İhtiyati Haciz Kararına Dayalı (Kambiyo Snenedi) İcra Takibi Yetkili İcra Dairesi (HGK)

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO : 2014/12­681
KARAR NO : 2016/127
KARAR TARİHİ.29.01.2016
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 3. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/12/2013
NUMARASI : 2013/805 ­ 2013/1032
DAVACI : C.Nak.Tarım Ürün. Tic.Ltd.Şti. vekili Av. K.E.
DAVALI : Ş. T.A.Ş.vekili Av. B.Ö.

>İHTİYATİ HACİZ KARARINA DAYALI TAKİP, BORÇLUNUN YERLEŞİM YERİNDEKİ İCRA DAİRESİNDE BAŞLATILMALIDIR

Taraflar arasındaki “takibin iptali”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Kayseri 3. İcra Hukuk Mahkemesince yetki itirazının kabulüne dair verilen 24.12.2012 gün ve 2012/803 E­ 2012/769 K sayılı kararın incelenmesi davalı­alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 10.09.2013 gün ve 2013/19634 E., 2013/27929 K
sayılı ilamı ile;

(… Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı tarafından Kayseri 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen ihtiyati haciz kararına istinaden Kayseri 8. İcra Müdürlüğü’nde çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatılmış; örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuru ile yetkiye itirazda bulunmuş, mahkemece; yetki itirazının kabulüne karar verilmiştir.

Somut olayda, özel hüküm olması sebebiyle uygulanması gereken İİK.nun 261. maddesi uyarınca alacaklı, mahkemeden aldığı ihtiyati haciz kararının infazını on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden istemek zorundadır. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar. Ayrıca ihtiyati haciz kararı veren mahkemece bu karar kaldırılmadıkça hükmünü icra eder. Bu durumda, alınan ihtiyati haciz kararı kaldırılmadığı sürece, İİK.nun 261. maddesi hükmü doğrultusunda alacaklının ihtiyati haciz kararını veren Kayseri 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bulunduğu Kayseri 8. İcra Müdürlüğü’nde icra takibi başlatmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. O halde, mahkemece borçlunun yetki itirazının reddine karar verilmesi gerekirken anılan yasal düzenleme gözardı edilmek suretiyle yetki itirazının kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı­alacaklı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kambiyo senetlerine mahsus takipte icra dairesinin yetkisine itiraz ve takibin iptali isteğine ilişkindir

Davacı­ borçlu vekili, alacaklı­davalı tarafından müvekkili aleyhine Kayseri 8. İcra Müdürlüğü’nün 2012/8..5 Esas sayılı dosyası ile 15.11.2012 keşide tarihli, 25000 TL’lik çekten dolayı takip yapıldığını müvekkili şirketin merkezi ve adresi ile keşide yerinin ve muhatabın Boğazlıyan İlçesi olduğunu, icra takibinde yetkili müdürlüğün Boğazlıyan İcra Müdürlüğü olduğunu, Kayseri İcra Müdürlüğünün yetkili olmadığını belirterek Kayseri 8. İcra Müdürlüğü’nün 2012/8..5 Esas sayılı dosyası ile yapılan takibin yetki yönünden iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı­alacaklı vekili; tebligat yapılmaksızın dosya üzerinden karar verilmiş olması nedeniyle cevap verememiş olup, direnme kararı öncesindeki ilk temyiz dilekçesinde ise özetle; Kayseri 8. İcra Müdürlüğü’nün 2012/8..5 Esas sayılı dosyası ile davacı aleyhine yapılan takibin dayanağının Kayseri 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/179 D.İş sayılı ihtiyati haciz kararı olduğunu, bu ihtiyati haciz kararı gereği Kayseri İcra Dairesi’nin yetkili hale geldiğini ileri sürmüştür.

Yerel Mahkemece; 2004 sayılı İİK nun 50. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK nun 12. maddesine göre ihtiyati haciz kararı alınan yer mahkemesi icra takibi yönünden de yetkili ise de 1 Ekim 2011 tarihinde Nyürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’ da 1086 sayılı Kanunun 12. maddesine karşılık gelmek üzere herhangi bir düzenleme yapılmadığı, bu durumda 1 Ekim 2011 tarihinden sonraki takiplerde ihtiyati haciz kararı veren yer mahkemesinin bulunduğu yerdeki icra dairesi yetkisinin kaldırıldığı, HMK.nın 6. maddesine göre genel yetkili icra dairesinin yetkili olduğu, ayrıca kambiyo senetlerine mahsus alacakların, aranacak alacaklardan olup, borçlunun ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu, davacının yetki itirazının yerinde olduğu gerekçesiyle Kayseri İcra Dairelerinin yetkisizliğine ve talep halinde icra dosyasının Boğazlıyan İcra Dairelerine gönderilmesine karar verilmiştir.

Davalı alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı­ alacaklı vekili getirmişti

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İİK’nun 261. maddesi uyarınca, ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin bulunduğu yer icra dairesinin icra takibi yönünden yetkili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için icra dairelerinin yetkisini düzenleyen mevzuatın açıklanması gerekmektedir. Bilindiği üzere icra takiplerinde yetki belirlemesi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 50. maddesi yollaması ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılmaktadır. Ancak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 447. maddesinin ikinci fıkrası hükmü uyarınca; mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı HUMK’nın yapılan yollamalar, 6100 sayılı HMK’nın bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır. İİK’nın 50. maddesi “Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir. Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. İcra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur. İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25′ inci maddesi hükmü tatbik olunur” düzenlemesini içermektedir. Anılan bu yasa hükmünden anlaşılacağı üzere; para veya teminat borcu için yapılan takiplerde HUMK’nın yetkiye dair hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Bu hükümler, HUMK’nın 9. maddesi ila 27. maddeleri arasında düzenlenmiş olup (HMK m.5­18), çok genel bir açıklamayla bunlar; davalının ikamet mahkemesi, akdin kurulduğu yer mahkemesi, gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesi ve diğer yetki belirlemeleri olup, bunların içinde somut olayla ilgili olan 12. maddedeki düzenlemenin ayrıca açıklanması gerekmektedir. HUMK’nın 12. maddesinde, ihtiyati hacizden sonra haciz kararının dayanağı olan alacak davasının, haciz kararını veren mahkemede de açılabileceği belirtilmiştir. Bu yasal düzenlemenin bir
gereği olarak ihtiyati haciz kararını veren yerde bulunan icra dairesinde de İİK’nun 50. maddesi yollaması ile icra takipleri başlatılabilmekteydi. Ancak; 1086 sayılı HUMK 04.02.2011 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6100 sayılı HMK’nın 435. maddesi uyarınca, ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. 6100 sayılı HMK’da ise HUMK’nın 12. maddesinin karşılığı bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu itibarla, HUMK’nın 12. maddesi ile düzenlenen yetki belirlemesi artık uygulanmayacaktır.
Doktrinde de aynı görüş dile getirilmiş olup; “01.10.2011 tarihinden sonra, eğer ihtiyati haciz kararını veren mahkeme HMK m.5­18 hükümlerine göre yetkili değil (yetkisiz bir mahkeme) ise, bu (yetkisiz) mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesi, ihtiyati hacizden sonra yapılacak icra takipleri için yetkili değildir. Çünkü, eski HUMK 12. madde hükmü, yeni HMK’na alınmamıştır” (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. baskı, Ankara 2013, s.179). Eş söyleyişle, İİK’nun 50. maddesi yollaması ile kıyasen uygulanması
gereken 1086 sayılı HUMK’nın 12. maddesinin karşılığı (HMK’nın 447/2. maddesi atfıyla) 6100 Sayılı HMK da bulunmadığından, ihtiyati haciz kararının uygulanmasından sonra bu kararı veren mahkemenin bulunduğu yer icra dairesi, sırf o yer mahkemesinde ihtiyati haciz kararı verilmesi nedeniyle yetkili hale gelmeyecektir.

Bu aşamada İİK’nun 261. maddesi üzerinde de durulmalıdır. Anılan yasa hükmü;

“Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar. İhtiyati haciz kararları, 79 dan 99 uncuya kadar olan maddelerdeki haczin ne suretle yapılacağına dair hükümlere göre icra edilir. (Ek fıkra: 17/07/2003 ­ 4949 S.K./61. md.) İhtiyati haczin infazı ile ilgili şikayetler infazı yapan icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine yapılır” şeklindedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; icra takibine konu 15.11.2012 keşide tarihli, 25000 TL bedelli çek için alacaklı Ş. T.A.Ş tarafından talep edilmesi üzerine Kayseri 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/179 D.İş sayılı dosyası üzerinden 21.11.2012 tarihinde ihtiyati haciz kararı verilmiştir. Kayseri 8. İcra Müdürlüğü’nün 2012/8..5 Esas sayılı dosyasında Kayseri 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/179 D.İş sayılı dosyasında verilen ihtiyati haciz kararı ibraz edilerek 22.11.2012 tarihinde, borçlunun malları üzerine kayden haciz konulması talep edilmiş olup, borçlu şirket aleyhine kambiyo senetlerine özgü icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emri 29.11.2012 tarihinde borçluya Boğazlıyan/Yozgat adresinde tebliğ edilmiştir. Borçlu şirketin yerleşim yeri adresinin Boğazlıyan’da bulunduğu ile takibe konu çekin Boğazlıyan’da keşide edildiği ve muhatabın da bu yerde bulunduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamakta olup, ihtiyati haciz kararı Kayseri Mahkemesi nezdinde alınmış ve icra takibi Kayseri icra dairesinde başlatılmıştır.

Bu durumda; icra dairesinin yetkisinin İİK’nın 50. maddesi atfı ile HMK’nın genel yetki kuralları uyarınca belirlenmesi gerekir. HMK’nın 6. maddesine göre borçlu şirketin yerleşim yeri icra dairesi yetkilidir. Olayda borçlu şirketin yerleşim yeri Boğazlıyan ilçesinde bulunduğundan icra takibinin başlatıldığı Kayseri 8. İcra Müdürlüğü iş bu takip yönünden yetkisizdir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.01.2014 gün ve 2013/12­476 E­2014/5 K sayılı ilamında da aynı ilkelere yer verilmiştir.

O halde, icra takibi yetkisiz icra dairesinde başlatıldığından yetki itirazının kabulü doğru olup, aynı hususa işaret eden direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan onanması gereklidir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme
kararının onanması gerekmiştir.

SONUÇ: Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, eksik yatırılan 4,9 harcın temyiz edenden alınmasına, 29.01.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.

İhtiyati Haciz (Çek) Yetkili Mahkeme

T.C.
Yargıtay
11. Hukuk Dairesi

Esas No:2015/13916
Karar No:2015/13698
K. Tarihi:21.12.2015

MAHKEMESİ : ASLİYE TİCARET MAHKEMESİAsliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 04/11/2014 tarih ve 2014/540-2014/540 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi borçlular vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
İhtiyati hacze itiraz eden borçlular vekili, müvekkillerinin gıyabında evrak üzerinden yapılan inceleme neticesinde ….Bankası … … Şubesi’ne ait …. tarafından hamiline keşide edilen 20.10.2014 keşide tarihli 41.000,00 TL bedelli çekten kaynaklı alacak nedeniyle ihtiyati haciz kararı verildiğini, müvekkillerinin ihtiyati hacze dayanak çekte ciranta olarak göründüğünü, müvekkil şirketin merkezi ve müvekkil ….’in yerleşim yeri adresinin …. olduğunu, mahkemenin ihtiyati haciz kararı verilmesi hususunda yetkili olmadığını, çekte yer alan imzaların müvekkil şirket yetkilisi ve müvekkil ….’e ait olmadığını ileri sürerek ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İhtiyati haciz isteyen alacaklı vekili, itirazın yersiz olduğunu savunarak reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre; ihtiyati haciz kararına dayanak yapılan çekin ….. Şubesi’ne ait olduğu, keşidecisinin …., cirantaların ihtiyati hacze itiraz eden borçlular olduğu, çekin …. Bankası …. Şubesi’ne ibraz edildiği, çekin ibraz edildiği banka şubesince ödeneceği, ibraz edilen şubenin mahkemenin yetki sınırları içerisinde bulunduğu, bu nedenle mahkemenin ihtiyati haciz kararı verilmesi yönünden yetkili sayılacağı, ihtiyati hacze yönelik diğer itirazların İİK’nın 265. maddesinde sayılan itiraz sebepleri dahilinde bulunmadığı gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.
Kararı, ihtiyati hacze itiraz eden borçlular vekili temyiz etmiştir.
Talep, çeke dayalı ihtiyati haciz kararına itiraz istemine ilişkin olup, mahkemece itiraz eden borçlular vekilinin yetkiye dair itirazının reddine karar verilmiştir.İİK’nın 258. maddesinde ihtiyati hacze 50. maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verileceği belirtilmiş, aynı yasanın 50. maddesiyle “Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur.
Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir.” şeklindeki düzenleme uyarınca ihtiyati hacizde yetkili mahkemenin belirlenmesi hususunda HMK’nın yetkiye ilişkin hükümlerine atıfta bulunulmuştur.Kambiyo senetlerinden doğan alacaklar aranacak alacak niteliğinde olduğundan bu alacaklar için 6098 sayılı TBK’nın 89/1. (818 Sayılı BK’nın 73/1) hükmü uygulanamaz. Çekten kaynaklanan borcun alacaklısı borçlunun yerleşim yerinde, birden fazla borçlu bulunması halinde borçlulardan birinin yerleşim yerinde, çekin keşide yerinde, ödeme yerinde (6102 sayılı TTK’nın 781/2 fıkrası uyarınca çekte açıklık yoksa, muhatabın ticaret unvanı yanında gösterilen yer ödeme yeri sayılır. Muhatabın ticaret unvanı yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde, çek, ilk gösterilen yerde ödenir. Böyle bir açıklık ve başka bir kayıt da yoksa, çek muhatabın merkezinin bulunduğu yerde ödeme yeri sayılır.) ihtiyati haciz talebinde bulunabilir.
Somut olayda, ihtiyti hacze konu çek …. Şubesi’ne ait olup dosya kapsamındaki belgelerden çekin keşidecisi olan borçlu ….’in yerleşim yerinin …., itiraz eden borçlular …’in yerleşim yeri ile ….’nin merkezinin … olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan bu hususlar karşısında çekin ibraz edildiği banka şubesinin yargı sınırları dahilinde yer alan mahkemenin ihtiyati haciz kararı verilmesi hususunda yetkisi bulunmamaktadır. Bu durum karşısında ihtiyati hacze yetki yönünden itiraz eden borçlular … ile ….’nin itirazının kabulü yerine yazılı gerekçeyle reddi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz eden ihtiyati hacze itiraz eden borçlular vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ihtiyati hacze itiraz eden borçlular … ve …. yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İhtiyati Hacizde Yetkili İcra Dairesi

“İhtiyati hacizde yetkili icra dairesi” başlıklı bu yazımızda, ihtiyati haciz kararının infazında yetkili icra dairesi ve ihtiyati haciz kararından sonraki icra işlemlerinde yetki sorunu üzerinde duracağız.

Konu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2013/12-476 K. 2014/5 T. 15.1.2014 sayılı kararına konu olmuştur ve bu yazıda, bu karardan yararlanılacaktır. Yazının sonunda bu konuda içtihat değişikliğine giden 12. Hukuk Dairesi’nin kararının içtihat değişikliği ile ilgili kısmına yer verilecektir.

Bilindiği üzere icra takiplerinde yetki belirlemesi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 50. maddesi ve HMK m. 447 gereğince HMK hükümlerine göre yapılır.

İhtiyati haciz kararlarının infazında, HUMK’da bulunan 12. maddeye HMK da yer verilmemiştir.

HUMK m. 12: “Haczi ihtiyatiden sonra haciz kararının müstenidi olan alacak dâvası haciz kararını veren mahkemede de ikame olunabilir.”

Bu hükümde ihtiyati hacizden sonra haciz kararının dayanağı olan alacak davasının, haciz kararını veren mahkemede de açılabileceği belirtilmiş iken, 6100 sayılı HMK’da böyle bir hüküm bulunmaz. Dolayısıyla, güncel usul hukukunda -HUMK’u yürürlükten kaldıran HMK 435 gereğince- artık HUMK’nın 12. maddesi ile düzenlenen yetki belirlemesi uygulanamaz.

Doktrinde de aynı görüş dile getirilmiştir:

“01.10.2011 tarihinden sonra, eğer ihtiyati haciz kararını veren mahkeme HMK m.5-18 hükümlerine göre yetkili değil (yetkisiz bir mahkeme) ise, bu (yetkisiz) mahkemenin bulunduğu yerdeki icra dairesi, ihtiyati hacizden sonra yapılacak icra takipleri için yetkili değildir. Çünkü, eski HUMK 12. madde hükmü, yeni HMK’na alınmamıştır” (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2. baskı, Ankara 2013, s.179).

HGK, bu hususu şu ifadelerle özetler:

Eş söyleyişle, İİK’nun 50. maddesi yollaması ile kıyasen uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK’nın 12. maddesinin karşılığı (HMK’nın 447/2. maddesi atfıyla) 6100 Sayılı HMK da bulunmadığından, ihtiyati haciz kararının uygulanmasından sonra bu kararı veren mahkemenin bulunduğu yer icra dairesi, sırf o yer mahkemesinde ihtiyati haciz kararı verilmesi nedeniyle yetkili hale gelmeyecektir.

Bu noktada İcra ve İflas Kanunu’nun 261. maddesine de değinilmelidir:

İhtiyati haciz kararının icrası :

Madde 261 – (Değişik: 18/2/1965 – 538/101 md.)

Alacaklı, ihtiyati haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesinden kararın infazını istemeye mecburdur. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar.

İhtiyati haciz kararları, 79 dan 99 uncuya kadar olan maddelerdeki haczin ne suretle yapılacağına dair hükümlere göre icra edilir.

(Ek son fıkra: 17/7/2003-4949/61 md.) İhtiyati haczin infazı ile ilgili şikayetler infazı yapan icra dairesinin bağlı olduğu icra mahkemesine yapılır.

Hukuk Genel Kurulu, özü itibariyle yukarıdaki açıklamaları yaptıktan sonra, bu sorun hakkında şu sonuca varmıştır:

Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler esnasında bir kısım üyelerce İİK’nun 261. maddesi hükmü uyarınca ihtiyati haciz kararını veren yerde bulunan icra dairesinin de takipte yetkili olduğunu, bu yasa hükmünün İİK’nun 264. maddesi ile birlikte değerlendirilmesinin gerektiğini, icra takibinin ihtiyati haciz kararının infazının devamı niteliğinde olduğunu, ihtiyati haczin bir yerde, icra takibinin ise bir başka yerde yapılmasının infazda ve usul uygulamasında sorunlara neden olacağını, asıl takip ile ihtiyati haczin ayrılmamasının gerektiğini ileri sürmüşler ise de, çoğunluk tarafından bu görüş kabul edilmemiş ve İİK’nun 261. maddesinin ihtiyati haciz kararının infaz edilmesi gereken yeri belirlediğine, icra dairesinin icra takibi yönünden de yetkili olmasını gerektirecek bir hüküm içermediği için icra dairesinin yetkisinde İİK’nun 50. maddesi atfı ile HMK’nın genel yetki kurallarının uygulanmasının gerektiğine karar verilmiştir.

Özetle, ihtiyati haciz kararının infazında, kararı veren mahkemenin yargı çevresindeki icra dairesi yetkilidir. Bu icra dairesi, icra takibi yönünden de yetkili değildir. İcra takibinin yetkisinde HMK’daki genel yetki kuralları uygulanacaktır.

Hukuk Genel Kurulu’nun bu içtihadı doğrultusunda içtihat değişikliğine giden Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, bu hususu Esas No:2014/20666 Karar No:2014/27572 sayılı kararında aşağıdaki şekilde hükme bağlamıştır:

Dairemiz; ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin bulunduğu yerin yargı çevresindeki icra dairesinde takip yapılmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı görüşünde iken, HGK’nun 15.01.2014 tarih ve 2013/12-476 Esas 2014/5 Karar sayılı kararı doğrultusunda içtihat değişikliğine gidilerek İİK’nun 261. maddesinin ihtiyati haciz kararının infaz edilmesi gereken yeri belirlediği, icra takibi yönünden icra dairesinin yetkisinin anılan maddede belirlenmediği, yetki konusunda İİK’nun 50. maddesi atfı ile HMK’nın genel yetki kurallarının uygulanması gerektiği yönündeki görüş benimsenmiştir.

Emekli Maaşına İcra Takibi Yapmadan Bankanın Bloke Koyarak Krediyi Kesmesi-Görevli Mahkeme Kararı

YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/2414
KARAR: 2014/8123
MAHKEMESİ : …TÜKETİCİ MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada …Tüketici Mahkemesi’nce verilen 10/10/2013 tarih ve 2012/133-2013/846 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalı banka ile müvekkili arasında yaklaşık 20 sene evvel yapmış oldukları bir kredi sözleşmesi bulunduğunu, yapılan kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcun tahsili amacıyla davalı banka tarafından hiçbir bildirim yapılmadan müvekkilinin Bağ-kur emekli maaşı hesabına bloke koyularak ve bu hesaptan borcun ödenmesini yaptığı kesintilerle tahsil ettiğini, davalı bankanın kesinleşmiş bir icra takibi olmadan müvekkilinin maaş hesabından bildirimsiz kesintiler yaparak müvekkilini zarara uğratan faaliyetlerde bulunduğunu iddia ederek davalı banka aleyhine 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini ve yapılan blokaj ve kesinti uygulamasına son verilmesine dair ihtiyati tedbir kararı verilmesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı banka tarafından yapılan 6.000,00 TL’lik kesintinin her bir kesinti tutarının kesintinin gerçekleştiği tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte hesaplanarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının halen bankaya borcu bulunduğunu, takas mahsup hakkının kullanıldığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, tüm doya kapsamına göre; taraflar arasındaki kredili bankomat kart sözleşmesinin 10. maddesindeki bankaya hesaptan tahsil, rehin, hapis ve mahsup yetkisi veren düzenlemelerin tüketicinin aleyhine olan ve tüketiciyi külfete sokan sözleşme hükmünün tüketici ile ayrıca müzakere edilerek kararlaştırılmadığı için haksız şart biçiminde olduğu, tüketicinin maaş hesabına konulan blokenin yerinde olmadığı, İİK’nın 83/a maddesi ve 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesine göre davalı bankanın davacının emekli maaşı hesabına koymuş olduğu blokenin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava, kredili bankomat kart sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.

4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/e maddesinde tüketicinin, “mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi”, 3 (h) bendinde tüketici işleminin “mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı-sağlayıcı arasında yapılan her türlü hukuki işlemi” ifade edeceği, aynı yasanın ikinci maddesinde ise bu kanunun, birinci maddede belirtilen amaçlarla mal veya hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsayacağı belirtilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının davalı banka ile akdettiği kredili bankomat kart sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, 6762 sayılı TTK’nın 4/6. maddesi uyarınca, bankalar ve ödünç para verme işleri kanunlarında tanzim olunan hususlardan doğan hukuk davaları, ticari dava sayılacağından, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un uygulanmasını gerektirir bir husus yoktur. Ayrıca, görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese de yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Bu itibarla, mahkemece tüketici mahkemesi sıfatıyla karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 30.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/1727
KARAR: 2014/8473

MAHKEMESİ : E… 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen davada E… 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 12/11/2013 tarih ve 2013/158-2013/584 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin davacı bankada emekli maaş hesabı bulunduğunu, davalı bankanın 2008 yılından beri hiç bir yasal dayanağı bulunmamasına karşın maaş hesabına bloke koyarak hesabındaki paraları çektiğini, yapılan işlemin 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 121. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek maaş hesabına konan blokenin kaldırılmasına 2008 yılından beri müvekkiline ödenmeyip hesaptan çekilen paralara ilişkin fazlaya dair haklar saklı kalmak üzere 10000.00 TL’nin el konulduğu tarihten itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili ile davacı arasında 27.12.2007 tarihli Bireysel Kredi Sözleşmesi imzalandığını, sözleşme kapsamında kredi kullanan davalının bir kısım taksitleri ödemediğini, ihtilafın tüketici kredisinden kaynaklı olması nedeniyle davaya bakmaya Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğunu, aksinin düşünülmesi halinde ise bankacılık işleminden kaynaklanan ihtilaf nedeniyle davanın Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, taraflar arasında akdedilen kredi sözleşmesinin 8. maddesi gereğince davacının müvekkiline hesaptan tahsil yetkisi verdiğini, bu nedenle yapılan işlemde usulsüzlük bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; özel kanunlardaki istisnai durumlar hariç hiç kimsenin icra yolu dışında kendi alacağını tahsil edemeyeceği, davalı bankanın bu hususta ayrıcalığının bulunmadığı, icra takibi dışında davacıya ait hesaptan kendi alacağını tahsil etmesinin yasal dayanağının bulunmadığı, ancak davacı vekilinin davacının maaşından ¼ oranında banka alacağına mahsuben kesinti yapılmasına rızaya ilişkin kabul beyanında bulunduğu, mahkemenin her iki tarafın çıkarlarını gözetmek durumunda olduğu, davacının bankaya olan borcunu ödemediğinin tartışmasız olduğu, davalı bankanın haksız olarak davacının maaş hesabından kestiği paraların davacıya iadesine karar verilmesi durumunda davalı bankanın takas definde bulunabileceği gerekçesiyle davacıya ait maaş hesabına konan blokenin ¾ oranında kaldırılmasına, davacının alacak isteminin reddine karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

Dava, bankacılık hukukundan kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup, mahkemece davalının görev hususuna ilişkin itirazları reddedilip işin esası incelenmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu, 5/2. maddesinde bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin görevi dahilinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan “davalara”, asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı, 5/3. maddesinde ise asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanacağı belirtilmiştir. Görev hususu kamu düzeninine ilişkin olup yargılamanın her safhasında mahkemece resen gözetilmelidir.

Bu itibarla mahkemece, uyuşmazlığın bankacılık hukukundan kaynaklanan ticari dava niteliğinde olduğu hususu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma sebep ve şekline göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın taraflar yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 05.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Emekli Maaşına Banka Tarafında Bloke Konulması-Muvafakatin Geçersiz Olduğuna Dair

T.C.
YARGITAY
11.Hukuk Dairesi
2015/6326 E.  ,  2015/7422 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ   : BODRUM 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(TİCARET MAHKEMESİ SIFATIYLA)
TARİHİ          : 20/05/2014
NUMARASI     : 2013/353-2014/236

Taraflar arasında görülen davada Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 20/05/2014 tarih ve 2013/353-2014/236 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı; BANKA ile aralarında akdedilen kredi sözleşmesi hükümlerine dayanarak davalı BANKA tarafından EMEKLİ maaşını aldığı hesap üzerine BLOKE konulduğunu, EMEKLİ maaşına haciz konulamayacağını, haczi caiz olmayan bir malın haczedilebilirliği hakkında alacaklı ile yapmış olduğu anlaşmanın geçerli olmadığını ileri sürerek EMEKLİ MAAŞI üzerindeki blokenin kaldırılmasını ve hesaptaki paranın tarafına ödenmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; blokenin kredi sözleşmesinden kaynaklanan ve hem borçlu davacı hem de BANKA tarafından kabul edilmiş hükümler çerçevesinde borçlunun borcuna mahsuben rehin ve hapis hakkına dayanak konulduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunam ve tüm dosya kapsamına göre; kredi sözleşmesi hükümlerine dayanarak davalı BANKA şubesi tarafından kredi geri ödemelerini geciktiren davacının SGK’dan aldığı EMEKLİ maaşına BLOKE konulduğu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu 121. maddesi uyarınca, bu kanuna göre bağlanan gelir ve aylıklar ile sağlanan yardımların haczedilemeyeceği İcra İflas Kanunu 83. maddesi uyarınca borçlunun, hacizden önceki bir dönemde haczi caiz olmayan bir malın haczedilebileceği hakkında alacaklı ile yapmış olduğu anlaşmanın geçersiz olduğu, davacının imzaladığı kredi sözleşmesinin rehin ve hapis hakkına ilişkin 15. maddesinin maaş üzerinde davacının tasarrufunu engelleyici nitelikte olup Borçlar Kanunu 19 ve 20. maddeleri uyarınca geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının davalı BANKA nezdinde bulunan EMEKLİ maaşının yattığı hesap üzerindeki blokenin kaldırılmasına, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte BLOKE edilmiş miktarın davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 405,00 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 01/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
2014/1259 E.  ,  2014/8673 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : SÖKE SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/10/2013
NUMARASI : 2013/140-2013/907

Taraflar arasında görülen davada Söke Sulh Hukuk Mahkemesi’nce verilen 21/10/2013 tarih ve 2013/140-2013/907 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı, EMEKLİ maaşını davalı bankanın Söke Şubesi’nden aldığını, 23.06.2009 tarihinde aynı bankadan tüketici kredisi kullandığını, krediyi kullanırken imzaladığı belgelere dayalı olarak davalının 1.415 TL tutarındaki EMEKLİ maaşından 504 TL’na BLOKE işlemi uyguladığını, bu işlemin yasalara aykırı olduğunu ileri sürerek,EMEKLİ maaşına uygulanan blokenin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili bankadan çektiği krediye teminat olarak aldığı EMEKLİ maaşından aylık kredi taksiti kadar çekilmesine önce muvafakat ettiğini, daha sonra işbu davayı açtığını, davacının bu tutumunun MK’nun 2. maddesine aykırı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinde 17.04.2008 tarihinde yapılan değişiklik ile muvafakat edilmesi halinde EMEKLİ maaşının haczinin mümkün olduğu, davacının tüketici kredisini kullanmış olduğu tarihte EMEKLİ maaşından kredinin tahsili konusunda BANKA lehine tam yetki ile muvafakat verdiği, bu nedenle maaşından yapılan kesintilerin haksız olmadığı, hesap üzerindeki blokenin 2011 yılı temmuz ayında kaldırıldığı, bu nedenle davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, davacının davasını açtığı tarihte haksız olduğu anlaşıldığından ve davalı taraf kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir.
Kararı, davacı temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Ancak mahkemece, 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesi gereğince muvafakat edilmesi halinde EMEKLİ maaşının haczinin mümkün olduğu, davacının davalı BANKA ile kredi sözleşmesi imzalarken kredi taksitlerinin, EMEKLİ maaşından tahsili konusunda davalı bankaya muvafakat verdiği bu nedenle yapılan kesintilerin haklı olduğu kabul edilerek, dava konusuz kalsa da, davacı dava açmakta haksız olduğundan davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmişse de; 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesi uyarınca gelir aylık ve ödeneklerin, 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemeyeceği, bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine yönelik taleplerin, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedileceği öngörülmüştür. Yine İİK 83/a maddesi uyarınca haczi caiz olmayan mallar ve haklar ve kısmen haczi caiz olan şeyler bakımından aynı Yasa’nın 82-83 maddesinde yazılı mal ve hakların haczedilebileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir. Somut olayda da davacı davalı BANKA ile imzaladığı kredi sözleşmesi sırasında muvafakat vermiş olup, bu muvafakat İİK’nın 83/a maddesi gereğince geçersizdir. Bu itibarla, davalı bankanın davacının EMEKLİ maaşından yaptığı kesintiler haksız olduğu halde mahkemece aksi yöndeki yazlı gerekçe ile yapılan kesintilerin haklı olduğu, davacının dava açmakta haksız olduğu gerekçesiyle, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 07.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY
11. Hukuk Dairesi
2014/15994 E. , 2014/17253 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İSTANBUL 4. TÜKETİCİ MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/05/2013
NUMARASI : 2012/1443-2013/426

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi’nce verilen 21/05/2013 tarih ve 2012/1443-2013/426 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı, davalı bankadan tüketici kredisi kullandığını, kredi borcunun SGK’dan almakta olduğu EMEKLİ maaşından tahsil edildiğini, maaş hesabının bir başka bankaya aktarılması yönündeki talebinin ise davalı BANKA tarafından yerine getirilmediğini, tahsil işlemine ilişkin sözleşme hükmünün haksız şart teşkil ettiğini ileri sürerek, EMEKLİ MAAŞI üzerindeki BLOKE işleminin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının davalı bankadan Erenköy ve Çemenzar şubeleri arasında 26/08/2010 tarihli 30.000,00 TL bedelli, 14/12/2010 tarihli 2.000,00 TL bedelli ve 17/03/2011 tarihli 2.500,00 TL bedelli üç adet bireysel kredi kullandığı kredilere ilişkin genel kredi sözleşmesi hükümleri uyarınca müvekkilinin, davacının hesabına yatırılan para üzerinde mahsup, hapis ve rehin hakkının bulunduğunu, müvekkilince bu hakkın kullanıldığını, savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; davacıya ait EMEKLİ maşı üzerinde haciz yada BLOKE işleminin bulunmadığı, taraflar arasında düzenlenen bireysel kredi sözleşmelerine dayalı olarak davacının davalı bankadan üç kez kredi kullandıktan sonra maşına BLOKE konulduğu, davacının kredi kullanırken EMEKLİ maşı üzerine haciz konulmasına muvaffakat ettiği, ayrıca EMEKLİ maaşının başka BANKA hesabına aktarılması yönündeki tasarruf yetkisinin, SGK’ya ait olduğu ve talebin karşılanmasının sonuca etkili olmayacağı, bu haliyle davalı bankanın kredi alacaklarını tahsil amacı ile davacı borçlunun muvaffakatı doğrultusunda maaş hesabından kesinti yapması yönündeki işlemde sözleşme hükümleri ve yasal düzenlemelere aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacının sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Ancak mahkemece, 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesi gereğince muvafakat edilmesi halinde EMEKLİ maaşının haczinin mümkün olduğu, davacının davalı BANKA ile kredi sözleşmesi imzalarken kredi taksitlerinin, EMEKLİ maaşından tahsili konusunda davalı bankaya muvafakat verdiği bu nedenle yapılan kesintilerin haklı olduğu kabul edilerek, davanın reddine karar verilmişse de; 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesi uyarınca gelir aylık ve ödeneklerin, 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemeyeceği, bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine yönelik taleplerin, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedileceği öngörülmüştür. Yine İİK 83/a maddesi uyarınca haczi caiz olmayan mallar ve haklar ve kısmen haczi caiz olan şeyler bakımından aynı Yasa’nın 82-83 maddesinde yazılı mal ve hakların haczedilebileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir. Somut olayda da davacı davalı BANKA ile imzaladığı kredi sözleşmesi sırasında muvafakat vermiş olup, bu muvafakat İİK’nın 83/a maddesi gereğince geçersizdir. Bu itibarla, davalı bankanın davacının EMEKLİ maaşından yaptığı kesintiler haksız olduğu halde mahkemece aksi yöndeki yazılı gerekçe ile yapılan kesintilerin haklı olduğu, davacının dava açmakta haksız olduğu gerekçesiyle, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 10.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Banka İcra Takibi Yapmadan,Kredi Borcu İçin Kredi Taksit Miktarını Maaşından Kese Bilme Hakkının Olduğu Kararı

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2014/31871
Karar No: 2015/1258
Karar Tarihi: 26.1.2015

> KREDİ KARTI BORCU SEBEBİYLE EMEKLİ MAAŞINA KONULAN BLOKENİN KALDIRILMASI ( Davacı Tarafından İmzalanan Sözleşmelerde Borcun Ödenmemesi Halinde Banka Nezdinde Bulunan Tüm Alacakları Mevduat ve Hesapları Üzerinde Bloke Hapis Mahsup ve Takas Etme Yetkisi Davalı Bankaya Vermiş Olduğu – SGK’dan Aldığı Maaşın Kesilmesine Kredi Geri Ödemelerinin Maaşı Üzerinden Yapılmasına Muvafakat Ettiği/Haksız Şart Olarak Kabul Edilemeyeceği )

> HAKSIZ ŞART ( Kredi Kartı ve Kredi Borcu Sebebiyle Emekli Maaşına Bloke Konulması – Davacı Sözleşmenin Her Sayfasını Ayrı Ayrı İmzalamış Olup Serbest İradesi İle Sözleşme Şartlarına Uygun Olarak Kredi Borcu Taksitlerinin Maaşından Kesilmesi İçin Talimat Verdiğine Göre Sözleşmenin Söz Konusu Hükmünün Müzakere Edilerek Kararlaştırılmadığının Söylenemeyeceği )

> SÖZLEŞMENİN HER SAYFASININ AYRI AYRI İMZALANMASI ( Kredi Kartı ve Kredi Borcu Sebebiyle Emekli Maaşına Bloke Konulması – Davacı Sözleşmenin Her Sayfasını Ayrı Ayrı İmzalamış Olup Serbest İradesi İle Sözleşme Şartlarına Uygun Olarak Kredi Borcu Taksitlerinin Maaşından Kesilmesi İçin Talimat Verdiğine Göre Sözleşmenin Söz Konusu Hükmünün Müzakere Edilerek Kararlaştırılmadığının Söylenemeyeceği/Haksız Şart Olarak Kabul Edilemeyeceği )

> İYİNİYET KURALI ( Kredi Kartı ve Kredi Borcu Sebebiyle Emekli Maaşına Bloke Konulması/Davacı Tarafından İmzalanan Sözleşmelerde Borcun Ödenmemesi Halinde Banka Nezdinde Bulunan Tüm Alacakları Mevduat ve Hesapları Üzerinde Bloke Hapis Mahsup ve Takas Etme Yetkisi Davalı Bankaya Vermiş Olduğu – SGK’dan Aldığı Maaşın Kesilmesine Kredi Geri Ödemelerinin Maaşı Üzerinden Yapılmasına Muvafakat Ettiği/Davacının Taksitlerin Maaşından Ödenmesini İhtirazi Kayıtsız Kabul Edip Daha Sonra Dava Açıp Kesinti Bedelini Geri İstemesi Hakkın Kötüye Kullanılması Olup İyiniyet Kurallarıyla Bağdaşmayacağı )

5510/m. 93
2004/m. 82, 83
4721/m. 2

ÖZET : Davacı, Kredi kartı borcu nedeniyle emekli maaşı hesabına konulan blokenin kaldırılmasını istemiştir. Davacı kredi kartı üyelik sözleşmesi imzaladıktan sonra bireysel kredi sözleşmelerini imzalayarak davalı bankadan kredi kullanmıştır. Davacı tarafından imzalanan sözleşmelerde ve aynı tarihli alınan taahhütnameler ile borcun ödenmemesi halinde banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve hesapları üzerinde bloke, hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya vermiş olup, SGK dan aldığı maaşının kesilmesine kredinin geri ödemelerinin maaşı üzerinden yapılmasına da muvafakat etmiştir. Davacı sözleşmeden dönmediğine göre borcu ne şekilde ödeyeceğini de açıklamamıştır. Bankada bu taahhüde inanarak başka teminat istemeden davacıya krediyi kullandırmıştır. Davalı banka sözleşme hükümlerine göre kesinti yapmıştır. Davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödememesi halinde sözleşme gereğince kullandırılan kredinin teminatı olarak maaşından kesinti yapılmasını kabul etmesi ve diğer teminat öngören hükümlerin sözleşmeye konulmasına rıza göstermesinin haksız şart olarak kabulü mümkün değildir. Davacı sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalamış olup, serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığı söylenemez. Bankanın yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğu kabul edilemez. Davacının bankadan kullandığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi zorunludur. Davacının taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazı kayıtsız kabul edip daha sonra dava açıp kesinti bedelini geri istemesi hakkın kötüye kullanılması olup iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz.

DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı, davalı bankadan emekli maaşı aldığını kredi kartı borcu nedeniyle maaşına bloke konulduğunu hesabına konulan blokenin kaldırılmasını istemiş, son celse davasını ıslah ederek 3450,62 TL nin davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı, davacının takip borçlusu olduğunu hesabında bloke olmadığını savunmuştur.

Mahkemece, blokenin kaldırılmasına, bilirkişi incelemesi sonucu fazladan kesilen 3450,62 TL nin davacıya iadesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının kredi kartı ile bankadan kullandığı tüketici kredilerini ödememesi üzerine emekli maaşına bloke konulup konulmayacağı, ödenen bedellerin geri istenip istenemeyeceğine ilişkindir. Bilindiği üzere 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı yasanın 56.maddesi ile değişik 5510 sayılı yasanın 93.maddesine göre “Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler 88.maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez.” İİK.nun 83/a maddesindeki “İİK.nun 82 ve 83. maddelerinde yazılan mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir” hükmüne karşın, 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 Sayılı Kanunun 32.maddesi ile değişik 5510 Sayılı SGK.nun 93/1.maddesinde, “bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin taleplerin, borçlunun muvafakati yok ise, icra müdürü Tarafından reddedileceği” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hükmün İİK.nun 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içerdiği ve takip hukukuna göre icra takibinin kesinleşmiş olması şartıyla haciz sırasında veya hacizden sonra 5510 Sayılı Yasanın 93.maddesi kapsamındaki gelir, aylık ve ödeneklerin haczine ilişkin verilen muvafakatin geçerli olacağı, bu durumda borçlunun haciz sırasında veya haciz işleminin gerçekleşmesinden sonraki dönemde borçlu haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak bu hakkından vazgeçebileceği, sözleşme hukukuna göre bu yasağın kesin olmadığı, yasanın tarafların iradesine ağırlık vererek muvafakat yoluyla emekli aylıklarına bloke konulmasına, borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkan sağladığı, böylece tarafların sözleşme ile belirledikleri hükmü ortadan kaldırmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davacı az yukarıda zikredilen yasal düzenlemeler yürürlükte iken 4.2.2010 tarihli kredi kartı üyelik sözleşmesi imzaladıktan sonra sırasıyla 29.04.2010 tarihli 8000 TL, 27.01.2011 tarihli 5500 TL, 28.12.2011 tarihli 6200 TL bedelli bireysel kredi sözleşmelerini imzalayarak davalı bankadan kredi kullanmıştır. Davacı tarafından imzalanan sözleşmelerde ve aynı tarihli alınan taahhütnameler ile borcun ödenmemesi halinde banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve hesapları üzerinde bloke, hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya vermiş olup, SGK dan aldığı maaşının kesilmesine kredinin geri ödemelerinin maaşı üzerinden yapılmasına da muvafakat etmiştir. Davacı sözleşmeden dönmediğine göre borcu ne şekilde ödeyeceğini de açıklamamıştır. Bankada bu taahhüde inanarak başka teminat istemeden davacıya krediyi kullandırmıştır. Davalı banka sözleşme hükümlerine göre kesinti yapmıştır. Hemen belirtilmelidir ki davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödememesi halinde sözleşme gereğince kullandırılan kredinin teminatı olarak maaşından kesinti yapılmasını kabul etmesi ve diğer teminat öngören hükümlerin sözleşmeye konulmasına rıza göstermesinin haksız şart olarak kabulü mümkün değildir. Zira davacı yürürlükteki bu Yasaları bilerek sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalamış olup, serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığı söylenemez. Ayrıca bankanın yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğu kabul edilemez. Davacının bankadan kullandığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi zorunludur.. Davacının taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazı kayıtsız kabul edip daha sonra dava açıp kesinti bedelini geri istemesi hakkın kötüye kullanılması olup iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz.(TMK m.2) Tüketici haklı bir sebep olmadan sözleşmeyi tek taraflı feshedemez, ifası yapılmış bedellerin iadesini isteyemez, bu şekilde edimin tek taraflı geri istenmesi de hukuken himaye göremez. Aksi halde; kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır. Hal böyle olunca mahkemece uyuşmazlığın sözleşmeye bağlılık, ahde vefa ilkesi ve tarafları bağlayan sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ : Yukarıda izah edilen sebeplerle davalının temyiz isteğinin kabulüne hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, 26.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/47024
KARAR NO : 2016/1396

MAHKEMESİ: Finike Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 17/09/2014
NUMARASI: 2012/441-2014/366
DAVACI : Osman Sonsuz vekili avukat İsmail Doğan Tunçbilek
DAVALI : Ziraat Bankası A.Ş. Turunçova Şubesi vekili avukat Muhammet Doğan Özcan

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalı bankadan tüketici kredisi kullandığını, taksitlerin maaş hesabından alındığını, bloke işleminin kaldırılması konusunda şifahi ve yazılı taleplerinin Banka tarafından dikkate alınmadığını, noterden çektiği ihtarnameye olumsuz cevap verildiğini, emekli maaşını alamadığı için yakınlarından aldığı borçları ödeyemez duruma geldiğini ileri sürerek emekli maaşına uygulanan tüm işlemlerin iptalini ve bu işlemlerin uygulandığı tarihten itibaren kesinti yapılan emekli maaşından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 2.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte iadesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı banka, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı banka tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının davalı bankadan kullandığı muaccel hale gelmiş tüketici kredisi taksitlerinin bloke edilen emekli maaşından alınıp alınamayacağı, emekli maaşına bloke konulup konulmayacağı, ödenen bedellerin geri istenip istenemeyeceğine ilişkindir.

Bilindiği üzere, 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı yasanın 56. maddesi ile değişik 5510 sayılı yasanın 93. maddesinde “Bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının Genel Sağlık Sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez.” hükmü bulunmaktadır.
İİK’nun 83/a maddesindeki “İİK’nun 82 ve 83. maddelerinde yazılan mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir.” hükmüne karşın, 28.02.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 Sayılı Kanun’un 32. maddesi ile değişik 5510 Sayılı SGK’nun 93/1. maddesinde, “bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin taleplerin, borçlunun muvafakati yok ise, icra müdürü tarafından reddedileceği” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu hükmün İİK’nun 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içerdiği ve takip hukukuna göre icra takibinin kesinleşmiş olması şartıyla haciz sırasında veya hacizden sonra 5510 Sayılı Yasa’nın 93. maddesi kapsamındaki gelir, aylık ve ödeneklerin haczine ilişkin verilen muvafakatin geçerli olacağı, bu durumda borçlunun haciz sırasında veya haciz işleminin gerçekleşmesinden sonraki dönemde borçlu haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak bu hakkından vazgeçebileceği, sözleşme hukukuna göre bu yasağın kesin olmadığı, yasanın tarafların iradesine ağırlık vererek muvafakat yoluyla emekli aylıklarına bloke konulmasına, borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkân sağladığı, böylece tarafların sözleşme ile belirledikleri hükmü ortadan kaldırmadığı anlaşılmaktadır.

Somut olayda, davacı sırasıyla 04.11.2011 tarihli 60 ay vadeli 22.500 TL, 16.08.2012 tarihli 60 ay vadeli 7.000 TL bedelli bireysel kredi sözleşmelerini imzalayarak davalı bankadan kredi kullanmıştır. Davacı tarafından imzalanan sözleşmelerde ve aynı tarihli alınan taahhütnameler ile borcun ödenmemesi halinde banka nezdinde bulunan tüm alacakları, mevduat ve hesapları üzerinde bloke, virman, hapis, mahsup ve takas etme yetkisini davalı bankaya vermiş olup, SGK’dan aldığı maaşının kesilmesine kredinin geri ödemelerinin maaşı üzerinden yapılmasına da muvafakat etmiştir. Sözleşmede Bankaya hesaptan tahsilat yetkisi de verilmiştir. Davacı sözleşmeden dönmediğine göre borcu ne şekilde ödeyeceğini de açıklamamıştır. Bankada bu taahhüde inanarak başka teminat istemeden davacıya krediyi kullandırmıştır.

Öte yandan davalı banka, kesintileri kredi sözleşmesine istinaden yapmıştır. İcra müdürü tarafından yapılmış bir haciz de bulunmamaktadır. Bu durumda davacının ihtarname tarihine kadar da blokeli hesaptan tahsilat yapılmasına karşı çıkmadığı dikkate alındığında borcun ödenmemesi üzerine bankanın, davacının emekli maaşına bloke konulacağına dair hükmüne dayanarak kesinti ve tahsilat yapmasında hukuka aykırılık bulunmadığının kabulü gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki davacının bankadan aldığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödememesi halinde sözleşme gereğince kullandırılan kredinin teminatı olarak maaşından kesinti yapılmasını kabul etmesi ve diğer teminat öngören hükümlerin sözleşmeye konulmasına rıza göstermesinin haksız şart olarak kabulü de mümkün değildir. Zira davacı yürürlükteki bu Yasaları bilerek sözleşmenin her sayfasını ayrı ayrı imzalamış olup, serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi borcu taksitlerinin bankadan aldığı maaşından kesilmesi için talimat verdiğine göre artık sözleşmenin söz konusu hükmünün müzakere edilerek kararlaştırılmadığı söylenemez.

Ayrıca bankanın yaptığı işlemin sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin dürüstlük kuralına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğu kabul edilemez. Davacının bankadan kullandığı kredi borcunu sözleşme şartlarına uygun olarak ödemesi zorunludur. Davacının taksitlerin maaşından ödenmesini ihtirazı kayıtsız kabul edip daha sonra dava açıp kesinti bedelini geri istemesi hakkın kötüye kullanılması olup iyiniyet kurallarıyla bağdaşmaz(TMK m.2). Tüketici haklı bir sebep olmadan sözleşmeyi tek taraflı feshedemez, ifası yapılmış bedellerin iadesini isteyemez, bu şekilde edimin tek taraflı geri istenmesi de hukuken himaye göremez. Aksi halde; kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkânsızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır.

Hal böyle olunca mahkemece uyuşmazlığın sözleşmeye bağlılık, ahde vefa ilkesi ve tarafları bağlayan sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 60,20 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25/01/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/46348
KARAR NO : 2016/5863 Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ: Adana 1. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 14/10/2014
NUMARASI: 2014/383-2014/2214
DAVACI : Bülent Durukan vekili avukat Hülya Erçandırlı
DAVALI : Vakıflar Bankası A.Ş vekili avukat Sebahattin Bekis

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalı bankadan ihtiyaç kredisi kullandığını ancak geri ödemede aksama olunca davalı bankanın herhangi bir takip ve tedbir kararı olmaksızın aynı şubedeki maaş hesabına bloke konularak kredi ödemeleri için kesinti yapılmasının haksız şart niteliğinde bulunduğunu, kabul edilse bile maaşının tamamını kapsayamayacağını bildirerek haksız blokenin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyanın incelenmesinde; davacının, davalı bankadan 2013 yılında ihtiyaç kredisi kullandığı, aynı bankada maaş hesabının da bulunduğu, ihtiyaç kredisine ilişkin sözleşmenini 9.maddesinde,banka nezdinde bulunan tüm hesaplarının ve alacaklarının davalı banka tarafından bu kredi için rehnedildiği ve bankanın hapis, mahsup ve takas yapma hakkının bulunduğunun kararlaştırılmıştır.Davacının davalıya verdiği taahhütname ile de bankanın verdiği ihtiyaç kredisinin düzenli olarak ödenmesi bu amaçla bankaya ödeme talimatı verilmesi,taksit karşılığının kredi hesabında bulunmaması helinde,davalı banka nezdindeki diğer hesapları ve alacakları üzerinde bankanın bloke koyma ve takas ve mahsup etme yetkisinin verildiği anlaşılmaktadır.Buna göre,davalı bankanın kredi sözleşmesi ve davacıdan alınan taahhütname kapsamında kredi borcunun teminatı olarak gösterilen davacının davalı banka nezdindeki maaş hesabına bloke konularak kesinti yapılması haksız şart niteliğinde değildir.Zira, sözleşme ile kararlaştırıldığı gibi ayrıca taahhütname ile de taahhüt edilmiştir.Aksine kabulü halinde, kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesiyle kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır.Davacının serbest iradesi ile kabul edip onayladığı sözleşme hükümlerine göre davalı banka maaş hesabına bloke koyarak kredi borcunun tahsili yoluna gidebilecektir.Ancak bu yetkinin İİK. nunda belirtilen yasal oranlar aşılmaksızın kullanılması gerekir.

Mahkemece, İİK. Nunda belirtilen yasal oranlar gözetilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya yakırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenle kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kredi Kartı Borcu Nedeniyle Emekli Maaşına Bloke, İlgili Kanun Maddeleri

YARGITAY 19. Hukuk Dairesi
2015/3108 E.
2016/6583 K.

MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi(Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı, .. ili … ilçesi … şubesinden aldığı emekli maaşına 2013 yılı Şubat ayından itibaren bloke konulması nedeni ile … Tüketici Hakem Heyetine başvurduğunu ve hakem heyeti tarafından 1.600 TL’nin yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verildiğini, bu karara davalının mahkeme nezdinde yaptığı itirazın reddine karar verildiğini, hakem heyeti kararının infazı talebinin yerine getirilmediğini ileri sürerek davalı banka tarafından 2013 yılı Şubat ayından bu yana kesilen emekli maaşının kesinti tarihinden yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının takibe düşmüş kredi kartı ve takibe düşmemiş iki adet başka kredisinin bulunduğunu, sözleşmenin 9. maddesi gereğince davacının bankaya maaş kesintisi için yetki verdiğini ve bunun haksız şart olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda, taraflar arasındaki kredi kartı sözleşmesinin 22. maddesindeki hükmün davacı aleyhine olduğu ve müzakere edilmeden davacı tüketici açısından bağlayıcı olmayacağı, davacı tüketicinin emekli maaş hesabından kredi borcu nedeniyle bankanın yapmış olduğu kesintinin haksız olarak yapıldığı ve davacıya iadesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık davacının hamili olduğu kredi kartı ile yapmış olduğu harcamaların ödenmemesi nedeniyle davalı banka tarafından hesabın kat edilmesi sonrası alacağın tahsili için başlatılan ve itiraz edilmeksizin kesinleşen icra takibine davacının emekli maaşından kesinti yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.

Alacak banka kredi kartından kaynaklanmakta olduğundan somut olayda 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Taraflar arasında düzenlenen kredi kartı üyelik sözleşmesinin 22. maddesinde kart hamili tarafından bankaya emekli maaşı üzerinde rehin ve hapis hakkı tanınmıştır. Diğer yandan 5510 sayılı Kanunun 93. maddesinde borçlunun muvafakati halinde emekli maaşı üzerine haciz uygulanabileceği öngörülmektedir. Hal böyle olunca davacının emekli maaşında kesinti yapılmasına muvafakat ettiği ve olayda 4077 sayılı Yasanın uygulanma yeri bulunmadığı gözetilerek davanın reddi gerekirken, delil takdirinde ve yasa yorumunda hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 14/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Önalım Hakkına Dayalı Tapu İptali Ve Tescil İstemi-Hakkın Kötüye Kullanılması-Hiç Kimsenin Kendi Muvazaasına Dayanamayacağı-Tapudaki Satış Bedeli

T.C
Yargıtay
HUKUK GENEL KURULU

2014/292 E.  ,  2015/1544 K.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ordu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.02.2013 gün ve 2011/408 E., 2013/92 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 24.06.2013 gün ve 2013/7494 E., 2013/9716 K. sayılı ilamı ile;
(“…Dava, önalım hakkı nedeniyle davalı adına kayıtlı payın iptali ve davacı adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı vekili, davacının 1393 ada 1 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduğunu dava dışı İsmet Güler’in 11.05.2011 tarihinde dava konusu taşınmazdaki 1/3 payını davalıya 27.000,00 TL bedelle sattığını, davacıya noterden bildirim yapılmadığını öne sürerek tapudaki satış bedeliüzerinden önalım hakkını kullanmak istediklerini belirtmiş ve dava harcını bu bedel üzerinden yatırmıştır.
Davalı vekili, davalının dava konusu taşınmazdaki payının gerçek satış değerinin 93.000,00 TL olduğunu, tapuda düşük gösterildiğini savunmuştur.
Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü şahsa satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisini veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile de kullanılabilir hale gelir.
Önalım hakkının kullanılması ile bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım hakkını kullanan paydaş bu payı satın almak isterken tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masraflar toplamından oluşan önalım bedelini depo etmesi gerekir.
Mahkemece, davalının bedelde muvazaa savunması kabul edilerek, davalının satın aldığını belirttiği değer üzerinden davacıya önalım hakkı tanınmıştır. Davalı, resmi memur önünde yapılan satış akdinin tarafı olduğundan davacıya karşı bedelde muvazaa iddiasında bulunamaz ve davalının bu savunması dinlenmez. Bu durumda mahkemece, payın tapudaki satış bedeli olan 27.000,00 TL ile tapu harç ve masraflardan oluşan önalım bedelini depo etmek üzere davacıya uygun bir önel verilerek oluşacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeksizin yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediği…)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, önalım hakkı nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının, Ordu Merkez Karapınar Mahallesi 1393 ada 1 parsel sayılı taşınmazda 1/3 oranında pay sahibi olduğunu, davalının önceki paydaş İsmet Güler’den 1/3 payı 27.000,00TL bedelle 11/05/2011 tarihinde satın aldığını, davacıya noter kanalı ile bildirimde bulunulmadığını, Türk Medeni Kanunu’nun 734.maddesi gereğince süresi içerisinde yasal önalım hakkını kullanmak istediğini, davalıya satılan payın satış bedeli ve tapu masraflarını davacının yatırmaya hazır olduğunu belirterek, dava konusu 1393 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki davalı adına kayıtlı 1/3 payın iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davalının dava konusu payı 93.000,00TL bedelle satın aldığını, davalının bütün işlemlerin 93.000,00TL üzerinden yapıldığı inancında olduğunu, iradesinin sakatlandığını, davalının rayiç bedel belgesi üzerinde yazan 27.000,00TL’nin tapuda satış bedeli olduğunu satıştan sonra belediyede emlak değerini beyan edeceği sırada öğrendiğini belirterek taşınmazın gerçek satış bedelinin toplanacak delil ve belgelere göre tespitini, davacının yargılama sırasında dava konusu taşınmazın gerçek değeri olan 93.000,00TL üzerinden önalım hakkını kullanmak istemesi halinde davayı kabul ettiklerini, davacının önalım hakkını tapuda gösterilen 27.000,00TL üzerinden kullanmak istemesi durumunda davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacının dava konusu taşınmazdaki 1/3 hissesini taşınmazın önceki maliki Mustafa Güler’den 14/01/2008 tarih 511 yevmiye numaralı satış işlemi ile 90.000,00 TL bedelle satın aldığını, yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna göre davaya konu temlik işlem tarihi olan 11/05/2011 tarihi itibarıyla dava konusu taşınmazın 1/3 hissesinin rayiç değerinin 116.607,00 TL, tespit tarihi itibarıyla ise, 126.489,00 TL olduğunu, davacının, davaya konu edilen satış işleminden yaklaşık üç sene önce 90.000,00 TL bedelle edindiği aynı miktar taşınmaz hissesini, şufa hakkının tanıdığı yasal düzenleme ve kurallardan istifade ile taşınmazın satış tarihindeki gerçek değerinin çok altında kalan resmi senette yazılı bedel üzerinden şufa hakkını kullanmayı talep ve dava etmesinin hakkın açıkça kötüye kullanılması mahiyetinde olduğunu, davacı tarafın duruşmada 93.000,00TL üzerinden şufa hakkını kullanmayacağını, bildirdiğinden davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine; Özel Dairece yukarda başlık bölümünde metni aynen yazılı olan karar ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme karar verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazda 1/3 payı 14.01.2008 tarihinde tapuda 90.000,00TL satış bedeli göstererek satın alan davacının, aynı taşınmazda 1/3 payı 11.05.2011 tarihinde 27.000,00TL satış bedeli göstererek davalının satın alması durumunda davacının tapuda gösterilen 27.000,00TL satış bedeli üzerinden şufa hakkı kullanmak istemesinin hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, davalının bedelde muvazaa iddiasının dinlenip dinlenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Devir Hakkının Kısıtlamaları” üst başlığı altında “yasal önalım hakkı” kenar başlıklı 732. maddesi; “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler.” hükmünü içermektedir.
Aynı kanunun 734. maddesi;“Önalım hakkı, alıcıya karşı dava açılarak kullanılır. Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür.” hükmünü taşımaktadır.
Bu noktada öncelikle, muvazaa kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır. İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenmiştir.Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır.(Benzer hükme de 6098 sayılı TBK’nın 19. maddesinde yer verilmiştir.)
Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. Tapu harcını az ödemek için gerçek bedelin görünüşteki(resmi) sözleşmede az gösterilmesi şeklinde geçekleştirilen muvazaa ise nispi muvazaanın bir türü olan sözleşme koşullarında muvazaadır.Burada gerçek satış bedeli gizlenmekte görünüşteki sözleşmede bedel gerçek bedelden az gösterilmektedir.Yani görünüşteki sözleşmenin sadece bedeli değiştirilmektedir.Muvazaa sözleşmenin tamamında değil bir bölümündedir.Bedelde muvazaa olarak gerçekleşen bu durumda sözleşme geçerli kabul edilmiştir.Taraflar tapuda yapılan tescil işlemi ile sözleşmeyi ifa ettiklerine ve bu sözleşmenin koşullarını yerine getirip ana unsurlarını gerçekleştirdiklerine göre bedelde muvazaa iddiasını ileri sürerek sözleşmenin iptalini istemeleri “hakkın kötüye kullanılması” olarak değerlendirilmektedir(Eraslan Özkaya, İnançlı işlem ve Muvazaa Davaları, Ankara, Mayıs 2015,sayfa187).
Diğer taraftan şufa hakkını kullanan paydaşa karşı satış bedelinde muvazaa bulunduğu, gerçekte bedelin daha fazla olduğu, sözleşmenin taraflarından biri (alıcı) tarafından ileri sürülmesi de hakkın kötüye kullanılması teşkil eder(Eraslan Özkaya, İnançlı işlem ve Muvazaa Davaları, Ankara, Mayıs 2015, sayfa197).
Somut olaya gelince; davacı, dava konusu 1393 ada 1 parsel sayılı taşınmazda paydaş olduğunu, dava dışı İ… 11.05.2011 tarihinde dava konusu taşınmazdaki 1/3 payını davalıya 27.000,00 TL bedelle sattığını, tapudaki satış bedeli üzerinden önalım hakkını kullanmak istediğini belirterek davalı adına kayıtlı 1/3 payın iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı ise dava konusu payı gerçekte 93.000,00TL bedelle satın aldığını ancak tapuda satış bedelinin 27.000,00TL olarak gösterildiğini sonradan öğrendiğini, şufa hakkının ancak gerçek bedel üzerinden kullanılabileceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı, dava konusu taşınmazdaki 1/3 payın satışına ilişkin 11.05.2011 tarih 7471 yevmiye numaralı satış akdinin tarafı olduğundan ve hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağından davalının bedelde muvazaa iddiasında bulunması açıkça hakkın kötüye kullanmasıdır.
Bu itibarla, mahkemece dava konusu payın tapudaki satış bedeli olan 27.000,00 TL ile tapu harç ve masraflardan oluşan önalım bedelini depo etmek üzere davacıya uygun bir önel verilerek oluşacak sonuca göre işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken bu husus gözetilmeksizin yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 10.06.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu – Şüphenin Sanık Lehine Yorumlanması Gereği – Sanıkların Cezalandırılmalarını Gerektirir Her Türlü Kuşkudan Uzak Kesin Ve Yeterli Delil Bulunmadığının Ve Yüklenen Suçların Sabit Olmadığının Kabulünde Zorunluluk Bulunması

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

Esas: 2011 / 10-212
Karar: 2012 / 42
Karar Tarihi: 14.02.2012
ÖZET: Sanıkların suç işleme amacıyla kurulmuş örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçu yönünden elverişli sayısal çoğunluk, araç ve gerece sahip bulunduğu saptanmış ise de; her olayda yakalanan sanıkların farklı olması, B. T. dışındaki sanıkların yakalandıkları olay dışındaki diğer olaylarla bağlantılarının belirlenememesi, bir kısım sanıklar arasında hiyerarşik bir bağ olduğu ve suç işleme iradelerinin devamlılık arz ettiği hususlarının kuşkulu kalması karşısında; şüphenin sanık lehine yorumlanmasını gerektiren evrensel hukuk ilkesi de gözönünde bulundurulduğunda, sanıkların üzerlerine atılı suç işlemek için örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçlarından cezalandırılmalarını gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığının ve yüklenen suçların sabit olmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Öte yandan, sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçunu işlediklerinin sabit olmadığının kabul edilmesi, sanıklar İ. A. ve B. A.’un inceleme konusu olaylardan sadece birine katıldığının belirlenmesi, bu belirmenin dosya kapsamına uygun olması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması olanaklı görülmemiştir.(5237 S. K. m. 7, 43, 62, 188) (5271 S. K. m. 135, 231)

Sanıklar B. T., S. G., T. Ö., D. K., C. D., M. Ş., İ. A., İ. A., S. K., T. S., G. G., G. L., B. Ç., C. B., A. K., B. Ş., A. S. K., M. R., B. A. ve A. A.’nun suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan beraatlerine,

Sanıklar B. Ç., A. A., A. S. K. ve B. A.’un uyuşturucu madde ticareti suçundan beraatlerine,

Sanıklar S. G., T. Ö., D. K., C. D., M. Ş., İ. A., İ. A., S. K., T. S., G. G., G. L., C. B. ve A. K.’nun uyuşturucu madde ticareti suçundan TCY’nın 188/3 ve 62 nci maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 1000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına,

Sanıklar B. Ş. ve M. R.’nın uyuşturucu madde ticareti suçundan TCY’nın 188/3-4 ve 62 nci maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis ve 1.500 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına,

Sanık B. T.’ın uyuşturucu madde ticareti suçundan TCY’nın 188/3-4, 43 ve 62 nci maddeleri uyarınca 11 yıl 3 ay hapis ve 2.240 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.03.2010 gün ve 192-87 sayılı hükmün, sanıklar müdafiileri ve C. Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 28.06.2011 gün ve 2289-5270 sayı ile;

A- Sanıklar B. T., M. Randa, B. Ş., D. K., M Ş, C. D., T. Ö., S. G., S. K., İ. A., G. L., G. G., A. K., İ. A., T. S. hakkında örgüt suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik Cumhuriyet savcısının temyiz isteğinin incelenmesi:

Yargılama sürecinin yasaya uygun olarak yapıldığı; delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı; vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından, Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına,

B- Sanıklar B. T., M. R., D. K., M. Ş., C. D., T. Ö., S. G., S. K., G. L., G. G., A. K. ve T. S. haklarında uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipiyle yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; Cumhuriyet savcısının ve sanıklar T. Ö. ve müdafiinin, sanık M. R. müdafiinin ve sanık S. K.’un yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin onanmasına,

C- Sanık C. B. hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi:

Gerekçeli kararın 31. sayfasında <…C. B.’nun savunmalarının aksine ticari amaçlı uyuşturucu bulundurma, satma ve nakletme suçlarını işlediklerine dair delil elde edilemediği için sabit görülmeyen suçlardan beraatlerine karar vermek gerekmiştir>, 32. sayfasında ise <…sanıklardan bir kısmı uyuşturucularla alakasının olmadığını, Hatay’a gezmek amacıyla gittiklerini beyan etmiş iseler de, olayın oluş şekli ihbar, parmak izi incelemesi, iletişim tesbitleri nazara alındığında bu sanıkların cezadan kurtulmaya yönelik savunmalarına itibar edilmeyerek cezalandırılmaları cihetine gidilmiştir> denilmek suretiyle gerekçede çelişkiye düşülmesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısıyla sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün bozulmasına,

D- Sanık İ. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi:

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine ancak;

1- Sanık İ. A.’ın 20.05.2008 tarihli olayda ele geçirilen kokaini temin ettiği tüm dosya kapsamına göre sabit olduğu halde hakkında TCK’nın 188/4 üncü maddesinin uygulanmaması,

2- Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığı ve Ankara Kriminal Polis Labaratuvarında kalan tanık numunelerin zoralımına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, sanığın ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bozulmasına;

E- Sanıklar İ. A. ve B. Ş. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine ancak;

1- Sanık İ. A.’nın Adli sicil kaydında bulunan tekerrüre esas olacak nitelikteki Mersin 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 2003/812 esas ve 2007/353 karar sayılı ilamındaki 1 yıl 8 ay hapis cezasının, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 s. Kanunla değişik 5271 sayılı CMK’nın 231/5 inci maddesinde <hükmün açıklanmasının geri bırakılması> seçeneğine de yer verilmesi nedeniyle, söz konusu mahkumiyete ilişkin hükmü veren mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 7/2 nci maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin olarak verilecek kararın sonucuna göre sanık hakkındaki cezanın TCK’nın 58 inci maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilip çektirilmeyeceğine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Sanık B. Ş.’in Adli sicil kaydında bulunan tekerrüre esas olacak nitelikteki Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/919 esas ve 2003/1027 karar sayılı ilamındaki 2 yıl hapis cezasının, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 s. Kanunla değişik 5271 sayılı CMK’nın 231/5 inci maddesinde <hükmün açıklanmasının geri bırakılması> seçeneğine de yer verilmesi nedeniyle, söz konusu mahkumiyete ilişkin hükmü veren mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 7/2 nci maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin olarak verilecek kararın sonucuna göre sanık hakkındaki cezanın TCK’nın 58 inci maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilip çektirilmeyeceğine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısı ve sanık B. Ş. müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükümlerin bozulmasına,

F- Sanık B. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçundan verilen beraat kararının incelenmesi:

Sanık B. T.’ın, sanık B. A.’a uyuşturucu madde sattırdığına ilişkin elde edilen istihbari bilgilerden sonra mahkemeden dinleme kararları alınarak sanıkların telefonlarının dinlendiği, görüşmelerde sanığın B. T.’dan temin ettiği uyuşturucu maddeyi sattığı, tüm dosya kapsamından anlaşıldığı halde sanığın TCK’nın 188/3 üncü maddesinde düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan cezalandırılması yerine, yazılı gerekçeyle beraat kararı verilmesi> isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.07.2011 gün ve 302113 sayı ile;

l) Sanıklardan B. T.’ın kuruculuğunu ve liderliğini yaptığı örgütte firari sanık B. B.’ın yönetici konumunda olduğu, B. B.’ın da insiyatif kullandığı, B. T.’ın, sanık B. A. ve açık kimlikleri tespit edilemediğinden haklarında dava açılmayan B. ve İ. isimli kişilere uyuşturucu satışı yaptırdığı, Mersin Emniyet Müdürlüğü tarafından 10.05.2008, 11.05.2008, 16.05.2008, 18.05.2008 ve 20.05.2008 tarihlerinde yapılan 5 değişik operasyonda yakalanan uyuşturucunun örgütle bağlantılı olduğu, örgüt liderinin uyuşturucu satışı yaptırdığı kişilere emirler vermesi nedeniyle hiyerarşik bir yapının bulunduğu, para trafiğinin örgüt lideri tarafından yürütüldüğü, örgütte suç işleme konusunda bir devamlılığın olduğu, örgütün sayısal yeterliliğinin bulunduğu, sanıklar S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S.’in örgütün üyesi konumunda oldukları, sanık İ. A.’ın örgüte üye olmamakla birlikte örgütün bu niteliğini bilerek yardım eden konumunda olduğu, elde edilen uyuşturucu maddeler, iletişim tespit tutanakları, olay ve yakalama tutanakları ve dosya kapsamından anlaşılmasına rağmen, sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. haklarındaki, örgüt suçundan mahkemece verilen beraat kararlarının Özel Dairece bozulması yerine onanması,

2) Örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işleyen sanıklar B. T., S. K., G. L. ve T. S. haklarında TCK’nun 188/5 inci maddelerinin uygulanması gerektiği yönünde Özel Dairece bozma yapılması yerine hükmün onanması,

3) Örgüte üye olmamakla birlikte bu niteliğini bilerek örgüte yardım eden ve 11.05.2008, 16.05.2008, 20.05.2008 tarihlerinde yapılan operasyonlarda yakalanan uyuşturucuları örgüte satan sanık İ. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçuyla ilgili olarak Özel Dairece kurulan hükümde diğer bozma sebepleri dışında TCK’nun 188/5 ve 43 üncü maddelerinden de uygulama yapılması gerektiği yönünde bozma yapılmamış olması,

4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işleyen sanıklar B. Ş. ve İ. A. hakkında Özel Dairece kurulan hükümde diğer bozma sebepleri dışında TCK’nun 188/5 inci maddesinin de uygulanması gerektiği yönünde bozma yapılmamış olması,

5) Örgüt lideri konumunda bulunan B. T.’dan aldığı talimatlar doğrultusunda birden fazla şahsa ve değişik suç tarihlerinde uyuşturucu satan sanık B. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği yönünde Özel Dairece kurulan hükümde diğer bozma sebepleri dışında TCK’nun 188/5 ve 43 üncü maddelerinin de uygulanması gerektiği yönünde bozma yapılmamış olması,

Sonuç ve İstem:

Yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle itirazın kabulüyle Yüksek Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 28.06.2011 gün ve 2011/2289 E-2011/5270 K sayılı kararının <A> bendindeki onama hükmünün sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. yönünden kaldırılarak hükmün bu sanıklar yönünden mahkumiyetleri gerektiği yönünde bozulması, <B> bendindeki onama hükmünün sanıklar B. T., S. K., G. L. ve T. S. yönünden kaldırılarak hükmün bu sanıklar yönünden TCK’nun 188/5 inci maddesinin uygulanması gerektiği yönünde bozulması, <D> bendindeki Özel Dairenin bozmaya yönelik hükmünün sanık İ. A. hakkında TCK’nun 188/5, 43 üncü maddelerinin uygulanması gerektiği yönünde de bozulması, <E> bendindeki sanıklar İ. A. ve B. Ş. hakkındaki Özel Dairenin bozmaya yönelik hükmünün TCK’nun 188/5 inci maddesinin de uygulanması gerektiği yönünde bozulması, <F> bendindeki sanık B. A. hakkındaki Özel Dairenin bozma hükmünün sanık hakkında TCK’nun 188/5 ve 43 üncü maddelerinin de uygulanması gerektiği yönünde bozulması> istemiyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, yardım etme ve uyuşturucu madde ticareti suçlarıyla sanık B. A.’un uyuşturucu madde ticareti suçlarıyla sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık konuları;

1- Sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S.’in suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve örgüte yardım etme suçunun sabit olup olmadığıyla buna bağlı olarak uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan haklarında TCY’nın 188/5 inci maddesi uygulanmasının gerekip gerekmediği,

2- Sanık İ. A.’ın uyuşturucu madde ticareti suçundan hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı,

3- Yerel Mahkemece uyuşturucu madde ticareti suçundan verilen beraat kararı Özel Dairece suçun sübuta erdiği ve TCY’nın 188/3 üncü maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gerekçesiyle bozulan sanık B. A. hakkında TCY’nın 188/5 ve 43 üncü maddelerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı,

noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya içeriğinden;

Mersin Emniyet Müdürlüğünce, Mersin C. Başsavcılığına sunulan raporda, B. T. ve B. Ş.’in uyuşturucu madde ticareti yaptığı, İ. A.’ın hap şeklindeki uyuşturucuları temin ettiği ve B. A.’un da uyuşturucu maddeyi piyasaya sürdüğünün bildirilmesi üzerine anılan sanıklar hakkında soruşturma başlatıldığı, soruşturma kapsamında sanıkların iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verilmesi isteminde bulunulduğu, Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesince 08.05.2008 gün ve 678 sayılı kararla sanıklar B. T.’ın kullandığı 535 … .. .., İ. A.’ın kullandığı 532 … .. .. ve B. A.’un kullandığı 538 … .. .. nolu telefonların iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

Soruşturma kapsamında B. isimli kişinin uyuşturucu madde getireceği yönünde istihbari rapor ve Mersin C. Başsavcılığının istemi üzerine Mersin 1. Sulh Ceza Mahkemesince 11.05.2008 tarih ve 732 sayıyla aşamalarda B. B. tarafından kullanıldığı anlaşılan 537 … .. .. nolu telefonun iletişiminin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

Sanıklardan B. T.’ın iletişiminin tespitine karar verilen telefon hattından ayrı olarak kullandığı tespit edilen telefon hatlarının bulunduğunun bildirilmesi üzerine Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesince 12.05.2008 gün ve 629 sayı ile 539 … .. .. ve 537 … .. .. nolu telefonların iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

İletişimin tespiti çalışmalarında sanık T. S.’in sanık B. T. ile irtibatlı olduğunun tespit edilmesi üzerine Mersin 2. Sulh Ceza Mahkemesince 16.05.2008 gün ve 536 sayıyla sanık T. S.’in kullandığı 0 536 … .. .. nolu telefonun iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği,

Böylece soruşturma kapsamında beş sanığa ait toplam 7 telefonun iletişimlerinin tespitine, dinlenmesine ve kayda alınmasına karar verildiği, teknik takip faaliyetinin 08.05.2008 tarihinde başladığı ve son yakalamanın yapıldığı 20.05.2008 tarihinde sonlandığı,

Anlaşılmaktadır.

Dosya kapsamında bulunan 5 olayın tarih sırasına göre ayrı ayrı ele alınarak incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

10.05.2008 tarihli birinci olayda S. G., D. K., M. Ş., C. D. ve T. Ö.’in yakalandığı,

Mersin Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin yaptığı istihbari çalışmalarda sanık S. G.’in Mersin’den 33 ABE 87 plakalı Doblo marka ve plakası tespit edilemeyen siyah Hyundai marka araçla Diyarbakır’a gittiği, Diyarbakır’dan temin ettiği uyuşturucuyu Mersin’e getireceği, uyuşturucu madde taşıtmak amacıyla M. isimli sanıkla anlaştığı, sanıkların yakalanmamak amacıyla Mersin’e iki araç ile 09.05.2008 tarihinde akşam saatlerinde belirtilen araçlarla birlikte hareket ettikleri, araçlardan birisinin yakalanmaya karşı öncülük yaptığı, M.’un kullandığı aracın ise uyuşturucu madde yüklü olduğu, sanık S.’ın yanında C., D., T. isimli sanıkların olacağı şeklinde bilgilerin elde edildiği,

Sanıkların yakalanması ve uyuşturucu maddenin ele geçirilmesi için 10.05.2008 tarihinde Mersin İli giriş güzergahlarında gerekli tertibat alınarak sanıklar ve araçların beklendiği, bekleme sırasında 33 ABE 87 plakalı Doblo aracın Tarsus İlçesinden D 400 karayolunu takip ederek Mersin İline doğru seyir halinde olduğunun görüldüğü, arkasında ise 33 ADP 63 plakalı siyah Hyundai aracın bulunduğu, anılan araçların Mersin girişindeki kontrol noktasında saat 06.45 sıralarında durdurulduğu,

Yapılan incelemede öndeki 33 ABE 87 plakalı Doblo marka beyaz renkli aracın sürücülüğünü sanık T. Ö.’in yaptığı, araçta sanıklar S. G. D. K., C. D.’ın bulunduğu, arkadan gelen 33 ADP 63 plakalı siyah renkli Hyundai marka araçta ise sürücü olarak M. Ş.’ın bulunduğu,

Yapılan aramada sanık M. Ş.’ın idaresindeki aracın bagaj kısmında 8 ayrı siyah poşette daralı toplamı 37 kilo 241 gram olan kubar esrarın, diğer araçta bulunan yolcu sanık S. G.’in üst aramasında iki ayrı pakette daralı olarak 10 ve 7 gram olmak üzere toplam 17 gram kubar esrarın, T. Ö.’in sevk ve idaresinde doblo marka araç içerisinde 3 ayrı yerde esrar kırıntılarının ele geçirildiği,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 06.06.2008 gün ve 2482 sayılı raporunda, ele geçen maddelerin esrar elde edilmesine elverişli hint keneviri bitkisi parçaları ve kırıntıları olduğu, sanık M. Ş.’ın kullandığı aracın bagajından çıkan 8 paketten toplam 13.824,4 gram, sanık S.’ın üzerinden ele geçen maddeden 10 gram, araç içinde 3 ayrı noktada ele geçen kırıntılarından ise 0,45 gram esrar elde edilebileceğinin bildirildiği,

Olayda yakalanan sanıklarla itiraza konu sanıklar arasında bağlantı tespit edilemediği, HTS raporuna göre itiraza konu sanıklardan B. T. ile sanık S. G. arasında telefon irtibatının olduğu, iletişimin tespiti tutanaklarına tek görüşmenin yansıdığı ve sanık S.’ın B.’den telefonunu açık tutmasını istediği,

Yerel Mahkemece sanıkların eyleminin, diğer eylemlerden bağımsız şekilde uyuşturucu madde ticareti suçunu oluşturduğunun kabul edildiği,

11.05.2008 tarihli ikinci olayda sanık İ. A.’nın yakalandığı,

10.05.2008 günü akşam saatlerinde Mersin Emniyet Müdürlüğünü arayan bir şahsın <1.60-1.65 boylarında, beyaz tenli, 20-25 yaşlarında olan İ. A.’nın İstanbul İlinden 10.05.2008 tarihinde otobüs ile uyuşturucu getireceği> şeklinde ihbarda bulunduğu,

Sanık İ. A.’nın yakalanması için 11.05.2008 tarihinde İstanbul İlinden Mersin İline gelen yolcu otobüslerinin kontrol edildiği, sanığın kontrol noktasına saat 07.30’da gelen 06 AP 6999 plakalı Mersin Seyahat firmasına ait yolcu otobüsünün 37 nolu yolcu koltuğunda oturduğu, otobüsün takibe alındığı, otobüsün Mersin Cumhuriyet Mahallesinde park etmesinin ardından izlenen sanık İ.’in elinde bir poşetle otobüsten indiği ve yaya olarak gittiğinin görülmesi üzerine yakalandığı, elindeki poşette yapılan kontrolde şeffaf naylon torba içerisinde 1700 adet üzerinde taç ve çizgi bulunan açık yeşil renkli uyarıcı sentetik hapın (ecstasy) ele geçirildiği,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 11.06.2008 gün ve 2474 sayılı rapora göre, 1700 adet olarak tespit edilen taç logolu açık yeşil renkte ecstasy ismiyle bilinen tabletin MDMA aktif maddesini içerdiği, MDMA miktarının % 28 oranında olmak üzere 121,8 gram olduğu, MDMA içeren tabletlerin yasal kısıtlılığı olan uyuşturucu-uyarıcı maddelerden olduğu, 2313 sayılı Yasa kapsamında olduğunun tespit edildiği,

Sanık T. S.’in uyuşturucunun bedeli olarak Mersin Merkez PTT Şubesinden alıcısı İ. A. olan 10.000 Lira, alıcısı İ. A. olan 6.950 Lira havale gönderdiği,

Olayda yakalanan sanık İ. A.’nın soruşturma aşamasında susma hakkını kullandığı, yargılama aşamasındaki savunmasında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma suçlamasını kabul etmediğini, gezmek amacıyla İstanbul’a gittiğini, dönüşte otogarda arkadaşı M. A.’ı gördüğünü, birlikte dönmek için bilet aldıklarını, daha sonra Mustafa’nın dönmekten vazgeçtiğini, M.’nın oturduğu koltuğun önündeki fileye cips paketi koyduğunu, yolculuk sırasında bu paketten cips yediğini, Mersin’e geldiğinde elinde cips paketiyle indiğini ve polislerin kendisini yakaladığını ifade ettiği,

Yerel Mahkemece eylemin bireysel nitelikte uyuşturucu madde ticareti olarak kabul edildiği,

Sanık İ. A. hakkında iletişimin tespitine ilişkin karar bulunmadığı, sanık B. T.’a ait iletişimin tespiti tutanaklarına göre sanık B. T. ile İ. A. arasında telefon görüşmelerinin bulunduğu,

16.05.2008 tarihli üçüncü olayda sanık S. K.’un yakalandığı,

15.05.2008 günü saat 17:00 sıralarında Mersin Emniyet Müdürlüğünü arayan şahsın <20-25 yaşlarında kısa boylu esmer tenli S. K. isimli şahsın sabah erken saatlerde İstanbul İlinden Mersin İline uyuşturucu getireceği> şeklinde ihbarda bulunduğu,

Sanık S. K.’un yakalanması için 16.05.2008 günü Tarsus otogar girişinde yolcu otobüslerinin kontrol edildiği, saat 06.00 sularında kontrol noktasına gelen Metro firmasına ait Ankara’dan gelmekte olan 38 UK 988 plakalı otobüsün 30 numaralı koltuğunda S. K.’un oturduğunun belirlendiği, sanığın Mersin İli Karacailyas Kavşağında duran otobüsten elinde siyah bir poşetle indiğinin ve mahalle arasına gittiğinin görülmesi üzerine yakalandığı, yapılan kontrolde elindeki poşet içerisinde kendisine ait çamaşırların olduğu, ceketinin cebinde sigara paketi içerisinde beyaz kağıda sarılı daralı 4 gram kubar esrarla pantolonun apış arasına gizlenmiş iki ayrı şeffaf naylon torba içerisinde toplam 557 adet pembe ve kirli beyaz renkte üzerlerinde taç ve WL amblemi bulunan ecstacy tabletlerin ele geçirildiği,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 11.06.2008 gün ve 2469 sayılı raporuna göre, olayda ele geçirilen bitki kırıntılarından 1,2 gram esrar elde edilebileceği, tabletlerin ise toplam 557 adet olduğu, MDMA içerdikleri, bir kısmının %23 MDMA içerdiği, bu oranın 6,6 grama karşılık geldiği, diğer kısmının %32 oranında MDMA içerdiği, bunların 37 grama karşılık geldiği, MDMA içeren tabletlerin yasal kısıtlılığı olan 2313 sayılı Yasaya göre uyuşturucu uyarıcı maddelerden olduğunun tespit edildiği,

Sanığın emniyette susma hakkını kullandığı, sorguda; suçlamayı kabul ettiğini, İstanbul’da A. isimli kişiden 1.100 Lira karşılığında 550 adet ecstacy olarak bilinen hap aldığını, bunları Mersin’de bulunan Adnan isimli kişiye vereceğini, karşılığında 500 Lira alacağını belirttiği,

Mahkemede ise suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, kullanmak için İstanbul’dan 550 adet ecstacy hap aldığını, üzerinde yakalanan esrarı da Mersin İlinde ismini bilmediği bir kişiden aldığını dile getirdiği,

Hazırlık aşamasında alınan savunması okunup, çelişki sorulduğunda; soruşturma aşamasında savunması alınırken hap içtiği için kendinde olmadığını ifade ettiği,

Sanık S. K. hakkında iletişimin tespiti kararı bulunmadığı, sanığın itiraza konu sanıklardan İ. A.la telefon görüşmelerinin bulunduğu, iletişimin tespiti tutanaklarının içeriğinden sanıkların buluşma yeri ve zamanı konusunda görüşmeler yaptığı,

18.05.2008 tarihli dördüncü olayda sanıklar B. T., T. S., G. L., A. K., G. G., C. B. ve B. Ç.’nin yakalandığı,

Mersin Emniyet Müdürlüğünce küçük S. lakaplı sanık B. T. ve arkadaşları hakkında yürütülen iletişimin tespiti kararlarının değerlendirilmesi sırasında sanık B. T.’ın sanıklar T. S. ve G. L. isimli sanıklarla Hatay İlinden temin ettikleri uyuşturucu maddeyi iki ayrı araçla 18.05.2008 tarihinde Mersin’e getirecekleri bilgisine ulaşıldığı, 18.05.2008 günü saat 11.50’de uyuşturucu sevkiyatında öncülük yaptığı değerlendirilen 33 HU 823 plakalı Doblo marka aracın Mersin otoban girişine gelerek Mersin İl merkezi istikametine doğru seyir ettiği, araçta biri bayan olmak üzere dört şahsın bulunduğu, devam eden fiziki takip çalışmasında aracın gişelerden belli bir mesafede durarak beklemeye başladığı, bu aracın geçişinden 15 dakika sonra aynı güzergahı takip eden küçük S. lakaplı sanık B. T.’ın sanığın sevk ve idaresindeki 31 E 5076 plakalı beyaz renkli Palio marka aracın geçiş yaptığı, araçların güzergah üzerinde tertibat alan görevlilerce durdurulduğu, 31 E 5076 plakalı araçta yapılan kontrolde sürücünün sanık B. T., yolcuların ise sanıklar T. S. ve G. G. olduğu, araç içerisinde yapılan aramada arka paspas üzerinde üç ayrı poşette toplam daralı ağırlığı 4.626 gram olan kubar esrarın ele geçirildiği,

Yapılan araştırmada uyuşturucunun ele geçirildiği araca öncülük yapan 33 HU 823 plakalı aracın Mersin Serbest Bölge kavşağında beklediğinin görüldüğü, yapılan kontrolde araç sürücüsünün G. L., yolcuların ise B. Ç., C. B. ve A. K. olduğu, sanıkların uyuşturucu nakleden araca gözcülük ve öncülük yaptıkları şüphesiyle gözaltına alındığı,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 17.06.2008 gün ve 2473 sayılı ekspertiz raporunda; ele geçirilen maddenin uyuşturucu maddelerden esrar elde edilmesine elverişli hint keneviri bitkisi parçaları olup, bu maddelerden net 431,6 gram + 423,6 gram + 535,6 gram olmak üzere toplam 1.390,8 gram esrar elde edilebileceğinin belirtildiği,

Ele geçen paketler üzerinde yapılan inceleme sonucunda, öncülük yapan 33 HU 823 plakalı araçta yakalanan sanık A. K.’ya ait beş ayrı parmak izinin paket yüzeylerinde tespit edildiği,

Olayda ele geçen uyuşturucunun alımında kullanılmak üzere sanık T. S. tarafından sanık B. T.’dan istenen 1.500 Liranın, sanık G. L. tarafından, Mersin İli Pozcu PTT şubesinden, Antakya PTT şubesine alıcısı T. S. olacak şekilde gönderildiği,

Sanık B. T.’ın emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında ise özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, suç tarihinde sanık T. S. tarafından Hatay İlinden temin edilen uyuşturucuyu almak için Hatay’a gittiğini, uyuşturucuyu araçla naklederken diğer sanıklarla birlikte yakalandığını, sanık T. S. dışındaki sanıkların uyuşturucudan haberlerinin olmadığını belirttiği,

Sanık T. S.’in emniyette susma hakkını kullandığı, sorguda ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, Hatay İline giderek bakkal Ş. olarak bildiği kişiden 4,5 kg esrar satın aldığını, durumu arkadaşı sanık B.’ye bildirdiğini, ortak olmayı teklif ettiğini, bu teklifini sanık B.’nin kabul etmesi üzerine olay günü uyuşturucuyu Hatay’dan Mersin’e naklederken diğer sanıklarla birlikte yakalandığını, sanık B. T. dışındaki sanıkların uyuşturucudan haberlerinin olmadığını ifade ettiği,

Sanık G. L.’in emniyette susma hakkını kullandığı, sorguda ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, olay gününden bir gün önce sanık B. T.’ın aracına mazot koyma şartıyla Hatay’a götürmesini istediğini, bu teklifi kabul ettiğini, yanına nişanlısı B.’le arkadaşı C.’ı da alarak yola çıktıklarını, Hatay’da gezdiklerini, sanık Binali aracılığıyla sanık A. K..’la tanıştıklarını, gece A.’in evinde kaldıklarını, sabah iki araçla yola çıkıp Mersin’e döndüklerini, yolculuk sırasında sanık T. S.le telefonla görüştüğünü, görüşmelerde yolda trafik olup olmadığını sanık T.’e bildirdiğini, yakalanan uyuşturucuyla ilgisinin olmadığını dile getirdiği,

Sanık A. K.’nun emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, asker arkadaşı olan sanık T.’in kendisini ziyarete geldiğini, aynı gün diğer sanıklar B. T., G. L., B. Ç. ve C. B.’nun da misafir olarak geldiğini, misafir geleceği için sanık T.’le birlikte araç kiraladıklarını, misafirleri ağırladığını, olay günü bir nişan merasimine katılmak için hep birlikte 45 dakika ara ile yola çıktıklarını, Palio marka aracı kullandığını, seyir halinde iken sanıklar G.’le T.’in karşılıklı telefonla görüştüklerini, konuşulanları duymadığını, içerisinde uyuşturucu yakalanan araca öncülük yapmak gibi bir amacının olmadığını, diğer araçtaki uyuşturucudan haberinin olmadığını belirttiği,

Sanık G. G.’nun emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında ise özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, sanık A. K.’nun kendisine Mersin’e gezmek için gitmeyi teklif ettiğini, teklifi kabul ettiğini, birlikte yola çıktıklarını yolda sanık T.’in araçtan inip poşetle geri döndüğünü, bu şekilde Mersin’e geldiklerinde polislerin aracı çevirdiklerini, sanık T.’in getirdiği poşetin içinde uyuşturucu bulunduğunu, uyuşturucudan haberi olmadığını ifade ettiği,

Sanık C. B.’nun emniyette, sorguda ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, arkadaşı olan sanık G.’in olaydan bir gün önce Hatay’a gezmeye gitmeyi teklif ettiğini, bu teklifi kabul ettiğini araçta sanıklar G., B. ve G.’in nişanlısı B. de olduğu halde Hatay’a gittiklerini, Hatay’da sanık B.’nin yanlarından ayrıldığını, diğer sanıklarda Hatay’da gezdiklerini, o gece Hatay’da sanık A.’in evinde kaldıklarını, iki araç halinde yola çıktıklarını, yolculuk sırasında sanık B.’nin G.’i arayarak yolda kontrol olup olmadığını sorduğunu, Mersin otoban çıkışında araçlarının polis tarafından durdurulduğunu, ele geçen uyuşturucuyla ilgisinin olmadığını belirttiği,

Sanık B. Ç.’nin soruşturma ve yargılama aşamasında alınan savunmalarında özetle; nişanlısı sanık G. L.’in daveti üzerine gezmek amacıyla Hatay’a gittiğini, suçlamaları kabul etmediğini ifade ettiği,

İletişimin tespiti tutanaklarının içeriği incelendiğinde üç aşamada görüşmelerin yoğunlaştığı, birinci aşamada sanık B. T. ile T. S. arasında Hatay İlinden uyuşturucu temini ve uyuşturucu alımında kullanılmak üzere para gönderilmesine ilişkin görüşmelerin olduğu, görüşmeler sonucunda sanık G. L. tarafından o sırada Hatay’da bulunan T. S.’e 1.500 Lira gönderildiği, ikinci aşamada sanık B. T. ile T. S. arasında olaydan bir gün önce Hatay İlinde buluşmak için yer tarifine ilişkin görüşmeler olduğu, görüşmeler sonucunda buluşmanın gerçekleştiği, üçüncü aşamada ise olay günü sanıkların iki araçla Hatay’dan Mersin’e doğru yola çıkmaları üzerine sanıklar B. T., T. S. ve G. L. arasında yolculuk sırasında hangi güzergahı kullanacaklarına ve yolda kolluk tarafından kontrol yapılıp yapılmadığına ilişkin görüşmelerin olduğu,

Yerel Mahkemece sanıklar B. T., T. S., Genco Gençoğlu, G. L., C. B. ve A. K.’nun iştirak halinde uyuşturucu madde ticareti suçundan mahkumiyetlerine hükmolunurken, yakalanan sanıklardan B. C.’nin ise beraatine karar verildiği,

20.05.2008 tarihli beşinci olayda sanık B. Ş.’in yakalandığı,

Yürütülen teknik takip çalışmaları sonucu 18.05.2008 tarihli 4. olayda yakalanan sanıklarla birlikte hareket ettikleri tespit edilen sanıklar B. Ş. ve B. B.’ın 19.05.2008 tarihinde saat 22.30’da İstanbul İlinden hareket eden otobüsle Mersin İline uyuşturucu getirecekleri şeklinde bilgiler elde edildiği, sanıkların yakalanması için 20.05.2008 tarihinde Tarsus otogar çıkışı kontrol noktasında tertibat alındığı, yapılan kimlik kontrolü sırasında sanık B. Ş.’in 68 EV 340 plakalı yolcu otobüsünün 28 nolu koltuğunda yolcu olarak oturduğunun tespit edildiği, sanık B. Ş.’in Mersin Ataş Kavşağında otobüsten inmesi üzerine yakalandığı, yapılan üst aramasında Mersin Vif otobüs firmasınca aracın 28 numaralı koltuğu için düzenlenmiş yolcu taşıma biletinin ele geçirildiği, bilette yolcu adının Behzat yazıldığı, otobüs de Mersin Otogarında tüm yolcularının inip bagajlarını aldıktan sonra yapılan aramada 27-28 nolu koltuğun üzerinde bulunan el bagajlarının yerleştirildiği bölümde mavi çanta içerisindeki 12 ayrı küçük poşette üzerinde 69 amblemi bulunan sentetik pembe renkli 3275 adet ecstacy hap, aynı şekilde 28 nolu koltuğun önünde bulunan koltuk filesindeki poşette 5 ayrı paket halinde alüminyum folyo kağıdına sarılı, her biri 9 gram ve daralı toplam ağırlığı 45 gram olan kokainin ele geçirildiği,

Otobüste ele geçirilen uyarıcı maddenin yapılan kontrol nedeniyle bırakıldığı ve daha sonra alınmaya çalışılacağı düşüncesiyle otobüs firmasına ait yazıhane çevresinde beklendiği, saat 15.30 sıralarında yazıhaneye gelen sanık A. S. K.’nun otobüste iki poşetin unutulduğunu, bilet numarasının 28 olduğunu, otobüs biletinin yırtıldığını söyleyerek poşetleri almak istediği, yapılan kimlik kontrolü üzerine kaçmaya çalışan sanığın yakalandığı, ilk sorgulamada kendisini Kuşçu M. isimli kişinin yönlendirdiğini, otobüs yazıhanesinde çalışanlarla kırgın olduğunu söyleyip paketleri almak için gönderdiğini ifade ettiği, yapılan araştırma sonucu Kuşçu M. lakaplı kişinin sanık M. R. olduğunun tespit edildiği ve adı geçenin yakalandığı,

Ankara Polis Kriminal Laboratuarının 17.06.2008 tarih ve 2473 sayılı raporuna göre, alüminyum folyoya sarılı maddenin kokain olduğu, içerdiği kokain miktarının %56 olup net 25 gram geldiği, ele geçirilen ecstacy tabletlerin toplam 2390 adet olup, % 42 oranında MDMA içerdiği, bu oranın 231,8 grama karşılık geldiği, MDMA içeren tabletlerin yasal kısıtlılığı olan 2313 sayılı Yasa kapsamında uyuşturucu ve uyarıcı maddelerden olduğu,

Sanık B. Ş.’in üst aramasında ele geçirilen 19.05.2008 gün ve İstanbul’dan hareket saati 22.30 olan 28 nolu koltuğa ait yolcu biletinin Mersin Vif Turizm firmasının İstanbul/Taksim yazıhanesinden 19.05.2008 günü saat 19.53> de alındığı, sanık B. Ş.le birlikte iki Mersin yolcusu adına da bilet tanzim edildiği, söz konusu üç biletin de 0 544 386 71 94 numaralı telefonu beyan eden şahıs tarafından aynı gün, aynı saat ve dakikada 27-28 ve 30 nolu koltuk numarası olarak alındığı,

Sanık B. Ş.’in emniyette susma hakkını kullandığı, sorgu ve yargılama aşamasındaki savunmalarında özetle; suç örgütünün faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti suçlamasını kabul etmediğini, yakalandığı olay dışındaki diğer olaylarla ilgisinin olmadığını, ziyaret için İstanbul’a gittiğini, arkadaşı sanık B. B.’ın da İstanbul’a geldiğini, birlikte amca çocuklarına ait bekar evinde kaldıklarını, cep telefonunu ara sıra sanık B.’in de kullandığını, bu telefondan sanık B.’i arayanlar olduğunu, kendisinin de cevap verdiğini, bir keresinde <dayı> diye birisinin <200 Lira yeter mi> diye sorduğunu, bunu sanık B.’e ilettiğini, İstanbul’dan Mersin’e dönmek için biletleri sanık B.’in arkadaşının aldığını, hep birlikte İstanbul’dan yola çıktıklarını, Tarsus’da kimlik kontrolü yapılınca sanık B.’in otobüsten indiğini ve geri gelmediğini, kendisinin de cezaevi kavşağında otobüsten indiği sırada polisler tarafından yakalandığını, otobüste ele geçen uyuşturucuyla ilgisinin bulunmadığını belirttiği,

Tanık M. T.’in soruşturma aşamasında alınan beyanında özetle; Mersin Vif otobüs firmasında servis görevlisi olarak çalıştığını, 19.05.2008 günü saat 22.30’da İstanbul’dan Mersin’e hareket ettiklerini, yolculuk sırasında otobüsün el bagajlarının bulunduğu bölümünü düzeltirken daha sonra fotoğrafından teşhis ettiği sanık B. B.’ın tedirgin olduğunu, sanık B. B.’ın yolcu listesine göre Mersin’de inmesi gerekirken Tarsus otogarında kimlik kontrolü yapıldıktan sonra araçtan ayrıldığını, yine yolcu listesine göre Mersin otogarında inmesi gereken sanık B. Ş.’in Ataş Kavşağında aniden inmek istediğini, bu sırada polislerin sanık Behzat’ı yakaladığını, otogarda yapılan aramada sanık B. B. ve B. Ş.’in oturduğu koltukların üzerinde ve koltuk önündeki filede uyuşturucuların ele geçtiğini, otobüsün otogardan sonra Tece Beldesindeki yazıhane önüne çekildiğini, önce telefonla bir şahsın arayarak otobüste çanta unuttuğunu, halen otobüste olup olmadığını sorduğunu, olumlu cevap verilmesi üzerine bir süre sonra siyah bir Passat marka araçla yazıhane çevresini kontrol eden sanık A. S. K.’nun gelerek otobüste unutulan çantayı istediğini, koltuk numarası sivil polisler tarafından sorulması üzerine koltuk numarasının 28 olup biletin yırtıldığını söylediği, sorulardan tedirgin olan sanığın kaçmak istediği sırada polisler tarafından yakalandığı, ardından kendisini kuşçu Mehmet isimli kişinin gönderdiğini söylediği, bu kişinin de sanık Mehmet Randa olduğu tespit edilip yakalandığını ifade ettiği,

Soruşturmaya konu olaylarda yakalanmayan ancak iletişimin tespiti tutanaklarına göre soruşturma kapsamına alınan sanık İ. A.’ın soruşturma aşamasında savunmasının alınamadığı,

Sanık İ. A.’ın yargılama aşamasında alınan savunmasında özetle; suçlamaları kabul etmediğini, sanıklardan sadece B. B.’ı İstanbul Bayrampaşa’da işlettiği kahvehanesine gelip gittiği için tanıdığını, sanık Bedir’in kumarda çok para kaybettiğini, uyuşturucuyla ilgilendiğini duyunca onu dolandırmaya karar verdiğini, tebeşirle aspirini karıştırıp sanık Bedir’e 10.000 Lira karşılığı sattığını, sanık Bedir’in dolandırıldığını bir gün sonra anladığını, aldığı parayı zamanla geri verdiğini, yakalanan uyuşturucularla ilgisinin olmadığını beyan ettiği,

İletişimin tespiti tutanaklarının incelenmesinde, sanık B. T. ile sanık İ. A. arasında iletişimin tespiti tutanaklarına yansıyan az sayıda telefon görüşmesinin olduğu, bu görüşmelerin Mersin’den İstanbul’a giden sanıklar İ. A. ve B. B.’ın yola çıkıp çıkmadıkları ve buluşma şekline ilişkin genel ifadeler içerdiği,

Anlaşılmaktadır.

01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 188 inci maddesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları yeniden düzenlenmiş, maddenin 5 inci fıkrasında, diğer fıkralarda gösterilen suçların, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hali, ağırlatıcı bir neden olarak öngörülmüş, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ise anılan Yasanın 220. maddesinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı Yasanın 220. maddesi anlamında bir örgütün varlığından bahsedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı bir şekilde amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere suç işlemek için örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması,

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunması gerekmektedir. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden SÖZ edilebilecektir.

Latince <in dubio pro reo> olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan <kuşkudan sanık yararlanır ilkesi> ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkumiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanamaz.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,

10.05.2008 tarihinde itiraza konu olmayan sanıklar S. G., D. K., M. Ş., C. D. ve T. Ö.’in Diyarbakır İlinden Mersin’e 8 paket halinde 13.824,4 gram esrar maddesi elde etmeye elverişli hint keneviri bitkisi parçalarını araçla naklederken yakalandığı, 11.05.2008 tarihinde sanık İ. A.’nın sanık İ. A.’dan temin ettiği 1.700 adet ecstasy tabletini Mersin’e getirdiği sırada Mersin otogarında yakalandığı, 16.05.2008 tarihinde sanık S. K.’un İstanbul İlinden temin ettiği 557 adet ecstasy tableti ile 4 gram esrar maddesini Mersin’e getirdiği ve otobüsten indikten sonra yakalandığı, 18.05.2008 tarihinde sanıklar B. T., T. S., G. L., A. K., G. G., C. B. ve B. Ç.’nin Hatay İlinden temin ettikleri 3 paket halinde toplam 1.390,8 gram esrar elde etmeye elverişli hint keneviri parçalarını Mersin’e naklederken yakalandığı, 20.05.2008 tarihinde sanıklar B. Ş. ve B. B.’ın İstanbul’dan temin ettiği 2390 adet MDMA içerikli ecstasy ile %56 kokain içerikli alüminyum folyoya sarılı 5 paket kokaini Mersin’e getirirken Tarsus otogarında yapılan kimlik kontrolünden tedirgin olan ve dosyası tefrik edilen sanık B. B.’ın otobüsten ayrıldığı, sanık B. Ş.’in ise Mersin Ataş Kavşağında aniden inmeye çalıştığı sırada yakalandığı, yapılan üst aramasında gözaltı işleminin yapıldığı aracın 28 nolu koltuğa ait isim bölümünde Behzat yazan biletin ele geçirildiği, otobüste yapılan aramada 28-29 nolu koltuğun üzerindeki el bagajlarına ait bölümde 2390 adet MDMA içeren ecstacy tableti ve 28 nolu koltuğun ön filesinde 5 adet alüminyum folyoya sarılmış kokain içeren uyuşturucunun ele geçirildiği inceleme konusu 5 olayda;

Sanıkların suç işleme amacıyla kurulmuş örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçu yönünden elverişli sayısal çoğunluk, araç ve gerece sahip bulunduğu saptanmış ise de; her olayda yakalanan sanıkların farklı olması, B. T. dışındaki sanıkların yakalandıkları olay dışındaki diğer olaylarla bağlantılarının belirlenememesi, bir kısım sanıklar arasında hiyerarşik bir bağ olduğu ve suç işleme iradelerinin devamlılık arz ettiği hususlarının kuşkulu kalması karşısında; şüphenin sanık lehine yorumlanmasını gerektiren evrensel hukuk ilkesi de göz önünde bulundurulduğunda, sanıkların üzerlerine atılı suç işlemek için örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçlarından cezalandırılmalarını gerektirir her türlü kuşkudan uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığının ve yüklenen suçların sabit olmadığının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Öte yandan, sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme suçunu işlediklerinin sabit olmadığının kabul edilmesi, sanıklar İ. A. ve B. A.’un inceleme konusu olaylardan sadece birine katıldığının belirlenmesi, bu belirmenin dosya kapsamına uygun olması karşısında, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması olanaklı görülmemiştir.

Ulaşılan bu sonuca göre de; sanıklar B. T., İ. A., S. K., G. L., B. Ş., İ. A. ve T. S. hakkında suç işlemek için örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma ve yardım etme ve uyuşturucu madde ticareti suçlarıyla sanık B. A. hakkında uyuşturucu madde ticareti suçlarına ilişkin olarak Özel Dairece verilen kararlarda bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan ondört Genel Kurul Üyesi ise; itirazın kabulü gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.02.2012 günlü müzakerede yasal çoğunluk sağlamadığından, 14.02.2012 günlü müzakerede oyçokluğuyla karar verildi. (¤¤)

Hapis Hakkı Uygulaması (İİK. m.270 ve BK. 267 kapsamında)

Taşınmazların tahliyesi, sorunlu kiracının çıkarılması, kira alacağının tahsili veya güvenceye alınması İcra ve İflas Sistematiği içerisinde uygulamada en çok sorun oluşturan kalemlerdendir. Kira takibi yapmadan evvel veya yaptıktan sonra kiralanan taşınmazdaki menkul mallar için hapis hakkı kullanabilir ve bunun için rehin takibi başlatabilirsiniz.

Tahliye edeceğiniz taşınmaz için hapis hakkının uygulanmaya başlaması kötü niyetli kiracının “çözülmesi” başlattığınız krizi yine alacaklı olarak sizin yönetmeniz için önemli bir adım olmakla birlikte tahliye davasına gerek kalmadan dosyaların çözümüne fiili katkısı azımsanmayacak kadar önemlidir.

Bu uygulamanın en güzel özelliği uygulama için herhangi bir bildirimde bulunmanıza dava açmanıza ihtar çekmenize gerek yoktur. Talep açar gidersiniz. İlk şoku iyi kullanabilirseniz uzlaşma ve tahsilat boyutuda kuvvetlenir.

Kaynağını İİK. 270. m. ve BK. 267, 269, 281. maddeden alan hapis hakkının uygulanmasını en rahat “icra müdürlüklerinden” isteyebilirsiniz. Kanunda uygulamaya yetkili organları da bu iş için kullanabilirsiniz. İcra dairesi için kullanmakta olduğum talep örneği aşağıdadır.

Saygılarımla.

 

AKSARAY …. İCRA MÜDÜRLÜĞÜNE
 
 
TALEP EDEN          : …
                                
ADRESİ                   : …
VEKİLİ                    : Av. Derviş Ali ERKOL
                                    Meydan Mah. 951.Sk. No:8/A  Merkez/AKSARAY
KARŞI TARAF        : …
                                   
ADRES                     :
 
KONU                      : Hapis Hakkı İçin Defter Tutulması İstemimizden İbarettir.
 
AÇIKLAMALAR      :
 
1-) Müvekkil … adresinde muhkim dükkanı/meskeni kiraya vermiştir. Aylık ..-TL. Yıllık…-TL. kira alacağı sözkonusudur. İş bu kira alacağının …-TL.si muaccel, kalan … TL.si ise müeccel durumdadır.
2-) Ancak kiracı kira bedelini ödememiştir. Kira alacağının tahsil imkanı ise borçlunun haczi kabil malları ile mümkündür. Kira takibi yapılması ve iş bu kira takibinin kesinleşmesi akabinde tahliye davası açılması sürecinde borçlunun menkul mallarını kaçırma gizleme ihtimali vardır. Dolayısıyla menkul mallar üzerindeki “gizli rehin hakkı”nın yani hapis hakkının kullanılması zarureti hasıl olmuştur.
3-) Zira 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “Hapis Hakkı İçin Defter Yapılması” başlıklı 270. maddesinde; Kiralayan evvelce yapılması lazım gelen icrai takibi yapmadan haiz olduğu hapis hakkının muvakkaten muhafazası için icra dairesinin yardımını isteyebilir. (818 sayılı Borçlar Kanunu madde 267, 269, 281). Teahhurunda tehlike varsa zabıtanın yahut nahiye müdürünün de yardımı istenebilir. İcra dairesi üzerlerinde hapis hakkı bulunan eşyanın bir defterini yapar ve rehinleri paraya çevirme yoluyla takip talebinde bulunması için kiralayana on beş günü geçmemek üzere münasip bir mühlet verir denmektedir Ayrıca 818 Sayılı Kanunun 267. Maddesi; Bir gayrimenkulün muciri, nihayet geçmiş bir senelik ve cereyan etmekte olan altı aylık kiranın temini için mecurun tefrişatına ve tezyinatına ve ondan intifaı temine mahsus olup mecur dahilinde bulunan menkul eşya üzerinde hapis hakkını haizdir. Mucirin hapis hakkı, ikinci müstecirin birinci müstecire karşı borcu olan miktar nispetinde ikinci müstecir tarafından mecur dahiline getirilen eşyaya da şamildir. Müstecirin dayinleri tarafından haczedilmesi caiz olmayan eşya üzerinde mucirin, hapis hakkı yoktur demektedir. Devamla 269. Maddesi; Müstecir mecurdan çıkmak yahut mecur dahilinde bulunan şeyleri alıp götürmek teşebbüsünde bulunduğu takdirde; mucir, hapis hakkına istinaden kiraların teminine muktazi miktarda eşyayı, Sulh Hakimi marifetiyle hapsedebilir. Bu eşya, gizlice yahut cebir ile nakledildikleri surette; götürüldükleri tarihten itibaren on gün içinde polis kuvveti ile yeniden mecure iade olunabilirler hükmünü ihtiva ederken 281. Maddesi ise; Müstecir kirayı, akit ile yahut mahalli adet ile taayyün eden zamanda tediye ile mükelleftir. Böyle bir zaman taayyün etmemiş ise kira, beher senenin mürurundan sonra ve nihayet icar müddetinin hitamında verilmek lazımdır. Mucir, işlemiş ve işleyecek olan bir kira için adi icarda olduğu gibi hapis hakkına maliktir düzenlemesi yer almaktadır.
4-) Yukarıdaki kanuni düzenlemeler kira alacaklısına kira alacağının tahsili ve kiralanan taşınmazın tahliyesi hakkına ilaveten kiracının mülkiyetindeki ve kiralanan taşınmazda bulunan “haczi kabil” mallar üzerinde gizli bir rehin hakkı yani hapis hakkı doğurmakta ve müvekkile rehin takibi yapma yetkisi oluşturmaktadır. Müvekkil iş bu haklarının farkında olup kullanmak istemektedir.
HUKUKİ SEBEPLER            : İcra ve İflas Kanunu 270 vd. maddeleri Borçlar Kanunu 267, 269,281. Maddeleri ve mevzuatımızın ilgili hükümleri.
SONUÇ VE İSTEK     : Yukarda arz ve izah olunan sebeplerle müvekkilim BK. 267, 269, 281 ve İİK. 270. Maddesinden kaynaklanan haklarını kullanmak istemektedir. Bu vesileyle müvekkilin mülkiyetinde bulunan kiracıya ait menkul malların (haczi kabil olanlar için) hapis hakkının uygulanıp “menkul malların defterinin tutulması” ve  tarafımıza iş bu menkullerin paraya çevrilmesi amacıyla rehin takibi başlatabilmemiz için 15 günlük süre verilmesi hususunda gereğini müdürlüğünüzden saygılarımızla bilvekale talep ederiz. ../../ ..
 
Hapis Hakkı Talep Eden
    Vekili