve 192-87 sayılı hükmün, sanıklar müdafiileri ve C. Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 28.06.2011 gün ve 2289-5270 sayı ile;

A- Sanıklar B. T., M. Randa, B. Ş., D. K., M Ş, C. D., T. Ö., S. G., S. K., İ. A., G. L., G. G., A. K., İ. A., T. S. hakkında örgüt suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik Cumhuriyet savcısının temyiz isteğinin incelenmesi:

Yargılama sürecinin yasaya uygun olarak yapıldığı; delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı; vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından, Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına,

B- Sanıklar B. T., M. R., D. K., M. Ş., C. D., T. Ö., S. G., S. K., G. L., G. G., A. K. ve T. S. haklarında uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipiyle yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; Cumhuriyet savcısının ve sanıklar T. Ö. ve müdafiinin, sanık M. R. müdafiinin ve sanık S. K.’un yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin onanmasına,

C- Sanık C. B. hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi:

Gerekçeli kararın 31. sayfasında <…C. B.’nun savunmalarının aksine ticari amaçlı uyuşturucu bulundurma, satma ve nakletme suçlarını işlediklerine dair delil elde edilemediği için sabit görülmeyen suçlardan beraatlerine karar vermek gerekmiştir>, 32. sayfasında ise <…sanıklardan bir kısmı uyuşturucularla alakasının olmadığını, Hatay’a gezmek amacıyla gittiklerini beyan etmiş iseler de, olayın oluş şekli ihbar, parmak izi incelemesi, iletişim tesbitleri nazara alındığında bu sanıkların cezadan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmeyerek cezalandırılmaları cihetine gidilmiştir> denilmek suretiyle gerekçede çelişkiye düşülmesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısıyla sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün bozulmasına,

D- Sanık İ. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi:

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine ancak;

1- Sanık İ. A.’ın 20.05.2008 tarihli olayda ele geçirilen kokaini temin ettiği tüm dosya kapsamına göre sabit olduğu halde hakkında TCK’nın 188/4 üncü maddesinin uygulanmaması,

2- Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığı ve Ankara Kriminal Polis Labaratuvarında kalan tanık numunelerin zoralımına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, sanığın ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bozulmasına;

E- Sanıklar İ. A. ve B. Ş. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine ancak;

1- Sanık İ. A.’nın Adli sicil kaydında bulunan tekerrüre esas olacak nitelikteki Mersin 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2003/812 esas ve 2007/353 karar sayılı ilamındaki 1 yıl 8 ay hapis cezasının, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 s. Kanunla değişik 5271 sayılı CMK’nın 231/5 inci maddesinde <hükmün açıklanmasının geri bırakılması> seçeneğine de yer verilmesi nedeniyle, söz konusu mahkumiyete ilişkin hükmü veren mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 7/2 nci maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin olarak verilecek kararın sonucuna göre sanık hakkındaki cezanın TCK’nın 58 inci maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilip çektirilmeyeceğine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Sanık B. Ş.’in Adli sicil kaydında bulunan tekerrüre esas olacak nitelikteki Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/919 esas ve 2003/1027 karar sayılı ilamındaki 2 yıl hapis cezasının, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 s. Kanunla değişik 5271 sayılı CMK’nın 231/5 inci maddesinde <hükmün açıklanmasının geri bırakılması> seçeneğine de yer verilmesi nedeniyle, söz konusu mahkumiyete ilişkin hükmü veren mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 7/2 nci maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin olarak verilecek kararın sonucuna göre sanık hakkındaki cezanın TCK’nın 58 inci maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilip çektirilmeyeceğine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısı ve sanık B. Ş. müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükümlerin bozulmasına,

F- Sanık B. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan verilen beraat kararının incelenmesi:

Sanık B. T.’ın, sanık B. A.’a uyuşturucu madde sattırdığına ilişkin elde edilen istihbari bilgilerden sonra mahkemeden dinleme kararları alınarak sanıkların telefonlarının dinlendiği, görüşmelerde sanığın B. T.’dan temin ettiği uyuşturucu maddeyi sattığı, tüm dosya kapsamından anlaşıldığı halde sanığın TCK’nın 188/3 üncü maddesinde düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan cezalandırılması yerine, yazılı gerekçeyle beraat kararı verilmesi> isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.07.2011 gün ve 302113 sayı ile;

l) Sanıklardan B. T.’ın kuruculuğunu ve liderliğini yaptığı örgütte firari sanık B. B.’ın yönetici konumunda olduğu, B. B.’ın da insiyatif kullandığı, B. T.’ın, sanık B. A. ve açık kimlikleri tespit edilemediğinden haklarında dava açılmayan B. ve İ. isimli kişilere uyuşturucu satışı yaptırdığı, Mersin Emniyet Müdürlüğü tarafından 10.05.2008, 11.05.2008, 16.05.2008, 18.05.2008 ve 20.05.2008 tarihlerinde yapılan 5 değişik operasyonda yakalanan uyuşturucunun örgütle bağlantılı olduğu, örgüt liderinin uyuşturucu satışı yaptırdığı kişilere emirler vermesi nedeniyle hiyerarşik bir yapının bulunduğu, para trafiğinin örgüt lideri tarafından yürütüldüğü, örgütte suç işleme konusunda bir devamlılığın olduğu, örgütün sayısal yeterliliğinin bulunduğu, sanıklar S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S.’in örgütün üyesi konumunda oldukları, sanık İ. A.’ın örgüte üye olmamakla birlikte örgütün bu niteliğini bilerek yardım eden konumunda olduğu, elde edilen uyuşturucu maddeler, iletişim tespit tutanakları, olay ve yakalama tutanakları ve dosya kapsamından anlaşılmasına rağmen, sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. haklarındaki, örgüt suçundan mahkemece verilen beraat kararlarının Özel Dairece bozulması yerine onanması,

2) Örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işleyen sanıklar B. T., S. K., G. L. ve T. S. haklarında TCK’nun 188/5 inci maddelerinin uygulanması gerektiği yönünde Özel Dairece bozma yapılması yerine hükmün onanması,

3) Örgüte üye olmamakla birlikte bu niteliğini bilerek örgüte yardım eden ve 11.05.2008, 16.05.2008, 20.05.2008 tarihlerinde yapılan operasyonlarda yakalanan uyuşturucuları örgüte satan sanık İ. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçuyla ilgili olarak Özel Dairece kurulan hükümde diğer bozma sebepleri dışında TCK’nun 188/5 ve 43 üncü maddelerinden de uygulama yapılması gerektiği yönünde bozma yapılmamış olması,

4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işleyen sanıklar B. Ş. ve İ. A. hakkında Özel Dairece kurulan hükümde diğer bozma sebepleri dışında TCK’nun 188/5 inci maddesinin de uygulanması gerektiği yönünde bozma yapılmamış olması,

5) Örgüt lideri konumunda bulunan B. T.’dan aldığı talimatlar doğrultusunda birden fazla şahsa ve değişik suç tarihlerinde uyuşturucu satan sanık B. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği yönünde Özel Dairece kurulan hükümde diğer bozma sebepleri dışında TCK’nun 188/5 ve 43 üncü maddelerinin de uygulanması gerektiği yönünde bozma yapılmamış olması,

Sonuç ve İstem:

Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle itirazın kabulüyle Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 28.06.2011 gün ve 2011/2289 E-2011/5270 K sayılı kararının <A> bendindeki onama hükmünün sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. yönünden kaldırılarak hükmün bu sanıklar yönünden mahkumiyetleri gerektiği yönünde bozulması, <B> bendindeki onama hükmünün sanıklar B. T., S. K., G. L. ve T. S. yönünden kaldırılarak hükmün bu sanıklar yönünden TCK’nun 188/5 inci maddesinin uygulanması gerektiği yönünde bozulması, <D> bendindeki Özel Dairenin bozmaya yönelik hükmünün sanık İ. A. hakkında TCK’nun 188/5, 43 üncü maddelerinin uygulanması gerektiği yönünde de bozulması, <E> bendindeki sanıklar İ. A. ve B. Ş. hakkındaki Özel Dairenin bozmaya yönelik hükmünün TCK’nun 188/5 inci maddesinin de uygulanması gerektiği yönünde bozulması, <F> bendindeki sanık B. A. hakkındaki Özel Dairenin bozma hükmünün sanık hakkında TCK’nun 188/5 ve 43 üncü maddelerinin de uygulanması gerektiği yönünde bozulması> istemiyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, yardım etme ve uyuşturucu madde ticareti suçlarıyla sanık B. A.’un uyuşturucu madde ticareti suçlarıyla sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık konuları;

1- Sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S.’in suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve örgüte yardım etme suçunun sabit olup olmadığıyla buna bağlı olarak uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan haklarında TCY’nın 188/5 inci maddesi uygulanmasının gerekip gerekmediği,

2- Sanık İ. A.’ın uyuşturucu madde ticareti suçundan hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı,

3- Yerel Mahkemece uyuşturucu madde ticareti suçundan verilen beraat kararı Özel Dairece suçun sübuta erdiği ve TCY’nın 188/3 üncü maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gerekçesiyle bozulan sanık B. A. hakkında TCY’nın 188/5 ve 43 üncü maddelerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı,

noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya içeriğinden;

Mersin Emniyet Müdürlüğünce, Mersin C. Başsavcılığına sunulan raporda, B. T. ve B. Ş.’in uyuşturucu madde ticareti yaptığı, İ. A.’ın hap şeklindeki uyuşturucuları temin ettiği ve B. A.’un da uyuşturucu maddeyi piyasaya sürdüğünün bildirilmesi üzerine anılan sanıklar hakkında soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında sanıkların iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verilmesi isteminde bulunulduğu, Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesince 08.05.2008 gün ve 678 sayılı kararla sanıklar B. T.’ın kullandığı 535 … .. .., İ. A.’ın kullandığı 532 … .. .. ve B. A.’un kullandığı 538 … .. .. nolu telefonların iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

Soruşturma kapsamında B. isimli kişinin uyuşturucu madde getireceği yönünde istihbari rapor ve Mersin C. Başsavcılığının istemi üzerine Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesince 11.05.2008 tarih ve 732 sayıyla aşamalarda B. B. tarafından kullanıldığı anlaşılan 537 … .. .. nolu telefonun iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

Sanıklardan B. T.’ın iletişiminin tespitine karar verilen telefon hattından ayrı olarak kullandığı tespit edilen telefon hatlarının bulunduğunun bildirilmesi üzerine Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesince 12.05.2008 gün ve 629 sayı ile 539 … .. .. ve 537 … .. .. nolu telefonların iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

İletişimin tespiti çalışmalarında sanık T. S.’in sanık B. T. ile irtibatlı olduğunun tespit edilmesi üzerine Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesince 16.05.2008 gün ve 536 sayıyla sanık T. S.’in kullandığı 0 536 … .. .. nolu telefonun iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

Böylece soruşturma kapsamında beş sanığa ait toplam 7 telefonun iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği, teknik takip faaliyetinin 08.05.2008 tarihinde başladığı ve son yakalamanın yapıldığı 20.05.2008 tarihinde sonlandığı,

Anlaşılmaktadır.

Dosya kapsamında bulunan 5 olayın tarih sırasına göre ayrı ayrı ele alınarak incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

10.05.2008 tarihli birinci olayda S. G., D. K., M. Ş., C. D. ve T. Ö.’in yakalandığı,

Mersin Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin yaptığı istihbari çalışmalarda sanık S. G.’in Mersin’den 33 ABE 87 plakalı Doblo marka ve plakası tespit edilemeyen siyah Hyundai marka araçla Diyarbakır’a gittiği, Diyarbakır’dan temin ettiği uyuşturucuyu Mersin’e getireceği, uyuşturucu madde taşıtmak amacıyla M. isimli sanıkla anlaştığı, sanıkların yakalanmamak amacıyla Mersin’e iki araç ile 09.05.2008 tarihinde akşam saatlerinde belirtilen araçlarla birlikte hareket ettikleri, araçlardan birisinin yakalanmaya karşı öncülük yaptığı, M.’un kullandığı aracın ise uyuşturucu madde yüklü olduğu, sanık S.’ın yanında C., D., T. isimli sanıkların olacağı şeklinde bilgilerin elde edildiği,

Sanıkların yakalanması ve uyuşturucu maddenin ele geçirilmesi için 10.05.2008 tarihinde Mersin İli giriş güzergahlarında gerekli tertibat alınarak sanıklar ve araçların beklendiği, bekleme sırasında 33 ABE 87 plakalı Doblo aracın Tarsus İlçesinden D 400 karayolunu takip ederek Mersin İline doğru seyir halinde olduğunun görüldüğü, arkasında ise 33 ADP 63 plakalı siyah Hyundai aracın bulunduğu, anılan araçların Mersin girişindeki kontrol noktasında saat 06.45 sıralarında durdurulduğu,

Yapılan incelemede öndeki 33 ABE 87 plakalı Doblo marka beyaz renkli aracın sürücülüğünü sanık T. Ö.’in yaptığı, araçta sanıklar S. G. D. K., C. D.’ın bulunduğu, arkadan gelen 33 ADP 63 plakalı siyah renkli Hyundai marka araçta ise sürücü olarak M. Ş.’ın bulunduğu,

Yapılan aramada sanık M. Ş.’ın idaresindeki aracın bagaj kısmında 8 ayrı siyah poşette daralı toplamı 37 kilo 241 gram olan kubar esrarın, diğer araçta bulunan yolcu sanık S. G.’in üst aramasında iki ayrı pakette daralı olarak 10 ve 7 gram olmak üzere toplam 17 gram kubar esrarın, T. Ö.’in sevk ve idaresinde doblo marka araç içerisinde 3 ayrı yerde esrar kırıntılarının ele geçirildiği,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 06.06.2008 gün ve 2482 sayılı raporunda, ele geçen maddelerin esrar elde edilmesine elverişli hint keneviri bitkisi parçaları ve kırıntıları olduğu, sanık M. Ş.’ın kullandığı aracın bagajından çıkan 8 paketten toplam 13.824,4 gram, sanık S.’ın üzerinden ele geçen maddeden 10 gram, araç içinde 3 ayrı noktada ele geçen kırıntılarından ise 0,45 gram esrar elde edilebileceğinin bildirildiği,

Olayda yakalanan sanıklarla itiraza konu sanıklar arasında bağlantı tespit edilemediği, HTS raporuna göre itiraza konu sanıklardan B. T. ile sanık S. G. arasında telefon irtibatının olduğu, iletişimin tespiti tutanaklarına tek görüşmenin yansıdığı ve sanık S.’ın B.’den telefonunu açık tutmasını istediği,

Yerel Mahkemece sanıkların eyleminin, diğer eylemlerden bağımsız şekilde uyuşturucu madde ticareti suçunu oluşturduğunun kabul edildiği,

11.05.2008 tarihli ikinci olayda sanık İ. A.’nın yakalandığı,

10.05.2008 günü akşam saatlerinde Mersin Emniyet Müdürlüğünü arayan bir şahsın <1.60-1.65 boylarında, beyaz tenli, 20-25 yaşlarında olan İ. A.’nın İstanbul İlinden 10.05.2008 tarihinde otobüs ile uyuşturucu getireceği> şeklinde ihbarda bulunduğu,

Sanık İ. A.’nın yakalanması için 11.05.2008 tarihinde İstanbul İlinden Mersin İline gelen yolcu otobüslerinin kontrol edildiği, sanığın kontrol noktasına saat 07.30’da gelen 06 AP 6999 plakalı Mersin Seyahat firmasına ait yolcu otobüsünün 37 nolu yolcu koltuğunda oturduğu, otobüsün takibe alındığı, otobüsün Mersin Cumhuriyet Mahallesinde park etmesinin ardından izlenen sanık İ.’in elinde bir poşetle otobüsten indiği ve yaya olarak gittiğinin görülmesi üzerine yakalandığı, elindeki poşette yapılan kontrolde şeffaf naylon torba içerisinde 1700 adet üzerinde taç ve çizgi bulunan açık yeşil renkli uyarıcı sentetik hapın (ecstasy) ele geçirildiği,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 11.06.2008 gün ve 2474 sayılı rapora göre, 1700 adet olarak tespit edilen taç logolu açık yeşil renkte ecstasy ismiyle bilinen tabletin MDMA aktif maddesini içerdiği, MDMA miktarının % 28 oranında olmak üzere 121,8 gram olduğu, MDMA içeren tabletlerin yasal kısıtlılığı olan uyuşturucu-uyarıcı maddelerden olduğu, 2313 sayılı Yasa kapsamında olduğunun tespit edildiği,

Sanık T. S.’in uyuşturucunun bedeli olarak Mersin Merkez PTT Şubesinden alıcısı İ. A. olan 10.000 Lira, alıcısı İ. A. olan 6.950 Lira havale gönderdiği,

Olayda yakalanan sanık İ. A.’nın soruşturma aşamasında susma hakkını kullandığı, yargılama aşamasındaki savunmasında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma suçlamasını kabul etmediğini, gezmek amacıyla İstanbul’a gittiğini, dönüşte otogarda arkadaşı M. A.’ı gördüğünü, birlikte dönmek için bilet aldıklarını, daha sonra Mustafa’nın dönmekten vazgeçtiğini, M.’nın oturduğu koltuğun önündeki fileye cips paketi koyduğunu, yolculuk sırasında bu paketten cips yediğini, Mersin’e geldiğinde elinde cips paketiyle indiğini ve polislerin kendisini yakaladığını ifade ettiği,

Yerel Mahkemece eylemin bireysel nitelikte uyuşturucu madde ticareti olarak kabul edildiği,

Sanık İ. A. hakkında iletişimin tespitine ilişkin karar bulunmadığı, sanık B. T.’a ait iletişimin tespiti tutanaklarına göre sanık B. T. ile İ. A. arasında telefon görüşmelerinin bulunduğu,

16.05.2008 tarihli üçüncü olayda sanık S. K.’un yakalandığı,

15.05.2008 günü saat 17:00 sıralarında Mersin Emniyet Müdürlüğünü arayan şahsın <20-25 yaşlarında kısa boylu esmer tenli S. K. isimli şahsın sabah erken saatlerde İstanbul İlinden Mersin İline uyuşturucu getireceği> şeklinde ihbarda bulunduğu,

Sanık S. K.’un yakalanması için 16.05.2008 günü Tarsus otogar girişinde yolcu otobüslerinin kontrol edildiği, saat 06.00 sularında kontrol noktasına gelen Metro firmasına ait Ankara’dan gelmekte olan 38 UK 988 plakalı otobüsün 30 numaralı koltuğunda S. K.’un oturduğunun belirlendiği, sanığın Mersin İli Karacailyas Kavşağında duran otobüsten elinde siyah bir poşetle indiğinin ve mahalle arasına gittiğinin görülmesi üzerine yakalandığı, yapılan kontrolde elindeki poşet içerisinde kendisine ait çamaşırların olduğu, ceketinin cebinde sigara paketi içerisinde beyaz kağıda sarılı daralı 4 gram kubar esrarla pantolonun apış arasına gizlenmiş iki ayrı şeffaf naylon torba içerisinde toplam 557 adet pembe ve kirli beyaz renkte üzerlerinde taç ve WL amblemi bulunan ecstacy tabletlerin ele geçirildiği,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 11.06.2008 gün ve 2469 sayılı raporuna göre, olayda ele geçirilen bitki kırıntılarından 1,2 gram esrar elde edilebileceği, tabletlerin ise toplam 557 adet olduğu, MDMA içerdikleri, bir kısmının %23 MDMA içerdiği, bu oranın 6,6 grama karşılık geldiği, diğer kısmının %32 oranında MDMA içerdiği, bunların 37 grama karşılık geldiği, MDMA içeren tabletlerin yasal kısıtlılığı olan 2313 sayılı Yasaya göre uyuşturucu uyarıcı maddelerden olduğunun tespit edildiği,

Sanığın emniyette susma hakkını kullandığı, sorguda; suçlamayı kabul ettiğini, İstanbul’da A. isimli kişiden 1.100 Lira karşılığında 550 adet ecstacy olarak bilinen hap aldığını, bunları Mersin’de bulunan Adnan isimli kişiye vereceğini, karşılığında 500 Lira alacağını belirttiği,

Mahkemede ise suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, kullanmak için İstanbul’dan 550 adet ecstacy hap aldığını, üzerinde yakalanan esrarı da Mersin İlinde ismini bilmediği bir kişiden aldığını dile getirdiği,

Hazırlık aşamasında alınan savunması okunup, çelişki sorulduğunda; soruşturma aşamasında savunması alınırken hap içtiği için kendinde olmadığını ifade ettiği,

Sanık S. K. hakkında iletişimin tespiti kararı bulunmadığı, sanığın itiraza konu sanıklardan İ. A.la telefon görüşmelerinin bulunduğu, iletişimin tespiti tutanaklarının içeriğinden sanıkların buluşma yeri ve zamanı konusunda görüşmeler yaptığı,

18.05.2008 tarihli dördüncü olayda sanıklar B. T., T. S., G. L., A. K., G. G., C. B. ve B. Ç.’nin yakalandığı,

Mersin Emniyet Müdürlüğünce küçük S. lakaplı sanık B. T. ve arkadaşları hakkında yürütülen iletişimin tespiti kararlarının değerlendirilmesi sırasında sanık B. T.’ın sanıklar T. S. ve G. L. isimli sanıklarla Hatay İlinden temin ettikleri uyuşturucu maddeyi iki ayrı araçla 18.05.2008 tarihinde Mersin’e getirecekleri bilgisine ulaşıldığı, 18.05.2008 günü saat 11.50’de uyuşturucu sevkiyatında öncülük yaptığı değerlendirilen 33 HU 823 plakalı Doblo marka aracın Mersin otoban girişine gelerek Mersin İl merkezi istikametine doğru seyir ettiği, araçta biri bayan olmak üzere dört şahsın bulunduğu, devam eden fiziki takip çalışmasında aracın gişelerden belli bir mesafede durarak beklemeye başladığı, bu aracın geçişinden 15 dakika sonra aynı güzergahı takip eden küçük S. lakaplı sanık B. T.’ın sanığın sevk ve idaresindeki 31 E 5076 plakalı beyaz renkli Palio marka aracın geçiş yaptığı, araçların güzergah üzerinde tertibat alan görevlilerce durdurulduğu, 31 E 5076 plakalı araçta yapılan kontrolde sürücünün sanık B. T., yolcuların ise sanıklar T. S. ve G. G. olduğu, araç içerisinde yapılan aramada arka paspas üzerinde üç ayrı poşette toplam daralı ağırlığı 4.626 gram olan kubar esrarın ele geçirildiği,

Yapılan araştırmada uyuşturucunun ele geçirildiği araca öncülük yapan 33 HU 823 plakalı aracın Mersin Serbest Bölge kavşağında beklediğinin görüldüğü, yapılan kontrolde araç sürücüsünün G. L., yolcuların ise B. Ç., C. B. ve A. K. olduğu, sanıkların uyuşturucu nakleden araca gözcülük ve öncülük yaptıkları şüphesiyle gözaltına alındığı,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 17.06.2008 gün ve 2473 sayılı ekspertiz raporunda; ele geçirilen maddenin uyuşturucu maddelerden esrar elde edilmesine elverişli hint keneviri bitkisi parçaları olup, bu maddelerden net 431,6 gram + 423,6 gram + 535,6 gram olmak üzere toplam 1.390,8 gram esrar elde edilebileceğinin belirtildiği,

Ele geçen paketler üzerinde yapılan inceleme sonucunda, öncülük yapan 33 HU 823 plakalı araçta yakalanan sanık A. K.’ya ait beş ayrı parmak izinin paket yüzeylerinde tespit edildiği,

Olayda ele geçen uyuşturucunun alımında kullanılmak üzere sanık T. S. tarafından sanık B. T.’dan istenen 1.500 Liranın, sanık G. L. tarafından, Mersin İli Pozcu PTT şubesinden, Antakya PTT şubesine alıcısı T. S. olacak şekilde gönderildiği,

Sanık B. T.’ın emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında ise özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, suç tarihinde sanık T. S. tarafından Hatay İlinden temin edilen uyuşturucuyu almak için Hatay’a gittiğini, uyuşturucuyu araçla naklederken diğer sanıklarla birlikte yakalandığını, sanık T. S. dışındaki sanıkların uyuşturucudan haberlerinin olmadığını belirttiği,

Sanık T. S.’in emniyette susma hakkını kullandığı, sorguda ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, Hatay İline giderek bakkal Ş. olarak bildiği kişiden 4,5 kg esrar satın aldığını, durumu arkadaşı sanık B.’ye bildirdiğini, ortak olmayı teklif ettiğini, bu teklifini sanık B.’nin kabul etmesi üzerine olay günü uyuşturucuyu Hatay’dan Mersin’e naklederken diğer sanıklarla birlikte yakalandığını, sanık B. T. dışındaki sanıkların uyuşturucudan haberlerinin olmadığını ifade ettiği,

Sanık G. L.’in emniyette susma hakkını kullandığı, sorguda ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, olay gününden bir gün önce sanık B. T.’ın aracına mazot koyma şartıyla Hatay’a götürmesini istediğini, bu teklifi kabul ettiğini, yanına nişanlısı B.’le arkadaşı C.’ı da alarak yola çıktıklarını, Hatay’da gezdiklerini, sanık Binali aracılığıyla sanık A. K..’la tanıştıklarını, gece A.’in evinde kaldıklarını, sabah iki araçla yola çıkıp Mersin’e döndüklerini, yolculuk sırasında sanık T. S.le telefonla görüştüğünü, görüşmelerde yolda trafik olup olmadığını sanık T.’e bildirdiğini, yakalanan uyuşturucuyla ilgisinin olmadığını dile getirdiği,

Sanık A. K.’nun emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, asker arkadaşı olan sanık T.’in kendisini ziyarete geldiğini, aynı gün diğer sanıklar B. T., G. L., B. Ç. ve C. B.’nun da misafir olarak geldiğini, misafir geleceği için sanık T.’le birlikte araç kiraladıklarını, misafirleri ağırladığını, olay günü bir nişan merasimine katılmak için hep birlikte 45 dakika ara ile yola çıktıklarını, Palio marka aracı kullandığını, seyir halinde iken sanıklar G.’le T.’in karşılıklı telefonla görüştüklerini, konuşulanları duymadığını, içerisinde uyuşturucu yakalanan araca öncülük yapmak gibi bir amacının olmadığını, diğer araçtaki uyuşturucudan haberinin olmadığını belirttiği,

Sanık G. G.’nun emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında ise özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, sanık A. K.’nun kendisine Mersin’e gezmek için gitmeyi teklif ettiğini, teklifi kabul ettiğini, birlikte yola çıktıklarını yolda sanık T.’in araçtan inip poşetle geri döndüğünü, bu şekilde Mersin’e geldiklerinde polislerin aracı çevirdiklerini, sanık T.’in getirdiği poşetin içinde uyuşturucu bulunduğunu, uyuşturucudan haberi olmadığını ifade ettiği,

Sanık C. B.’nun emniyette, sorguda ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, arkadaşı olan sanık G.’in olaydan bir gün önce Hatay’a gezmeye gitmeyi teklif ettiğini, bu teklifi kabul ettiğini araçta sanıklar G., B. ve G.’in nişanlısı B. de olduğu halde Hatay’a gittiklerini, Hatay’da sanık B.’nin yanlarından ayrıldığını, diğer sanıklarda Hatay’da gezdiklerini, o gece Hatay’da sanık A.’in evinde kaldıklarını, iki araç halinde yola çıktıklarını, yolculuk sırasında sanık B.’nin G.’i arayarak yolda kontrol olup olmadığını sorduğunu, Mersin otoban çıkışında araçlarının polis tarafından durdurulduğunu, ele geçen uyuşturucuyla ilgisinin olmadığını belirttiği,

Sanık B. Ç.’nin soruşturma ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; nişanlısı sanık G. L.’in daveti üzerine gezmek amacıyla Hatay’a gittiğini, suçlamaları kabul etmediğini ifade ettiği,

İletişimin tespiti tutanaklarının içeriği incelendiğinde üç aşamada görüşmelerin yoğunlaştığı, birinci aşamada sanık B. T. ile T. S. arasında Hatay İlinden uyuşturucu temini ve uyuşturucu alımında kullanılmak üzere para gönderilmesine ilişkin görüşmelerin olduğu, görüşmeler sonucunda sanık G. L. tarafından o sırada Hatay’da bulunan T. S.’e 1.500 Lira gönderildiği, ikinci aşamada sanık B. T. ile T. S. arasında olaydan bir gün önce Hatay İlinde buluşmak için yer tarifine ilişkin görüşmeler olduğu, görüşmeler sonucunda buluşmanın gerçekleştiği, üçüncü aşamada ise olay günü sanıkların iki araçla Hatay’dan Mersin’e doğru yola çıkmaları üzerine sanıklar B. T., T. S. ve G. L. arasında yolculuk sırasında hangi güzergahı kullanacaklarına ve yolda kolluk tarafından kontrol yapılıp yapılmadığına ilişkin görüşmelerin olduğu,

Yerel Mahkemece sanıklar B. T., T. S., Genco Gençoğlu, G. L., C. B. ve A. K.’nun iştirak halinde uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkumiyetlerine hükmolunurken, yakalanan sanıklardan B. C.’nin ise beraatine karar verildiği,

20.05.2008 tarihli beşinci olayda sanık B. Ş.’in yakalandığı,

Yürütülen teknik takip çalışmaları sonucu 18.05.2008 tarihli 4. olayda yakalanan sanıklarla birlikte hareket ettikleri tespit edilen sanıklar B. Ş. ve B. B.’ın 19.05.2008 tarihinde saat 22.30’da İstanbul İlinden hareket eden otobüsle Mersin İline uyuşturucu getirecekleri şeklinde bilgiler elde edildiği, sanıkların yakalanması için 20.05.2008 tarihinde Tarsus otogar çıkışı kontrol noktasında tertibat alındığı, yapılan kimlik kontrolü sırasında sanık B. Ş.’in 68 EV 340 plakalı yolcu otobüsünün 28 nolu koltuğunda yolcu olarak oturduğunun tespit edildiği, sanık B. Ş.’in Mersin Ataş Kavşağında otobüsten inmesi üzerine yakalandığı, yapılan üst aramasında Mersin Vif otobüs firmasınca aracın 28 numaralı koltuğu için düzenlenmiş yolcu taşıma biletinin ele geçirildiği, bilette yolcu adının Behzat yazıldığı, otobüs de Mersin Otogarında tüm yolcularının inip bagajlarını aldıktan sonra yapılan aramada 27-28 nolu koltuğun üzerinde bulunan el bagajlarının yerleştirildiği bölümde mavi çanta içerisindeki 12 ayrı küçük poşette üzerinde 69 amblemi bulunan sentetik pembe renkli 3275 adet ecstacy hap, aynı şekilde 28 nolu koltuğun önünde bulunan koltuk filesindeki poşette 5 ayrı paket halinde alüminyum folyo kağıdına sarılı, her biri 9 gram ve daralı toplam ağırlığı 45 gram olan kokainin ele geçirildiği,

Otobüste ele geçirilen uyarıcı maddenin yapılan kontrol nedeniyle bırakıldığı ve daha sonra alınmaya çalışılacağı düşüncesiyle otobüs firmasına ait yazıhane çevresinde beklendiği, saat 15.30 sıralarında yazıhaneye gelen sanık A. S. K.’nun otobüste iki poşetin unutulduğunu, bilet numarasının 28 olduğunu, otobüs biletinin yırtıldığını söyleyerek poşetleri almak istediği, yapılan kimlik kontrolü üzerine kaçmaya çalışan sanığın yakalandığı, ilk sorgulamada kendisini Kuşçu M. isimli kişinin yönlendirdiğini, otobüs yazıhanesinde çalışanlarla kırgın olduğunu söyleyip paketleri almak için gönderdiğini ifade ettiği, yapılan araştırma sonucu Kuşçu M. lakaplı kişinin sanık M. R. olduğunun tespit edildiği ve adı geçenin yakalandığı,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 17.06.2008 tarih ve 2473 sayılı raporuna göre, alüminyum folyoya sarılı maddenin kokain olduğu, içerdiği kokain miktarının %56 olup net 25 gram geldiği, ele geçirilen ecstacy tabletlerin toplam 2390 adet olup, % 42 oranında MDMA içerdiği, bu oranın 231,8 grama karşılık geldiği, MDMA içeren tabletlerin yasal kısıtlılığı olan 2313 sayılı Yasa kapsamında uyuşturucu ve uyarıcı maddelerden olduğu,

Sanık B. Ş.’in üst aramasında ele geçirilen 19.05.2008 gün ve İstanbul’dan hareket saati 22.30 olan 28 nolu koltuğa ait yolcu biletinin Mersin Vif Turizm firmasının İstanbul/Taksim yazıhanesinden 19.05.2008 günü saat 19.53> de alındığı, sanık B. Ş.le birlikte iki Mersin yolcusu adına da bilet tanzim edildiği, söz konusu üç biletin de 0 544 386 71 94 numaralı telefonu beyan eden şahıs tarafından aynı gün, aynı saat ve dakikada 27-28 ve 30 nolu koltuk numarası olarak alındığı,

Sanık B. Ş.’in emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasındaki savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, ziyaret için İstanbul’a gittiğini, arkadaşı sanık B. B.’ın da İstanbul’a geldiğini, birlikte amca çocuklarına ait bekar evinde kaldıklarını, cep telefonunu ara sıra sanık B.’in de kullandığını, bu telefondan sanık B.’i arayanlar olduğunu, kendisinin de cevap verdiğini, bir keresinde <dayı> diye birisinin <200 Lira yeter mi> diye sorduğunu, bunu sanık B.’e ilettiğini, İstanbul’dan Mersin’e dönmek için biletleri sanık B.’in arkadaşının aldığını, hep birlikte İstanbul’dan yola çıktıklarını, Tarsus’da kimlik kontrolü yapılınca sanık B.’in otobüsten indiğini ve geri gelmediğini, kendisinin de cezaevi kavşağında otobüsten indiği sırada polisler tarafından yakalandığını, otobüste ele geçen uyuşturucuyla ilgisinin bulunmadığını belirttiği,

Tanık M. T.’in soruşturma aşamasında alınan beyanında özetle; Mersin Vif otobüs firmasında servis görevlisi olarak çalıştığını, 19.05.2008 günü saat 22.30’da İstanbul’dan Mersin’e hareket ettiklerini, yolculuk sırasında otobüsün el bagajlarının bulunduğu bölümünü düzeltirken daha sonra fotoğrafından teşhis ettiği sanık B. B.’ın tedirgin olduğunu, sanık B. B.’ın yolcu listesine göre Mersin’de inmesi gerekirken Tarsus otogarında kimlik kontrolü yapıldıktan sonra araçtan ayrıldığını, yine yolcu listesine göre Mersin otogarında inmesi gereken sanık B. Ş.’in Ataş Kavşağında aniden inmek istediğini, bu sırada polislerin sanık Behzat’ı yakaladığını, otogarda yapılan aramada sanık B. B. ve B. Ş.’in oturduğu koltukların üzerinde ve koltuk önündeki filede uyuşturucuların ele geçtiğini, otobüsün otogardan sonra Tece Beldesindeki yazıhane önüne çekildiğini, önce telefonla bir şahsın arayarak otobüste çanta unuttuğunu, halen otobüste olup olmadığını sorduğunu, olumlu cevap verilmesi üzerine bir süre sonra siyah bir Passat marka araçla yazıhane çevresini kontrol eden sanık A. S. K.’nun gelerek otobüste unutulan çantayı istediğini, koltuk numarası sivil polisler tarafından sorulması üzerine koltuk numarasının 28 olup biletin yırtıldığını söylediği, sorulardan tedirgin olan sanığın kaçmak istediği sırada polisler tarafından yakalandığı, ardından kendisini kuşçu Mehmet isimli kişinin gönderdiğini söylediği, bu kişinin de sanık Mehmet Randa olduğu tespit edilip yakalandığını ifade ettiği,

Soruşturmaya konu olaylarda yakalanmayan ancak iletişimin tespiti tutanaklarına göre soruşturma kapsamına alınan sanık İ. A.’ın soruşturma aşamasında savunmasının alınamadığı,

Sanık İ. A.’ın yargılama aşamasında alınan savunmasında özetle; suçlamaları kabul etmediğini, sanıklardan sadece B. B.’ı İstanbul Bayrampaşa’da işlettiği kahvehanesine gelip gittiği için tanıdığını, sanık Bedir’in kumarda çok para kaybettiğini, uyuşturucuyla ilgilendiğini duyunca onu dolandırmaya karar verdiğini, tebeşirle aspirini karıştırıp sanık Bedir’e 10.000 Lira karşılığı sattığını, sanık Bedir’in dolandırıldığını bir gün sonra anladığını, aldığı parayı zamanla geri verdiğini, yakalanan uyuşturucularla ilgisinin olmadığını beyan ettiği,

İletişimin tespiti tutanaklarının incelenmesinde, sanık B. T. ile sanık İ. A. arasında iletişimin tespiti tutanaklarına yansıyan az sayıda telefon görüşmesinin olduğu, bu görüşmelerin Mersin’den İstanbul’a giden sanıklar İ. A. ve B. B.’ın yola çıkıp çıkmadıkları ve buluşma şekline ilişkin genel ifadeler içerdiği,

Anlaşılmaktadır.

01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 188 inci maddesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları yeniden düzenlenmiş, maddenin 5 inci fıkrasında, diğer fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hali, ağırlatıcı bir neden olarak öngörülmüş, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ise anılan Yasanın 220. maddesinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı Yasanın 220. maddesi anlamında bir örgütün varlığından bahsedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı bir şekilde amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere suç işlemek için örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması,

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunması gerekmektedir. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden SÖZ edilebilecektir.

Latince <in dubio pro reo> olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan <kuşkudan sanık yararlanır ilkesi> ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkumiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanamaz.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,

10.05.2008 tarihinde itiraza konu olmayan sanıklar S. G., D. K., M. Ş., C. D. ve T. Ö.’in Diyarbakır İlinden Mersin’e 8 paket halinde 13.824,4 gram esrar maddesi elde etmeye elverişli hint keneviri bitkisi parçalarını araçla naklederken yakalandığı, 11.05.2008 tarihinde sanık İ. A.’nın sanık İ. A.’dan temin ettiği 1.700 adet ecstasy tabletini Mersin’e getirdiği sırada Mersin otogarında yakalandığı, 16.05.2008 tarihinde sanık S. K.’un İstanbul İlinden temin ettiği 557 adet ecstasy tableti ile 4 gram esrar maddesini Mersin’e getirdiği ve otobüsten indikten sonra yakalandığı, 18.05.2008 tarihinde sanıklar B. T., T. S., G. L., A. K., G. G., C. B. ve B. Ç.’nin Hatay İlinden temin ettikleri 3 paket halinde toplam 1.390,8 gram esrar elde etmeye elverişli hint keneviri parçalarını Mersin’e naklederken yakalandığı, 20.05.2008 tarihinde sanıklar B. Ş. ve B. B.’ın İstanbul’dan temin ettiği 2390 adet MDMA içerikli ecstasy ile %56 kokain içerikli alüminyum folyoya sarılı 5 paket kokaini Mersin’e getirirken Tarsus otogarında yapılan kimlik kontrolünden tedirgin olan ve dosyası tefrik edilen sanık B. B.’ın otobüsten ayrıldığı, sanık B. Ş.’in ise Mersin Ataş Kavşağında aniden inmeye çalıştığı sırada yakalandığı, yapılan üst aramasında gözaltı işleminin yapıldığı aracın 28 nolu koltuğa ait isim bölümünde Behzat yazan biletin ele geçirildiği, otobüste yapılan aramada 28-29 nolu koltuğun üzerindeki el bagajlarına ait bölümde 2390 adet MDMA içeren ecstacy tableti ve 28 nolu koltuğun ön filesinde 5 adet alüminyum folyoya sarılmış kokain içeren uyuşturucunun ele geçirildiği inceleme konusu 5 olayda;

Sanıkların suç işleme amacıyla kurulmuş örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçu yönünden elverişli sayısal çoğunluk, araç ve gerece sahip bulunduğu saptanmış ise de; her olayda yakalanan sanıkların farklı olması, B. T. dışındaki sanıkların yakalandıkları olay dışındaki diğer olaylarla bağlantılarının belirlenememesi, bir kısım sanıklar arasında hiyerarşik bir bağ olduğu ve suç işleme iradelerinin devamlılık arz ettiği hususlarının kuşkulu kalması karşısında; şüphenin sanık lehine yorumlanmasını gerektiren evrensel hukuk ilkesi de göz önünde bulundurulduğunda, sanıkların üzerlerine atılı suç işlemek için örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçlarından cezalandırılmalarını gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığının ve yüklenen suçların sabit olmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Öte yandan, sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçunu işlediklerinin sabit olmadığının kabul edilmesi, sanıklar İ. A. ve B. A.’un inceleme konusu olaylardan sadece birine katıldığının belirlenmesi, bu belirmenin dosya kapsamına uygun olması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması olanaklı görülmemiştir.

Ulaşılan bu sonuca göre de; sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. hakkında suç işlemek için örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme ve uyuşturucu madde ticareti suçlarıyla sanık B. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçlarına ilişkin olarak Özel Dairece verilen kararlarda bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan ondört Genel Kurul Üyesi ise; itirazın kabulü gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.02.2012 günlü müzakerede yasal çoğunluk sağlamadığından, 14.02.2012 günlü müzakerede oyçokluğuyla karar verildi. (¤¤)

İşe İade Davalarında İşyerinde 30 İşçi Şartının Tespitine İlişkin Kurallar

T.C.
Yargıtay
9. Hukuk Dairesi

Esas No:2015/23015
Karar No:2015/33513
Mahkemece Dairemize elektronik imzalı olarak gönderilen 24.06.2015 tarihli yazıda bozma ilamındaki davalı isimlerinin hatalı olarak geçtiği belirtilmiş olup, Dairemizce verilen 14.01.2015 gün,… K. sayılı bozma ilamında bu dava ile ilgisi olmayan bazı davalı isimlerine yer verildiği ve kararın maddi hataya dayandığı anlaşılmakla, Dairemiz bozma kararının ORTADAN KALDIRILMASINA karar verilmiştir.

Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı isteminin özeti:
Davacı işçinin, davalı şirkette 22.3.2013 tarihinde Karayolu Müdürü olarak çalışmaya başladığını, müvekkilinin iş akdinin, 31.3.2014 tarihinde davalı işverence haksız ve usulsüz olarak feshedildiğini, yapılan feshin amir yasa hükümlerinin koşullarını taşımadığı gibi geçerli bir fesih olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin davalı işveren nezdindeki çalışması bakımından iş güvencesi kapsamında olduğunu, müvekkilinin çalışma süresinin altı aydan fazla olup, İş Kanunu md. 18/son niteliğinde işveren vekili sıfatını da taşımadığını, iş yerinde çalıştırılan işçi sayısı bakımından ise Yargıtay’ın müstakar içtihatlarında yer aldığı gibi uluslararası çalışan ve Türkiye gibi başka ülkelerde de işyeri/şubesi bulunan firmaların ayrı tüzel kişiliklere sahip olsalar dahi en az 30 işçi çalıştırma koşulunun sağlandığı kabul edilmesi gerektiğini, (Ek:l Yargıtay Kararları) Keza davalı taraf “U. Logistic” adında Kore menşeili uluslararası boyutta faaliyet gösteren firmanın Türkiye ofisidir ve firmanın dünya genelinde 35’ten fazla ofisi bulunmaktadır. (Ek:2 Firmanın internet sitesinde yer alan ofis iletişim bilgileri) davalı işverence gerçekleştirilen feshin hiçbir gerekçeye dayandırılmadığını, iş akdinin feshedilme gerekçesini dahi öğrenme imkanı tanımayan müvekkilinin yazılı savunması da alınmadığını, feshin son çare olması kuralı da benimsenmediğini, ancak İş Kanunu md. 18 ve 19 amir hükümlerinin gereklerinin açık olduğunu, bilindiği gibi iş sözleşmesinin işveren tarafından işletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanılarak feshedilebilmesi yasa ve yerleşik Yargıtay içtihatları tahtında bir takım şekli kurallara bağlı kılındığını,iş akdinin feshinin geçersizliğine karar verilmesine ve işe iadesine, 4857 sayılı Kanunu’nun 21. maddesi gereğince kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ile başvurusu üzerine işverenin işe başlatmaması halinde müvekkilin kıdeminin de göz önüne alınarak sekiz aylık ücreti tutarında davalı işverenin tazminat ödemekle yükümlü olduğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, dava için gereken bir aylık hak düşücü sürenin kaçıldığını, işyerinde çalışan sayısının da 30 dan az olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
C)Yerel Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece; fesih tarihinde işyerinde çalışan işçi sayısının 30’dan az olduğu gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Ç)Temyiz:
Karar süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
D)Gerekçe:
1- 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildiriminin yapıldığı tarihte işyerinde 30 ve daha fazla işçi çalıştırılması gerekir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/2 maddesine göre, İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. Yine aynı kanunun 18/4 maddesi uyarınca, işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. Keza 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 60/2 maddesi uyarınca bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin dahil olduğu iş kolundan sayılır.
Otuz işçi sayısının belirlenmesinde belirli-belirsiz süreli, tam- kısmi süreli, daimi-mevsimlik iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında bir ayırım yapılamaz. Fesih bildirimin yapıldığı tarihte 30 işçi sayısının tespitinde göz önünde bulundurulacak işçinin iş sözleşmesinin devam etmekte olması yeterli olup, ayrıca fiilen çalışıyor olması gerekmemektedir. Ancak hastalık, iş kazası, gebelik yada normal izin ve benzeri nedenlerle ayrılan işçi yerine bu süre için ikame işçi temin edilmiş ise, 30 işçi sayısında ikame edilen işçi dikkate alınmayacaktır. Konumu itibarıyla güvence kapsamı içerisinde olmayan işveren vekillerinin ve yardımcılarının da işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde dikkate alınması gerekir. Dairemizin uygulaması bu yöndedir.

Fesih bildirim tarihinden önce iş sözleşmesi feshedilen, bu nedenle feshin geçersizliği davası açıp, lehine feshin geçersizliğine karar verilen işçinin işverene işe başlatılması için başvurusu halinde, adı geçen işçinin de 30 işçi sayısında değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir durumda feshin geçersizliğine ilişkin dava sonuçlanmamış ise, bekletici mesele yapılarak sonucu beklenmelidir.

İş Kanunu kapsamı dışında kalan ve işçi sıfatını taşımayan çırak, stajyer ve meslek öğrenimi gören öğrencilerle süreksiz işlerde çalışanlar, keza işyerinde ödünç(geçici) iş ilişkisi ile çalıştırılanlar ile alt işveren işçileri o işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde hesaba katılmazlar. Alt işverenin işçileri otuz işçi kıstasının belirlenmesinde dikkate alınmazlar; fakat, iş güvencesi hükümlerinden kaçmak amacıyla, işçilerin bir kısmının muvazaalı olarak taşeron işçisi olarak gösterilmesi halinde, bu işçilerin de işçi sayısına dahil edilmesi gerekir. Daha açık bir anlatımla, alt işverenlik ilişkisinin geçersiz sayılması gereken hallerde taraflarca alt işveren sayılan kişiye bağlı olarak çalışanlar otuz işçi sayısının tespitinde hesaba katılmalıdır. Alt işverenin işçileri ile geçici işçi sağlayan işverenle iş sözleşmeleri devam eden geçici işçiler, kendi işverenlerinin işyerlerinde sayının belirlenmesinde hesaba katılırlar. Ancak tarafların geçici iş ilişkisinde gönderen işveren olarak nitelendirdikleri; fakat aslında “bodro işvereni” olarak faaliyet gösteren ve yaptıkları iş, işverenlerine işçi temin etmekten ibaret olanlara kayıtlı bulunan işçiler de sayı ölçütünde gözönünde bulundurulmalıdır.
4857 sayılı İş Kanunu, elliden fazla işçi çalıştıran tarım ve orman işçilerinin yapıldığı işyerleri ve işletmeleri kapsamı içine aldığından (İş K mad. 4/b), bu işyeri ya da işletmede çalışanlar da iş güvencesinden yararlanır. Buna karşılık, 50’den az (elli dahil) işçi çalıştıran tarım işyerlerinde çalışanlar İş Kanunu’nun kapsamı dışından kalacağından, bu yerlerde 30’dan fazla işçi çalıştırılsa dahi (örneğin, 40 işçi), bu işçilere iş güvencesi hükümleri uygulanmayacaktır. 50 İşçinin tespitinde, sadece tarım işçileri değil; diğer işçiler de dikkate alınmalıdır.

Özellikle grup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan birlikte istihdam şeklindeki çalışmada, işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet vermektedirler. Daha çok yönetim organizasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu şirketler, aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini işverenlerin tamamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdürlüğünün aynı şahıs tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı işyerinde verilen muhasebe, güvenlik, ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hizmetlerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması buna örnek olarak gösterilebilir. Bu gibi bir ilişkide, tüm şirketlere hizmet veren işçiler ile sadece davalı şirkete hizmet veren işçilerin 30 işçi kıstasında dikkate alınması gerekir. İşçi tüm şirketlere hizmet ediyor ise, o zaman tüm şirketlerdeki işçi sayısı dikkate alınmalıdır.

Somut olayda davalı U. Uluslararası Taşımacılık şirketinde çalışan sayısının 30’dan az olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş ise de davalının ortakları H. J.ve U. Logistics Co Ltd olup, firmanın dünya çapında 35’e yakın şubesinin ve 500’ün üzerinde çalışanının olduğu ileri sürülmüş olmakla Mahkemece yukarıdaki esaslar dahilinde araştırma yapılarak, davalı şirketinin çalışan sayısı belirlenip işverence feshin geçerli olup olmadığının tartışılması gerekirken eksik inceleme ile davanın reddi hatalıdır.

F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26/11/2015 günü oybirliği ile karar verildi.

Uyuşturucu Madde Ticareti Yapma Suçu – Sanıkların Sattığı İddia Ve Kabul Olunan Maddelerin Ele Geçirilememiş Olması Ve Bu Şahıslara Uyuşturucu Madde Sattıklarının Tespit Edilemediği Halde Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulandığı – Hükmün Bozulması

T.C
YARGITAY
20.Ceza Dairesi

Esas: 2015 / 13810
Karar: 2015 / 4669
Karar Tarihi: 12.11.2015
ÖZET: Uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçu yükletilen sanıkların sattığı iddia ve kabul olunan maddelerin ele geçirilememiş olması ve bu şahıslara uyuşturucu madde sattıklarının tespit edilemediğinin anlaşılması karşısında; sanıklar hakkında uygulama koşulları gerçekleşmediği halde, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle sanıklara fazla ceza tayini, bozmayı gerektirmiştir. Hükmün bozulmasına karar verilmiştir.(1136 S. K. m. 168) (5237 S. K. m. 43, 50, 52, 188)

Dava ve Karar: Dosya İncelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Sanık V.. T.. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan verilen beraat hükmüne yönelik sanık müdafiinin beraat eden sanık lehine vekalet ücreti tayin edilmemesine” ilişkin temyiz dilekçesinin kapsamı ile sınırlı olarak yapılan incelemede;

1136 sayılı Kanun’un 168. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 5.fıkrası uyarınca, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına; ancak bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun‘un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hükmün yargılama giderlerine ilişkin fıkrasından sonra gelmek üzere; Sanık V. B. kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre 3.000 TL vekalet ücretinin Hazineden alınarak sanığa verilmesine,” fıkrasının eklenmesi suretiyle, hükmün düzeltilerek onanmasına,

2-Sanık F.. T.. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik incelemede;

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilen dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

TCK’nın 52. maddesinin 2. fıkrası uyarınca belirlenen adli para cezalarının, aynı maddenin 4. fıkrası gereği süresinde ödenmemesi halinde, hapse çevrileceği” düzenlemesine yer verildiği ve bu hususta başkaca kanuni düzenleme bulunmadığı halde; mahkemesince, süresinde ödenmeyen adli para cezasından çevrilecek hapis cezalarının, TCK’nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilerek infaz edilmesine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık ve müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına; ancak bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hükmün 2. bendinin 6. fıkrasında yer alan Sanıkların tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli edilen süre içerisinde adli para cezasını ödememeleri üzerine Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek sanıkların 2 saat çalışmaları karşılığı 1 gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmalarına karar verilmesine” ibaresinin, sanık F.. yönünden hükümden çıkarılması suretiyle, hükmün düzeltilerek onanmasına,

3-Sanık A.. T.. ve A.. K.. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik incelemede;

a-Sanıklar A.. ve A.. ‘in birlikte yaşadığı evde, 11/09/2014 tarihinde yapılan aramada ele geçen uyuşturucu maddelerin satışa hazır küçük paketler halinde bulunması, sanık V.. B..’ın aşamalardaki istikrarlı savunmalarında, A.. ve A.. sözkonusu ikamette birlikte uyuşturucu madde sattıklarına” ilişkin beyanları dikkate alınarak, sabit olan eylemlerinin ticaret amacıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu ancak, daha öncesinde sanıklar A.. ve A.. uyuşturucu madde satın aldıklarına” dair teşhiste bulunan bir kısım tanığa, sanıkların sattığı iddia ve kabul olunan maddelerin ele geçirilememiş olması ve bu şahıslara uyuşturucu madde sattıklarının tespit edilemediğinin anlaşılması karşısında; sanıklar hakkında uygulama koşulları gerçekleşmediği halde, TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması suretiyle sanıklara fazla ceza tayini,

b-TCK’nın 52. maddesinin 2. fıkrası uyarınca belirlenen adli para cezasının, aynı maddenin 4. fıkrası gereği süresinde ödenmemesi halinde, hapse çevrileceği” düzenlemesine yer verildiği ve bu hususta başkaca kanuni düzenleme bulunmadığı halde; mahkemesince, süresinde ödenmeyen adli para cezasından çevrilecek hapis cezasının, TCK’nın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilerek infaz edilmesine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar ve müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan hükümlerin bozulmasına, hükmolunan ceza miktarı ile tutuklu kalınan süre göz önüne alınarak sanık A.. hakkındaki salıverilme talebinin reddine, 12.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi. (¤¤)

Tek Taraflı Trafik Kazasında Uzamış(Ceza ) Zamanaşımı Uygulaması

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2015/437
Karar No:2015/1471
MAHKEMESİ : Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 20/10/2014
NUMARASI : 2014/1337-2014/679

Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.05.2013 gün ve 2012/607 E. 2013/338 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 04.11.2013 gün ve 2013/15634 E. 2013/14988 K. sayılı ilamı ile;
“…Davacı vekili, davalıya trafik sigortalı aracın, müvekkilinin eşi Bedri Öztürk’ün sevk idaresinde iken tek taraflı kaza sonucu Bedri Öztürk’ün vefat ettiğini belirterek müvekkil için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Devamını Oku

Tenkis Davası – Tenkis Davasından Sonra Muvazaaya Dayalı İptal Ve Tescil Davası Açılabilmesi Gereği

T.C

YARGITAY

Büyük Genel Kurul

Esas: 1986 / 4 Karar: 1987 / 5

Karar Tarihi: 22.05.1987
ÖZET: Miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçılar tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanununun 18. maddesine, dayalı muvazaa nedeniyle iptal-tescil davası da açabileceklerlerdir.(1086 S. K. m. 187, 79, 179, 93) (818 S. K. m. 18) (743 S. K. m. 466)

Dava: 12.3.1985 günlü dilekçe ile, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi’nin 26.2.1985 gün ve 1985 ve 1985/101-2246 sayılı kararı ile “tenkis davasında muvazaa davasının sonucunun beklenilmesi gerekeceği” esasının benimsendiği, Ondördüncü Hukuk Dairesi’nin 5.12.1974 gün ve 1974/2014-3521 sayılı kararında ise “tenkis davası açılmış halinde muvazaaya dayanılarak iptal istenemeyeceği, zira evvelce vazgeçilmiş bir hakkın bilahare dava konusu yapılabilmesinin hukuk prensibi olan işlem güvenliği ile bağdaşamayacağı görüşüne yer verildiği” bu suretle kararla arasında aykırılık meydana geldiği ileri sürülerek, içtihadı birleştirme yolu ile aykırılığı giderilmesi istenilmiştir.

2927 sayılı Yargıtay Kanunun 16/5 ve 45/2. maddeleri uyarınca konuyu inceleyen Birinci Başkanlık Kurulu, isteği yerinde görerek, içtihat aykırılığının, içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesine, 15.5.1986 gün ve 46 sayı ile karar verilmiştir.

Yargıtay Birinci Başkanlığı’nın 13.4.1987 gün ve 1536 sayılı yazısı ile Hukuk Genel Kurulu kararının varlığı da gözetilerek, Yargıtay İçtihadı birleştirme Büyük Genel Kurulu’nda gündeme alınan konu hakkında raportör üyenin açıklamaları dinlenerek öncelikle kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı yönü tartışılmış ve “miras bırakanın yaptığı temliki tasarrufun tenkisi için dava açılması halinde sonradan bu tasarruf için muvazaaya dayalı iptal davası açılıp açılmayacağı hakkında “Hukuk Genel Kurul, Birinci ve Ondördüncü Hukuk Dairelir kararları arasında içtihat aykırılığının bulunduğunun oybirliği ile belirlenmesi üzerine, işin esasına geçilerek gereği görüşüldü:

Karar: Birinci Hukuk Dairesi kararlarında; hukuksal tasarrufun kısmen iptalini hedef tutan başka bir anlatımla tenkis isteğini kapsayan davanın açılmasının, tasarrufun tümüyle ortadan kaldırılmasını hedef tutan muvazaa davasının sonucunun beklenmesi, muvazaa davanın tenkis davası yönünden bekletici mesele oluşturacağı; birbirinden farklı dava türü olan bu isteklerin ayrı bir davaya konu olabilecekleri gibi kademeli olarak da ortaya konulabilecekleri, biri hakkında verilecek kararın diğeri için kesin hüküm oluşturmayacağı esasları benimsenmiştir.

Ondördüncü Hukuk Dairesi kararında ise; mirasçının tasarruf nisabının lehine tasarrufta bulunulanda kalmasını kabul ederek, tasarruf nisabını aştığı ölçüde tasarrufun tenkisini isteme hakkını kullanma yolunu seçmekle karşı tarafta uyandırdığı irade beyanıyla, tasarruf nisabı sınırı içinde kalan hakkından vazgeçmiş sayılacağı bu sebeple de tenkis davası açan kişinin sonradan tasarrufun geçersizliğini iddia ile tamamının iptalini isteyemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Hukuk Genel Kurulunun 16.10.1957 gün ve 50/47 sayılı kararında; davacı iptal ve tenkis isteklerinde bulunmakla, davanın terditli sayılacağı iptali gerektiren nedenlerle, tenkisi gerektiren nedenlerin farklı bulunduğu, isteğin tavzih ettirilerek hangisine dayanıldığının belirlenmesi gereğine değinilmiş; gene Hukuk Genel Kurulu’nun 8.1.1964 gün ve 15/3 sayılı kararında ise, daha önce tenkis davası açılmakla, tasarrufu kabul etme durumuna girildiği, tenkis davalarının özünde geçerli olan işlemler için açılabileceğibenimsenmiştir.

Gerçekten tenkis davaları ile muvazaaya dayalı, iptal davaları ileri sürülüş biçimleri, hukuksal esaslar, kapsamları ve nihayet başta tenkis davası açan kişinin tasarrufun geçerli bulunduğunu zımnen benimsendiği düşüncesi akla gelebilirse de, kendi yararına bir hukuki sonuç elde etmek isteyen ve kapsamları farklı hukuki sonuçlar doğurabilecek birden fazla dava açma durumunda bulunan bir kimse bu davalardan birini diğerine tercihan açmaya zorlayamayacağı gibi, yasaların uygulanmasında, hakların korunması doğrultusunda hareket etme gereği karşısında bu davalardan birini açmakla, açık bir irade beyeni olmadan diğerinden feragat edildiğinin kabulü de uygun bulunmamıştır.

Bu nedenlerle miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanunun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptal-tescil davası açabileceklerinin kabulü ile içtihat aykırılığının bu suretle giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Sonuç: Miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanununun 18. maddesine, dayalı muvazaa nedeniyle iptal-tesçil davası da açabileceklerine, 22.5.1987 gününde ilk toplantıda üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Murisin yaptığı temliki tasarrufun tenkisi için dava açıldıktan sonra, bu tasarrufun murisin muvazaası nedeniyle iptali (sonuçta lehine temlik yapılan mirascı adına oluşturulan tapu kaydının iptali) konusunda ayrıca dava açılıp açılamayacağı, Birinici ve Ondördüncü Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulu arasında içtihat uyuşmazlığına yol açtığından içtihadın birleştirilmesi yoluna gidilmiş ve İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunda yapılan müzakereler sonunda, tenkis davasından ayrıca, tapu iptali davası da açılabileceği kararlaştırılmıştır.

Bu karara aşağıdaki nedenlerle karşıyım:

1- Değişik kararlara yol açan maddi olay şudur:

Muris, mirasçıdan mal kaçırma (mahfuz hisse kaidelerine bertaraf etmek) kasdiyle, bazı mallarını, sağlığında mirasçılarından birine veya üçüncü kişiye, aslında bağışladığı halde, tapuda satış göstererek temlik etmiştir.

Mahfuz hisseli öteki mirasçı, MK m. 507&4’e dayanarak, tasarrufun tenkise tabi tutulması için dava açmıştır. Sayın çoğunluğun 1.4.1974 gün ve 1974/1-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının etkesinde kalarak ve o kararın bu konuda da Büyük Genel Kurulu bağlayacağını kabul ederek, İçtihadı, Birinci Hukuk Dairesi’nin görüşü paralelinde birleştirmiştir.

Oysa; ilk önce, 1.4.1974 gün ve 1974/1-2 İçtihadı Birleştirme Kararı hatalıdır. zira bu kararda, murisin öteki mirasçısı veya üçüncü kişi ile yaptığı muvazaa ile illetli akitten dava mirasçının üçüncü kişi sıfatıyla zarar gördüğü ve bu sıfatla iptal davası açabileceği kabul edilmiştir. Halbuki, iptal davası açabileceği öngörülen kişi, üçüncü şahıs değildir. Muvazaa ile illetli akitten davacı mirasçının üçüncü kişi sıfatıyla zarar gördüğü ve bu sıfatla iptal davası açabileceği kabul edilmiştir. Halbuki, iptal davası açabileceği öngörülen kişi, üçüncü şahıs değildir. Muvazaa ile illetli aktin bir tarafını teşkil eden murisin mirasçısıdır. Bu kişi murisin sağlığında tasarrufun ve sonuçta tapunun iptali için dava açamazdı. Zira BK m. 18’e göre üçüncü kişinin muvazaa ile illetli tasarrufun iptali konusunda dava açabilmesi için dava tarihinde mevcut bir hakkı olması lazımdır ki, dava açmakta hukuki yararı sözkonusu olabilsin. Muris sağken haleflik sözkonusu olamayacağı ve müstakbel mirasçının bir miras hakkı gerçekleşmediğinden ötürü, onun üçüncü kişi sıfatıyla dava açmakta hukuki yararı yoktur. O halde, BK m. 18’e dayanarak, üçüncü kişi sıfatıyla iptal davası açamaz. Bu maddeye dayanarak dava açan üçüncü şahıslar, dava tarihinde mevcut kendi gerçekleşmiş haklarına dayanmaktadırlar. İçtihadı birleştirme kararında bu gerçek gözden kaçırılmıştır. Ancak, muvazaa ile illetli aktin tarafı muris ölüp de külli halefiyet gereği mirasçıya geçmesi gereken haktan murisi muvazaa ile illetli tasarrufun sonucu mahfuz hisseli mirasçının yoksun kalması durumu meydana çıkınca mahfuz hisse kaidelerinin bertaraf edilmiş olmasından dolayı, mirasçının miras hakkı zarar gördüğünden o zamnan iptal davası açabilir. Mahfuz hisseli olmayan davalının, böyle bir dava hakkı da esasen yoktur. Ne var ki, bu takdirde de murisin sağlığında tapu iptal davası açabilecek pozisyonda olması lazımdır. Şayet muris, bu pozisyonda değil ise, muvazaa ile illetli akit ile BK m. 237 uyarınca resmi şekilde yapılmamış durumdaki bağışlama aktini, bu eksikliğine rağmen infaz etmiş yani, mamelekine dahil kimi taşınmazları, muvazaalı aktin öteki tarafı olan bağışladığı mirasçı adına tapuya tescil ettirmiş ise artık MK m. 2’ye göre, dürüstlük kuralı gereği olarak, kendiki tapu iptali davası açamayacağından dolayı bağışlanan mallardaki mülkiyet hakkı muriste kalmadığı ve terekeye dahil sayılamayacağı için, külli haleflikle mirasçıya geçmiş bir hak düşünülemeyeceği ve bu nedenle mirasçının kendi hakkından söz edilemeyeceğinden ötürü, mahfuz hisseli mirasçı da iptal davası açamaz. Diğer bir deyimle, şekil eksikliği olmasına rağmen, bağış sözleşmesi bağışlayanın kendi isteği ile yerine getirildikten sonra bağışlayan, bu şekil eksikliğine dayanarak, bağışladığını geri alamaz. Geri almak istemesi, çelişkili davranış olur ve MK m. 2’ye göre himaye edilemez. Bu nedenle, muris sağlığında geri almayı amaçlayan tapu iptali davası açarsa bu dava reddolunur. Böyle olunca da, bağışlanan şeyin mülkiyeti artık muriste kalmamış, bağışlanana geçmiş sayılır. Muriste mülkiyet kalmayınca da, murisin ölümü ile öteki mirasçıya bu konuda birşey intikal etmez. O halde, o mirasçının intikalen sahip olduğu bir mülkiyet hakkı da oluşmaz ve bunlar kendi hakkına dayanan üçüncü şahısmış gibi iptal davası açamazlar. Murisin sağlığında sahip olmadığı bir hakkı mirasçılarının kanuni halef olarak kullanmalarına olanak yoktur. Ancak Medeni Kcanunun murisin tasarruf yetkisini sınırlayan ve kimi mirasçılara tanınmış mahfuz hisse haklarına dayanarak bu kanunun 507/4. maddesindeki dava haklarını kullanabilirler. 507/4. maddeye dayanan tenkis davasının mirasçı kendi mahfuz hisse hakkına dayanarak açmaktadır. Bu davayı açması için belli bir malın külli halefiyetle kendisine geçmesi gerekmez. Aksine, haleflik kuralı gereği, kendisine intikal etmesi gerekirken, murisin eylemiyle engellenen ve mülkiyeti geçmemiş bulunan malların tenkis veya iade yoluyla mahfuz hisseli mirasçı yararına geri alınması sözkonusudur ve dayanağı mirasçının kanundan doğan zati mahfuz hisse hakkıdır.

Öte yandan, içtihadı birleştirme kararı mahfuz hisseleri bile bulunmaması nedeniyle tenkis davası açamayacak durumdaki mirasçıları, MK m. 18’i yanlış yorumlayarak, iptal davası yoluyla murisin tasarruflarını sınırlayabilen ve murisin terekesinden faydalanabilen bir pozisyona sokarak da Medeni Kanunun miras hukuku ilkelerini, ferdiyetçi ve irade serbestisine saygılı karakterini temelinden sarsan ve uygulanamaz hale getiren bir sonuca ulaşmaktadır.

İşte bu nedenle, mirasçının hem MK m. 507/4’e dayanan tenki, hem de BK m. 18’e göre muris muvazaasına dayalı iptal davası açabileceğini öngören 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı kararı, hatalıdır. Ve uygulamada birçok sıkıntılara yol açmıştır.

Hukukta, hatada ısrar etmemek hatayı sürdürmemek maruf bir kuraldır. Bu kural, günlük hayatta bile geçerlidir. “Kişi hatasını bilmek kadar irfan olmaz” ve “zararın neresinden dönülse kardır” atasözleriyle kurumlaşmıştır.

Öte yandan, İçtihadı Birleştirme Kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılması 2797 sayılı kanun m. 45 gereğince mümkündür. Yukarıda tafsilatıyla açıklanmaya çalışılan yanılgının varlığı kabul edilerek, ilk önce 1.4.1974 gün ve 1974/1-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesi için, gerekli prosedür işletilmeli ve sonucu beklenmeli ve bu bekletici sorunun hallinden sonra, işbu İçtihadı Birleştirme Kararı görüşülmeliydi.

İçtihadı Birleştirme Kararlarının “Yargıtay’ın kurullarını bağlayacağı ilkesi” katı bir biçimde yorumlanarak açıklanan yöntemin benimsenmemesi ve hatanın sürdürülmesi hukuka aykırı düşmüştür.

2- Yukarıda sözkonusu edilen olanağın yaratılmaması ve 1.4.1974 gün ve 1-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını bağlayıcılığı ilkesinin benimsenmesi halinde dahi, aşağıdaki önerilerin gözönünde tutulması uygun olacaktır.

1974 günlü İçtihadı Birleştirme’ye ve BK m. 18’e dayanarak muris muvazaası nedeniyle, murisin temliki tasarrufunun iptaline ilişkin dava açabilecek, iken, budavayı açmayarak MK m. 507/4’e dayalı olarak murisin tasarrufunun saklı pay oranında tenkisini dava eden bir mirasçının bu davranışının yorumu konunun çözümünde önem taşımaktadır.

Bir defa ortada tek bir maddi vakıa var. O da şudur : Muris mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla bazı mallarının sağlığında diğer bir mirasçıya veya üçüncü kişiye aslında bağışladığı halde, satış göstererek temlik etmiştir. Diyelim ki satış muvazaa nedeniyle bağış şekil eksikliği yüzünden geçersizdir ve tasarruf bu nedenle Borçlar Kanunu m. 18 ve İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca iptale mahkumdur.

Bu tasarruftan, iki çeşit dava hakkı doğmaktadı ve bu davaların hukuki sebepleri değişiktir. iptal; BK m. 18, tenkis MK m. 507’ye tabidir ki davacı bu iki çeşit davadan birini seçebilir. Herhangi birisini seçebilir. Veya ikisini birlikte de açabilir. Ama bu takdirde, isteği çelişkili olur. İptal öncelik taşır. İptal vaki olunca tenkisin konusu kalmaz. Ancak davacı daha geniş kapsamlı olması ve işlemi temelinden kaldırabilecek kapasitede olması nedeniyle, tam dava niteliğinde sayılan iptal davasını açmaz ve bu davayı açmak hakkını saklı tuttuğunu bildirmez ve sadece tenkis davasını, yani saklı paya tecavüz oranında tasarrufu ortadan kaldıran ve bu nedenle kısmi dava sayılan tenkis davasını açar ise, o takdirde bu davranışından şu anlamlar çıkar:

A) BK m. 18’e dayanan iptal davasında murisin tasarrufu muvazaa nedeniyle geçersizdir. MK m. 507/4’e dayanan tenkis davasında ise tasarruf temelinde geçerlidir. Sağlıklıdır. Ancak saklı paya tecavüz eden kısmı tenkise tabidir. İptale mahkum bir tasarruf için, tenkis davası açılamaz ve böyle temelinden bozuk bir tasarrufun tenkisi söz konusu olmaz. İşte, şayet muris iptal ettireceği bir konuda, bu yola gitmeyerek saklı pay oranında tenkis istemiş ise, artık muvazaalı tasarrufa geçerlik tanımış olur. Muvazaa ile illetli değil, sağlıklı olduğunu kabul etmiş demektir. İşte davacının bu kabulü, yani işleme sağlık ve geçerlilik tanıması nedeniyle, tenhkis davası açılabilmektedir. Böyle olunca, bu kabul iradesiyle çelişecek şekilde ve bundan dönerek, önceden geçerli sayılan tasarrufun, sonradan geçersizliği ileri sürülemez.

B) Muris muvazaasına dayanan iptal davası açabilecek iken, tenkis davası açan mirasçının bu davranışı, murisin muvazaalı tasarrufuna geçerlik tanımak anlamına geldikten boşka, murisin iradesine, yani taısarruf nisabını kullanma iradesine, mirasçının saygı gösterdiği ve binaenaleyh tasarruf nisabının öteki mirasçılara veya kişilere intikalini de kabul ettiği anlamına da gelir. Artık bu zımni kabulünden de dönemez. Zira Medeni Kanun, irade serbestisine önem veren, onu temel alan bir kanundur. Murisin mallarına ilişkin iradesi sadece saklı payla sınırlanmıştır. Bakiye kısım üzerinde murisi serbesti tanınmıştır. İşte, sırf tenkis isteyerek, bu kısma ilişkin serbest iradeyi, önce tenkis davası açarak, mirasçıda tanımıştır. Artık bundan dönüp, tasarrufun tümüyle iptalini istemesi, hukuk istikrara, işlemlerin güvenliği ilkesine ters düşer.

C) Yukarıdaki iki sebep, mirasçının davranışının, maddi hukuka ilişkin sonuçlarını oluşturur. Bir de işin usul hukukunu ilgilendiren sonucu vardır:

Tam dava niteliğindeki, yani alacağın tümüne ilişkin ve tasarrufun tümüyle iptaline yol açabilecek vasıftaki iptal davasını açabilecekken, açmayan ve fazlaya ilişkin hakkını saklı da tutmayan mirasçı, sadece tasarruf nisabını temin edebilmesi itibariyle kısmi dava niteliğindeki tenkis davasını açmakla, artık iptal davası açmak hakkından feragat etmiş sayılır. Ve usul açıdan, iptal davası açamaz. Öte yandan, önceden açılmış tenkis davasının, müddeabihin artırılması, yani kısmi davanın tam davaya dönüştürülmesi sonucunu yaratması itibariyle HUMK m. 87’ye göre islahı yoluyla iptal davasına çevrilmesi de mümkün olmaz. HUMK m. 74 uyarınca, talepte bağlılık ilkesi çevresinde tenkis davasında iptale karar vermek de olanaksızdır.

O halde, usuli açıdan da tenkis davası açmakla ve iptal davası açmak hakkını saklı tutmamakla vazgeçilmiş ublunulan iptal davasının, sonradan açılmış olmaıs mümkün olmaz. Evvelce vazgeçilmiş bulunulan dava hakkı, sonradan kullanılamaz. Aksi görüş hukukta istikrarı ve güveni kaldırır. Hele tenkis davasındaki karar kesinleşmiş ise, durum daha çarpıcı bir hal alır. Kesin hüküm durumu da ortaya çıkar.

D) Bir de işin yoruma etkili sosyal yönü var: Tenkis davası açıp karar alanlar, aradan uzun yıllar geçip taşınmaz kıymetinince, iptal davası için bir zamanaşımı bulunmamasından da yararlanıp iptal davası açıyorlar. Temliki tasarruf tenkis edildiği halde, uzun süre sonra iptal davası açılması çelişkili davranış, MK m. 2’deki dürüstlük kurallarına aykırı davranış sayılmalı ve kabul edilmemelid8ir. Çünkü hukuk, toplumda düzeni sağlar. Bir hukuki işlemin sonuçları, uzun süre askıda bırakılamaz. Aradan bir tenkis davası da geçmiş, tasarruf tenkis edilmiş ve bu karar infaz edilmiş, murisin tasarrufunun lehdarı taşınmazı onarmış, imar etmiş ve aradan yıllar geçmiş, hatta 30-40 yıl sonra, muvazaa varmış, bu sefer tümden iptal istiyorum diye dava açması MK m. 2’ye tamamen aykırıdır. Toplumsal düzeni bozar. istikrar ve güven bır9akmaz. Böyle bir sonucun İçtihadı Birleştirme yoluyla kabulü, sosyal gerekçelere de aykırı düşer.

Sayın çoğunluğun, bu görüşlere ters düşen bazı mülahazalarla değişik sonuca varmış bulunmasına karşıyım.

Siteye 3. Bir Kapı Açılması-Davacının Alınan Karara Katılmış Olması-Yeterli Çoğunluk

T.C.
Yargıtay
18. Hukuk Dairesi

Esas No:2016/1206
Karar No:2016/4674

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Dava dilekçesinde, projeye aykırılığın eski hale getirilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesi ile müvekkilinin … Sitesinde 2 numaralı villanın maliki olduğunu, site yönetimi tarafından yasalara aykırı olarak, Devamını Oku

Kira İlişkisi İçinde Verilmiş Bono-Menfi Tespit Davası

T.C.
Yargıtay
6. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/11323
Karar No:2014/14585

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı menfi tespit, istirdat ve tazminat davasına dair karar, davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava kiracı tarafından kiraya verene karşı açılan tazminat, menfi tespit ve kira bedelinin iadesi istemlerine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 15.08.2008 tarih ve 6.000 TL, 15.09.2008 tarih ve 6.000 TL, 15.10.2008 tarih ve 5.000 TL bedelli senetler yönünden davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 15.07.2008 tarih ve 6.000 TL bedelli senet yönünden davanın reddine, peşin ödenen 17.000 TL kira bedelinden 9.328,77 TL nin kiracıya iadesine, maddi ve Manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş hüküm davalı vekili ve davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir. Devamını Oku

İstihkak Davasında Karşı Dava Olarak Açılan Tasarrufun İptali Davasında Aciz Vesikasının Sunulmasına Gerek Yoktur.

T.C.
Yargıtay
8. Hukuk Dairesi

Esas No:2013/15325
Karar No:2014/11042

Yukarıda Tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü: Devamını Oku

Kat Mülkiyeti Kanununa Tabi Olmayan Taşınmazda Toplanacak Ortak Giderlere Uygulanacak Faiz- Yönetim Planında Kat Mülkiyeti Hükümlerine Atıf Yapılması

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2013/683
Karar No:2014/504

(…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
Davada, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığı halde davalının ödemesi gereken borca ayrıca Kat Mülkiyeti Kanununun 20.maddesi uyarınca %10 hesabıyla gecikme tazminatı ödenmesine karar verilmiştir. Mahkemece davacının takip talebindeki istemi dikkate alınarak takip konusu alacağa yasal faiz uygulanması gerekirken, gecikme tazminatı uygulanmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş bu konuda bilirkişi kurulundan ek rapor alınıp sonucuna göre karar vermek olmalıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Devamını Oku

İtirazın İptali Davası-Hak Düşürücü Süre -İtirazın Alacaklıya Tebliği Şartı

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2013/360
Karar No:2013/1605

MAHKEMESİ : Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2012
NUMARASI : 2012/506-2012/341

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 02.11.2010 gün ve 148 E. 285 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 23.05.2012 gün ve 2011/2033 E., 2012/8652 K. sayılı ilamı ile;
(…Davacı vekili, müvekkilinin davalıya nakliye işi yaptığını ancak bedelini alamadığını, müvekkilinin bu alacağı için davalı aleyhine başlattıkları takibe davalının haksız ve kötüniyetli olarak itiraz ettiğini ve takibin durduğunu ileri sürerek haksız itirazın iptali ile takibin devamına, alacak miktarının % 40’ından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Devamını Oku