Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır

Anlaşmalı Boşanma Ne Demektir?

Evli olan çiftler boşanmaya karar verdiklerinde evlilik birliğinin sonlandırılmasından dolayı boşanma davaları açılır. Bu boşanma davaları sırasında evlilik sonrası tarafların haklarının paylaştırılması konusunda her konuda anlaşması halinde gerçekleşen boşanma davalarına anlaşmalı boşanma deniyor. Böylece mahkeme sırasında herhangi bir şekilde bir uyuşmazlık üzerine karar verilmeden boşanmaya ilişkin hüküm çıkabilmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Avukat İle Nasıl Açılır

Anlaşmalı boşanmaya karar verildikten sonra Anlaşma konularında avukata danışmakta fayda vardır. Boşanmada hangi konularda uzlaşma sağlandığını belirlemek,  hakların korunması, evliliğin ne kadar süredir devam ettiği, tarafların ekonomik durumu, çocuklarının olup olmadığı varsa velayet ve nafaka gibi durumlar dikkate alınır. Anlaşmalı boşanmada avukata danışmada Mal varlıklarının durumu, tarafların hakları, paylaşımı yada mal paylaşımın hesaplandığı bu aşamada kişilere düşen haklar konusunda kesin yargılara varılır.

Çiftler farklı avukatlar tutarak mahkemeye gelmişlerse bu durumda tarafların sahip oldukları haklar üzerine uzlaşmış olduklarını belirtmeleri, mutlaka avukatların daha önceden görüşmesi de gerekmektedir. Bu durum anlaşmalı boşanma davasında zorunlu tutulan boşanma protokolünün imzalanması için gerekli olmaktadır. Mahkeme sırasında bu protokolde belirtilmiş olan uzlaşma noktalarının kabul edilmesi halinde boşanma ile sonuçlanarak, nüfus müdürlüklerine kişilerin medeni durumları hakkında düzenlemeler yapılabilmektedir.

Anlaşmalı Boşanma İçin Gerekenler Nelerdir

Anlaşmalı Boşanmada Tarafların birbiri ile anlaştıklarını sözlü olarak beyan etmeleri anlaşmalı boşanma  yeterli olmamaktadır. Bu tür boşanma davaları hem birlikteliğin niteliği hem de bazı koşullar dikkate alınarak kararlar verilmektedir.

Anlaşmalı boşanmak isteyen kişilerin öncelikle bir yıldan daha uzun bir süredir evli olmaları gerekmektedir. Özellikle çok kısa süren evliliklerin ardından boşanmak isteyen kişilerin bu durumlarının önüne geçmek adına uygulamaya konulan bu şart, eşler tarafından sağlanmış olmalıdır.

Anlaşmalı boşanma davası tek bir tarafın başvurusu ile açılabildiği gibi aynı zamanda iki tarafın farklı ya da ortak başvurusu ile de açılabilmektedir. Her türlü durumda anlaşmalı boşanma davası tek bir dava üzerinden yürütülür. Bunun yanı sıra mahkemede dava sırasında da eşler bir araya geldiğinde hakim huzurunda boşanmaya ilişkin kesin kararlarını açıklamaları gerekmektedir. Son olarak tarafların daha önceden avukatların yardımı ile hazırlamış oldukları boşanma davası protokolleri kabul edildiği takdirde hakim tarafından karar onaylanmaktadır.

Anlaşmalı boşanma davaları Türk Medeni Kanunu içerisinde belirtilmiş olan temel şart tarafların evlilik birliğini artık yürütemeyecek durumda olduklarını gösteren geçerli bir boşanma sebebine sahip olmalarıdır. Ancak bu sayede hakim evlilik birliğinin temelden sarsılmasını gerekçe göstererek boşanma kararını açıklayabilmektedir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır. Eşler karşılıklı olarak anlaşıp boşanmaya karar verdiklerinde boşanma gerçekleşmemektedir. Bu sebeple boşanmayı haklı gösterecek geçerli bir gerekçeye mutlaka ihtiyaç duyulmaktadır. Bu tür sorunlarla davanın görülmesinin önüne geçilmemesi adına mutlaka kanunda belirtilmiş olan anlaşmalı boşanmayı doğuran sebeplerden birinin kesinlikle boşanma nedeni olarak gösterilmesi gerekmektedir.

Boşanma Süreci Nasıl İşler

Anlaşmalı boşanma davasına ve karar aşamasına giden süreç öncelikle evlilik birliği içinde olan kişilerin birbirleri ile boşanmak istediklerini beyan etmeleriyle başlar. Burada ilk kural her iki eşin de sorunsuz bir şekilde boşanmayı kabul ettiğini söylemesidir. Bunların ardından boşanma sonrasında hayatlarında büyük değişim yaşanacak olan eğer varsa çocuklar hakkında kararlar verilmelidir. Çocuk ya da çocukların kimde kalacağının belirlenmesi aşamasında eşlerin birbirleri arasındaki konulardan daha çok çocuğun gelişimi için hangi kararın daha uygun olacağına dikkat ederek karar vermesi daha isabetli olacaktır. Eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinde kalan çocuklar  ödeyecekleri nafakalarının belirlenmesinin ardından da kişilerin bir geliri olup olmalarına bakılma suretiyle yoksulluk nafakası ödenmesi konusunda da uzlaşmaya varılması gerekmektedir.

Boşanma sonrasında en fazla anlaşmazlık çıkan konuların bir diğeri de evlilik birliği süresince eşlerin birlikte satın almış oldukları eşyaların daha sonradan paylaşılması olmaktadır. Bu noktada ziynet eşyalarından ev eşyalarına kadar boşanma sebebinde kusurlu görülmeyen taraf kim ise onun alacağı tazminat bedeli konusunda fikir birliği sağlanmalıdır.

Anlaşmalı boşanma davaları bu protokollerin imzalanması sırasında genellikle tarafların birbirine anlayış göstermesi ile sonuçlanıyor olsa da daha sonrasında çeşitli problemler ortaya çıkarmaktadır. Kadınlar çoğunlukla ilk zamanda tazminat ve nafaka gibi haklarından vazgeçtiklerini söyleseler de daha sonra çocuğa istenecek nafaka dışında hakları kaybolmaktadır. Erkekler ise özellikle tekrar evlenmelerinin ardından kendilerine düşen nafaka masrafların azaltılmasını talep etmektedirler. Bu sebeple protokol hazırlanırken boşanma davalarında deneyimli olan bir avukat yardımı ile tüm uzlaşılacak konuların belirlenmesi avantajlı olacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl  Nerede Açılır?

Anlaşmalı boşanma için hazırlanmış olan dilekçelerin ve anlaşma protokollerinin kişilerin son altı ay boyunca ikamet ettikleri yerde bulunan aile mahkemesine ulaştırılarak başvurunun yapılması gerekmektedir. Her yerleşim yerinde aile mahkemesi bulunmadığı bu kuruma ulaşma olanağı bulunmayan kişilerin kendi yaşadıkları yerdeki asliye hukuk mahkemelerine başvurması gerekir.

Evlilik birliği içinde olan tarafların en kısa sürede boşanmasına olanak tanıyan anlaşmalı boşanma davalarının açılabilmesi  kişilerin boşanma dilekçesi ile birlikte kendi ikamet ettikleri bölgede yetkili olan aile mahkemesine başvurmaları yeterli olacaktır. Boşanma dilekçesi boşanma sonrasında ortaya çıkan haklar konusunda her türlü detayı içeren ayrıntılı bir metin olmalıdır.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Ne Kadar Sürer?

Boşanma davaları söz konusu olduğunda eğer taraflar arasında herhangi bir anlaşma ortamı oluşturulamıyorsa boşanma çekişmeli olarak yürütülecek ve bu durumda kararın verilmesi için süreyi daha da artıracaktır. Çoğu eş bu türden bir süre aşımının önüne geçmek için kesin karar vermemiş olsalar dahi bazı orta yol sayılabilecek konularda uzlaşmaya dahil oluyorlar. En kısa sürede boşanmak isteyen kişilerin tercih ettiği anlaşmalı boşanma davaları 10 gün ile 3 ay gibi kısa bir süre içinde sona ermektedir. Hukuki prosedürler yerine gerektiği gibi getirildiği takdirde sürecin hiç aksamadan sürdürülmesi mümkün oluyor. Bunun gerçekleşmesi nedeniyle bir avukatın desteği alınarak sürecin yönetilmesi oldukça yararlı olacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Dilekçesi Nasıl Yazılarak Dava Açılır?

Anlaşmalı boşanma davaları, diğer tüm boşanma davaları gibi tüm verilecek olan kararların dilekçede belirtilmiş olan detaylar üzerinden hareket edilerek verilmesi sağlandığı mutlaka özenli bir şekilde dilekçeler hazırlanmalıdır. Öncelikle dilekçenin verileceği makama hitaben bir giriş yapılarak boşanma sebebinin ne olduğu haklı gerekçe ile açıkça ifade edilmelidir. Zina, terk, hayata kast, akıl sağlığının bozulması ve şiddetli geçimsizlik gibi nedenler anlaşmalı boşanmaya yeterli görülen sebeplerden olmaktadır.

Tarafların birbiri ile anlaşmalı olmaları sebebiyle bu tür davalar dilekçede bir eşin imzasının bulunması ile açılabileceği gibi aynı zamanda iki kişinin imzasının eklenmesi ile de nasıl açılır  açılabilmektedir.

Çekişmeli boşanma davası sırasında sürecin çok fazla uzamasından şikayetçi olan kişiler başta olmak üzere zaman zaman dava sürecinde çiftlerin anlaşmasının sonucunda da davayı anlaşmalı boşanma davası şeklinde yürüterek sürdürmek mümkün olabiliyor. Anlaşmalı boşanma davalara mutlaka boşanma protokollerinin eklenmesi gerekmektedir. Kişilerin kimlik ve adres bilgilerinin yer aldığı dilekçeler ile birlikte mahkemeye sundukları bu protokolde kişilerin boşanma sonrası ortaya çıkacak olan haklar konusundaki tüm paylaşımları açıkça belirtilmektedir. Protokolün iki taraf tarafından imzalanmasının ardından mahkeme en kısa sürede protokolü inceleyerek tarafların boşanmasına karar verecektir. Bu aşamada herhangi bir sorunla karşılaşılmaması adına bir avukata başvurularak sürecin yönetilmesi zaman açısından kişilerin tasarruf etmesine yardımcı olacaktır.

Anlaşmalı Boşanma Davasının Çekişmeli Boşanmaya Nasıl Dönüşür?

Boşanma davaları gerçekleşme şekillerine ve kanunlarda belirtilmiş olan usul ve esaslarına göre çok farklı biçimlerde ortaya konabilmektedir. Bu süreçte tarafların birbirleri ile anlaşıp anlaşmamalarına bağlı olarak çekişmeli ya da anlaşmalı boşanma davasına tabi tutulmaları mümkün olabiliyor. Çok daha kısa sürede sona eren anlaşmalı boşanma davalarını açabilmek için devam ettirilecektir.

Anlaşmalı Boşanma Protokolü Nasıl Hazırlanır

Anlaşmalı boşanma davasının nasıl açılır  açılması  gerekli olan belgelerden en elzem olanı anlaşmalı boşanma protokolü olmaktadır. Taraflar arasında evlilik sonrası ortaya çıkan velayet, tazminat, nafaka, mal paylaşımı gibi konular üzerinde kişilerin haklarının ne olduklarının iyi bir şekilde ayrımının yapılması adına bu protokoller özenle hazırlanmalıdır.

Boşanma protokolü içinde uzlaşmaya varılırken konular en detayına kadar incelenerek dikkate alınmalıdır. Örneğin, nafaka söz konusu ise hangi eşin diğerine ne kadar nafaka vereceği, hangi zamanlarda nafakasını vereceği gibi durumlara mutlaka dikkat edilmelidir. Eğer bu protokol sırasında ortaya çıkan bir uyuşmazlık sonucunda çiftlerin davası reddedilirse bu durumda kişilerin aynı sebebi gerekçe göstererek dava açabilmesi  3 yıl beklemesi gerekir. Bu tür durumlarla karşılaşmamak adına mutlaka bir avukatın yardımı alınmalıdır.

Avukat Olmadan Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Türk Hukuk sistemi içerisinde görülen hiçbir davada olmadığı gibi anlaşmalı boşanma davaları için de herhangi bir şekilde avukat tutulması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Ancak kişilerin kendilerini en iyi şekilde savunabilmesi, haklarını kesin olarak bilmeleri ve süreci eksiksiz bir şekilde yönetebilmeleri nedeniyle mutlaka avukatların yardımlarına ihtiyaçları olmaktadır.

Anlaşmalı Boşanma Hangi Evraklarla Açılır

Tarafların en hızlı şekilde boşanmaları için gerekli zemini sağlayan anlaşmalı boşanma davaları için öncelikle eşlerin ortak olarak aynı fikirde olup boşanma kararını almış olmaları ve bunun yanı sıra üzerilerine düşen haklar konusunda da fikir birliğine varmış olmaları gerekmektedir. Velayet, nafaka, tazminat, mal paylaşımı gibi konular en temel uzlaşıya varılması gereken noktalar olmaktadır. Bunun yanı sıra Türk Medeni Kanunu içindeki 166. madde de belirtilmiş olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması için yeterli sayılacak haklı boşanma gerekçelerinden biri için gerekli evrakların da hazırlanması gerekmektedir. Böylece anlaşmalı bir şekilde boşanmak mümkün olabiliyor.

Pek çok kişi, avukat ücretlerinin çok yüksek miktarlarda olduğunu düşünerek anlaşmalı boşanma davalarını kendi başlarına açma yoluna gidiyorlar. Bu durum dilekçelerin yanlış hazırlanmasından boşanma protokolünün eksiklerine ve hukuki prosedürlerin tam olarak yerine getirilmemesine kadar çok hatayı içinde barındırabilmektedir. Eğer bu gerekçelerle davalar reddedilirse aynı gerekçeyle boşanma davası açmak mümkün olmayacağından dolayı tarafların bu konuda özenli davranması gerekmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Masrafları Ne Kadar

Anlaşmalı boşanma davası nasıl açılır açılabilmesi için dava harç ve masrafları ile birlikte, avans yatırılması gerekmektedir. 

Davaları kusursuz bir şekilde yönetmek isteyen kişiler için en etkili yöntem bir avukatın yardımı ile sürecin takip edilmesi olmaktadır. Eğer bu gerçekleştirilirse bu durumda ilk harcama kalemi olarak avukatlık ücretinin masraflara dahil edilmesi gerekmektedir. Bu ücrete ek olarak davanın açılması aşamasında belgelerin hazırlanması, davalar için ödenecek olan harçlar ve yargılama süreçlerindeki yasal olarak belirlenmiş giderler de masraflara dahil olmaktadır.

Diğer mahkeme masraflar ve harçlar sabit kalıp değişmezken avukatlık ücreti ise Ankara barosu avukatlık ücreti tarifesinde avukat ile yüz yüze görüşmeyle belirlenmektedir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır Merak Edilen Soru Cevaplar

SORU   : Anlaşmalı Boşanma Nedir nasıl açılır 

CEVAP : Evlilikleri 1 yıl ve üzeri olan eşler kısa sürede boşanmak için, boşanmanın mali, velayet, nafaka, tazminat konularında anlaşmaları şartıyla aile mahkemesine müracaat ederek açtıkları boşanma dava türüdür.

SORU   : Anlaşmalı Boşanma Davasında Duruşmaya Katılmak Zorunlu mudur?

CEVAP : Anlaşmalı boşanma duruşmasında eşler duruşma gününde duruşmaya bizzat katılmak zorundadır.

SORU    : Anlaşmalı Boşanma Davasında Tanık ve Delil sunmak gerekli midir? 

CEVAP: Anlaşmalı boşanma davasında eşler boşanma isteklerini  ve her konuda anlaştıklarını bizzat beyan etmesi durumunda boşanmaya karar verilir.Boşanma konusunda tanık ve delil sunmaya gerek yoktur.

SORU   : Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürede Sonuçlanır? 

CEVAP : Anlaşmalı boşanma tek duruşma ile sonuçlanmaktadır. Boşanma süreci konusunda 1-2 ay içerisinde sonuçlanmaktadır.

SORU   :  Anlaşmalı boşanma davası nasıl sonuçlandır, nüfus kaydı nasıl değişir ? 

CEVAP : Boşanma kararının kesin olması durumunda sonuç doğurur. Mahkeme kararı eşlerin temyiz hakkından vazgeçmesi durumunda nüfus kayıtlarına işlenmesi 15- 20 gün içerisinde işlenmektedir.

SORU : Anlaşmalı Boşanma Davasında talep edilmeyen Nafaka daha sonra istenir mi?

CEVAP : Anlaşmalı boşanma sonrasında eşler protokolde nafaka talep etmemişlerse daha sonra talep edemezler. Ama çocuk için her zaman nafaka talep edebilir.

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır – Yargıtay Kararları

ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASINDA PROTOKOLÜN RESEN İRDELENMESİ – YARGITAY

T.C. YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas:  2010/20059 Karar: 2011/570 Karar Tarihi: 20.01.2011 – Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır

NAFAKA DAVASI – PROTOKOL HÜKÜMLERİNDE İŞTİRAK NAFAKASI BULUNMADIĞI – İSTEMİN PROTOKOLÜN BİR KISIM HÜKÜMLERİNİN UYARLANMASI YA DA BAĞIMSIZ YENİ BİR İŞTİRAK NAFAKASI TALEBİ OLUP OLMAMASI – DAVALIYA DÜŞEN YÜKÜMLÜLÜKLERİN SOMUTLAŞTIRILMASI GEREĞİ

ÖZET: Davacı dava dilekçesi ile boşanma kararında yer alan protokol hükümlerinde iştirak nafakası bulunmadığı ve çocuk ile ilgili yükümlülüklerin davalı tarafından yerine getirilmediğinden söz ederek bu hususa ilişkin talep ve dava hakkını saklı tutup iştirak nafakası kalemini ilgilendiren mali yükümlülükler yönünden dava tarihinden itibaren aylık …-TL iştirak nafakasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının dava dilekçesine göre, protokolün bir kısım hükümlerinin uyarlanması mı, yoksa protokolden bağımsız yeni bir iştirak nafakası talebi mi olduğu hususu mahkemece irdelenmemiştir. Davacıya talebi nasıl açılır , protokolde davalıya bu aşamada düşen yükümlülüklerin bedelinin somutlaştırılarak (likit hale getirilerek) belirlenmesini isteyip istemediği de sorularak sonucuna göre bir değerlendirme ve hükme varılması gerekir.Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?

ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASINDA PROTOKOLUN HAZIRLANMASI – YARGITAY

T.C. YARGITAY 2.Hukuk Dairesi Esas:  2010/5101 Karar: 2010/8238 Karar Tarihi: 26.04.2010 – Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır

BOŞANMA DAVASI – PROTOKOLE MÜLKİYETİ ÜÇÜNCÜ KİŞİYE AİT TAŞINMAZIN TAPUDA TESCİLİNİ AMAÇLAYAN MADDE KONDUĞU – ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN İNFAZA ZORLANAMAYACAĞI- İNFAZ İMKANSIZLIĞI NEDENİYLE DOĞACAK ZARAR – TARAFLARDAN BİRİNE YÜKLENEMEYECEĞİ

AKSARAY ANLAŞMALI BOŞANMA AVUKATI

Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır

Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma konusunda eşlerin ortak bir karar vermesi ile sorunsuz bir şekilde boşanmaları mümkün olabilmektedir. Yasalarımızda belirtilen anlaşmalı boşanma davalarının açılarak kısa sürede boşanmaları sağlanabilmektedir. Bunun yanında eşlerin boşanma konusunda anlaşamamaları oldukça çekişmeli boşanma davalarının açılmasını gerektirmektedir. Bu boşanma davalarının açılması içinde taraflardan birisinin mahkemeye dilekçe ile başvuru yapması gerekmektedir. Bu durumda boşanma konusunda mahkemelerden duruşma günü alınacak ve boşanma davası görülmeye başlanacaktır. Boşanma konusunda en önemli konu boşanmanın yasal olarak sağlanabilmesi için geçerli bir sebebin olmasıdır. Aynı zamanda bu sebebin mahkeme tarafından kabul edilmesi için ispatlanması da gerekmektedir.  Bu sağlandığı sürece çekişmeli boşanma davaları sonuçlanabilecektir.

Çekişmeli boşanma Davalarının Açılması İçin Şartlar Nelerdir?

Boşanma konusunda eşlerin yasalarda belirtilen bir boşanma sebebini yaşamış olmaları gerekmektedir. Anlaşmalı boşanma davalarında eşlerin anlaşmalı şekilde boşanmaya razı olmaları bir sebep olarak görüleceği için başka bir sebep aranmamaktadır. Ancak çekişmeli boşanma davalarında boşanma konusunda yasalarda belirtilen haklı boşanma sebepleri içerisinde birinin öne sürülmesi gerekmektedir. Çekişmeli olarak boşanma davalarının açılması konusunda aile mahkemelerine bir dilekçe ile başvuru yapılmaktadır. Bu başvurunun yapılmasında dilekçede bu sebep belirtilmektedir. Bu sebebin yasalarda belirtildiği şekilde olması davanın kabulü için önemlidir. Davanın kabul edilmesi ile duruşma tarihi alınacaktır. Yapılacak duruşmalarda mahkemeye dilekçede belirtilen sebebin kanıtlanması ve ispat edilmesi gerekmektedir.

Çekişmeleri boşanma davalarında örneğin bir aldatma durumu söz konusu ise bunun somut bir şekilde mahkemeye sunulması gerekmektedir. Bu konuda mahkemeye tanıklar ve deliller sunulabilmektedir. Bu durumda mahkeme bunların dinlenmesi ve incelenmesi ile bir karara varacaktır. Bu kararın oluşması durumunda mahkeme boşanma kararı verecektir. Sonrasında ise nafaka, tazminat ve velayet gibi diğer hakların durumu konusunda kararlar verecektir. Çekişmeli boşanma davalarında en önemli konu davaların açılacağı ve boşananın gerekli olduğu yasal bir sebebin ortaya konması ve bunun kanıtlanmasıdır. Bu konuda bir avukata danışılması daha başarılı bir şekilde bu davaların görülmesini sağlamaktadır. Daha kısa sürede bu davaların görülmesi sağlanacak ve sonuca ulaşması mümkün olacaktır.

Çekişmeli Boşanma Davası Ne Kadar Sürer – Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır

Tarafların boşanmak konusunda ve boşanma sonrasında ortaya çıkan hukuki hakları konusunda bir anlaşmaya ve uzlaşmaya varamaması durumlarında çekişmeli boşanma davaları açılmaktadır. Bu davaların görülmesi için davayı açan tarafın yasal olarak belirtilen haklı boşanma sebeplerinin birisinin geçerli olduğunu belirtmesi ve bunu kanıtlaması gerekmektedir. Bunun sağlanması ve mahkeme tarafından kabul edilmesi ile boşanma gerçekleşecektir. Boşanma ile birlikte kusur oranı da belirlenecek ve sonrasındaki mal paylaşımı, nafaka, tazminat ve velayet gibi konularda da kararlar verilecektir. Tüm bunların yapılabilmesi için bu davalarda tanıklar ve deliller mahkemeye sunulabilmektedir. Bu şekilde mahkemenin doğru bir şekilde karar alması sağlanmaktadır. Bu kararın alınması için ortaya sürülen sebebin geçerli olması ve kanıtlanabilmesi önemlidir. Bunun yapılması ise zaman almakta ve davalar uzayabilmektedir.

Çekişmeli Boşama Davalarında Sürenin Uzamasının Sebepleri Nelerdir?

Çekişmeli boşanma davalarının açılmasında ve davanın kabul edilmesinde belirtilen haklı boşanma sebebinin mahkeme tarafından kabul edilmesi için ispat edilmesi gerekmektedir. Bu ispatın yapılabilmesi için davacı olan tarafın belirli bir hazırlık yapması gerekmektedir. İddiasını somut olarak ortaya koymak ve mahkemeye sunmak zorundadır. Bunun içinde tanıklar ve delilleri kullanabilmektedir. Bunun yapılması ise zaman alabilmektedir. Ayrıca davalı tarafından kendi haklı olduğu konuları ortaya sürebileceği karşı dava süreci yaşanabilmektedir. Bu durumda boşanma davası sürecini etkilemektedir. Davalarda bir avukatın bulundurulması ve avukat ile duruşmalara hazırlanılması sürecin kısa olmasını sağlayabilmektedir.

Çekişmeli Boşanma Davalarında Sürecin Kısalması Nasıl Sağlanır?

Boşanma davalarında duruşmaların görülmesi sırasında davacının mahkemeye sunduğu iddiayı en kısa sürede sorunsuz ve somut bir şekilde kanıtlaması boşanmanın gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bunun için de önceden bir çalışma yapılması ve davacının sunduğu sebebin geçerli olması ve bunun ispat edilmesi konusunda avukatların durumu hukuki açıdan incelemesi fayda sağlayacaktır. Davacının boşanma konusundaki sebebinin geçerliliği ve bunun kanıtlanması konusu için avukatların yapacağı çalışmalar çekişmeli boşanma davası süresi konusunda sürenin kısalması yönünde etki sağlamaktadır. Bu konuda avukatlar tanıklar ve deliller ile alakalı olarak hukuki şekilde mahkemeye sunulabilmesi konularında da çalışmalar yapabilmektedir.

Çekişmeli Boşanma Avukatı

Boşanma davaları içerisinde süre olarak uzun olan ve zorluğu fazla olanı çekişmeli boşanma davalarıdır. Bu davalarda tarafların boşanma konusunda kusursuz olduğunu kanıtlaması ve karşı tarafın boşanmaya sebep olacak davranışları sergilediği ispat edilmeye çalışılmaktadır. Kanıtlar ve tanıkların olacağı bu davaların yönetilmesi konusunda avukatlardan yardım alınması oldukça önemlidir. Mahkeme boşanma konusunda bir tarafın diğerine göre daha kusurlu olduğunu belirtebilmekte ve buna göre boşanma kararı verebilmektedir. Verilecek bu kusur oranı tazminat ve nafaka ile velayet konusunda oldukça önemli olmaktadır. Bu sebeple hak kaybı yaşamamak için çekişmeli boşanma davalarında bu konuda uzman olan bir avukattan yardım alınması gerekmektedir. Bu avukatlar ayrıca dava süresinin kısaltılmasını da sağlamaktadır. Davanın daha kısa sürede tamamlanmasının istendiği durumlarda avukat ile temsil edilmek ve avukatlardan yardım alınması faydalı olmaktadır.

Çekişmeli Boşanma Avukat Ücreti Ve Masrafları

Boşanma davalarında tarafların herhangi bir konuda uzlaşamamaları durumda bu davalar görülmektedir. Bu davalarda taraflar birbirlerine boşanma konusunda iddiada bulunmaktadırlar. Mahkemeye boşanma konusunda karşı tarafın kusurlu olduğu ve boşanma nedeninin geçerli bir neden olması ile gerçekleştiğini kanıtlamaları gerekmektedir. Bu davalar birden fazla duruşma şeklinde görülmektedir. Bu sebeple yargılama ve hukuki işlemleri konusunda masrafları fazla olmaktadır. Bunun yanında avukatlar için de iş yükü fazla olan davalar olmaktadır. Bir iddianın kanıtlanması gerekmektedir ve bunun için deliller toplanıp mahkemeye sunulmalı ve tanıkların duruşmada dinlenmesi istenmektedir. Boşanma dışında velayet, tazminat ve nafaka konularının da görüşüldüğü bu davalarda avukatların iş yükü fazla olmaktadır.

Yargıtay Kararları – Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır

T.C. YARGITAY 2.Hukuk Dairesi Esas: 2015/74 Karar: 2015/14162 Karar Tarihi: 01.07.2015

ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI – EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILDIĞI – SONUCUN GERÇEKLEŞMESİNDE HER İKİ TARAFIN DA KUSURLU OLDUĞU – KADININ BOŞANMA DAVASININ KABULÜ GEREKİRKEN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU – HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Gerçekleşen olaylar göz önüne alındığında; evlilik birliği temelinden sarsılmıştır. Bu sonucun gerçekleşmesinde her iki taraf da kusurludur. Her iki taraf da boşanma isteğiyle dava açtığına göre, kadının boşanma davasının da kabulü gerekirken, reddi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir.

AKSARAY BOŞANMA AVUKATI

Ziynet Eşya Alacağı Davası

Ziynet Eşya Alacağı Davaları

Evlenme sürecinin farklı aşamalarında kadının kendisine takılmış olan ziynet eşyaları kimden geliyor olursa olsun kadının bir nevi geleceğinin güvence altına alınmasını sağlayan eşyalar da olmaktadır. Daha çok gelenekler ve görenekler doğrultusunda böyle bir kullanımdan söz etmek mümkün olsa da zaman zaman bunlarla ilgili tartışmaların yaşanması söz konusu olabiliyor. Burada ziynetlerin emaneten takılmadığının ve kadın bağışlanmış olan mallar sınıfına dahil edildiğinin kabul edilmesi ile birlikte ziynet eşyalarının o kişilerin kişisel malları olarak kabul edilmesine karar verilir.

Yargıtay kararlarına bakıldığında ziynet eşyaları kavramının kadının üzerinde olan, saklanabilecek ve yer değiştirmesinin kolay bir şekilde yapılabileceği eşyalar olarak sınıflandırılması söz konusu olmuştur. Kadın eğer ziynet eşyalarını istiyorsa burada ziynetlerinin mutlaka kocada bulunduğunu ve bunların götürülmesine kocası ya da başka kişiler tarafından engel olunduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Eğer koca ziynetlerin var olduğunu kabul ederse bu durumda ispat sorumluluğu diğer tarafa kayacaktır.

Türkiye’de sıklıkla görülen durumlardan biri olarak ziynet eşyalarının kişilerin düğün, balayı veya ev eşyası gibi süreçlerde harcamış oldukları paranın karşılığında bozdurulması hali yaşanmaktadır. Burada kadının bunlarla ilgili olarak daha sonra bir talepte bulunamaması ancak kocanın kadının isteği ve onayı doğrultusunda bu hareketleri yapmış olmasını kanıtlaması ile mümkün olmaktadır.

Ziynet Eşyaları Nelerdir

Mal paylaşımından yeni mal rejimlerinin uygulanmaya başlanması ile birlikte evlilik birliğini sürdürmekte olan kişilerin kişisel ve edinilmiş mallar başlığı altında iki farklı mal türünde sahip olabileceği eşyalar bulunmaktadır. Burada evliliğin bitişi sırasında yapılan ayrımda edinilmiş mallar eşit bir şekilde taraflar arasında paylaştırılırken kişisel mallar ile ilgili olarak mallar kime aitse onda malların kalması sağlanır. Buna ek olarak eşlerin birbirinde bulunan eşyaları da iade etme yoluna gitmesi gerekmektedir. Burada ziynet eşyaları ile ilgili olarak bilinmesi gereken bu eşyaların da kadının kişisel malı sayılması olmaktadır.

En genel bilinen haliyle ziynet eşyaları düğün öncesi, sırası ve sonrasında evlenmesinden dolayı kadına takılmış olan her türden eşya olmaktadır. Erkekler için ise ziynet eşyalarından söz etmek için yaşanılan bölgedeki adetlere göre bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Çünkü zaman zaman erkeğe takılmış olan takıların da kadının malların sayılması sağlanabiliyor. Kadınların ekonomik özgürlüklerini elde etme noktasında yeteri kadar güce sahip olmadığı düşünülen günümüzde kadınların bu ziynet eşyaları ile güvence bulması daha anlamlı olmaktadır.

Evlilik boyunca elde edilen ziynet eşyaları ile ilgili olarak kadın hediye şeklinde aktarılmış olan ziynet eşyalarının doğrudan bağışlanmış kabul edilmesi sağlanır. Bu durumda ziynet eşyaları kadının kendi kişisel mallarından sayılacaktır. Fakat yatırım veya farklı amaçlar doğrultusunda ziynet eşyalarını almış olan eşler için bağışlamanın dışında bir ziynet eşyası alımı yaşanmışsa edinilmiş mallara bunu katmak yerinde olacaktır.

Ziynet Eşya Alacağı Davaları Nerede Açılır?

Ziynet eşyalarının iadesinin kendisine yapılmasını isteyen kişiler haklarını koruyabilmek adına müstakil niteliği taşıyan davalarını açabilir. Bu davalar boşanma davalarının içinde görülebildiği gibi bunlardan ayrı olarak da açılabilmektedir. Harcı ödendiği takdirde ziynet eşya alacaklarına ilişkin davaların ayrı bir şekilde açılması mümkün olabiliyor. Ziynet eşyalarının iadesi ile ilgili davalarda görevli mahkeme statüsüne sahip olan mahkeme aile mahkemeleri olduğu için kişilerin bu mahkemeye başvuru yapması gerekmektedir.

Ziynet Eşya Alacağı Davalarında İspat

Türk Medeni Kanunu tarafından getirilen kurallar gereği hak talebinde bulunulduğunda bunun zeminini oluşturmak için ispat yükümlülüğünün de yerine getirilmesi gerekmektedir. Ziynetlerin eşinde kaldığını ve götürülmesinin engellendiğini ispat etmek için kişiler tanıktan yemin etme yoluna kadar her yola başvurabilirler.

İpoteğin Kaldırılması Davası

 Çoğu zaman insanlar ipotekli mallarını kurtarmak amaçlı borçlarını ödemektedirler ve bunu yaptıktan sonra borçlarının ödenmesine rağmen ipoteği kaldırmayı unutmakta ya da bu detay üzerinde çok fazla durmamaktadırlar. Fakat çoğu zaman bu durum insanların mağduriyet yaşamalarına sebep olmaktadır. Ayrıca ipotekli ürünleri satmak için harekete geçildiği takdirde bu mallar hak ettiği değerlerin altında satılmaktadır. Bu durumu önlemek amacıyla ise en güvenilir yollardan bir tanesi ipotekli ürünün ipoteğinin dava aracılığı ile kaldırılmasıdır.

İpoteğin Kaldırılması (Fekki) Davası Nasıl Açılır?

İpotek iki şekilde olabilmektedir. Birincisi mevcut bir alacağı güvence altına almak için oluşturulan anapara ipoteği, diğeri ise ileride doğması muhtemel problemler için oluşturulan üst sınır ipoteğidir.  İpoteğin kaldırılması davası ise borcun ödenmesine rağmen mal üzerindeki ipotek devam ettiği sürece açılabilir. Bu dava ancak ipotekli malın sahibi tarafından açılmaktadır. İpotekli taşınmaz satıldığı takdirde ise bu işlem yeni sahip tarafından yapılmalıdır ve ipoteğin kaldırılması için dava açılmalıdır. Bazı durumlarda ise ipotekli taşınmaz üzerindeki borç ödenmesine rağmen ipotek Tapu Müdürlüğü tarafından kaldırılmayabilir. Bu durumda ise borcun ödendiğini kanıtlayan belgelerle birlikte dava sürecine girilmelidir. Bu işlemler sırasında tapu belgesini alamamanız durumunda ise bu davayla birlikte tapu belgesi alınabilir. Bunların yanı sıra taşınmazın üzerinde kesin borç ipoteği varsa ana para, gecikme faizi, icra takibi yapılması durumunda masrafların ödenmesiyle ipotek kaldırılabilir.

İpoteğin Kaldırılması Davası Nerede Açılır?

İpotek, alacaklının kendisini garanti altına alması yöntemidir. Örneğin birisinin ev almak için bir markadan yüklü miktarda kredi çekmesi durumunda banka evin tapusunu ipotek altına alarak borcun ödenmemesi durumunda tapuya sahip olarak kendisini garanti altına almaktadır. Borç ödendiği takdirde kredi çeken kişi tapusunu almaktadır. Fakat tapuyu alamama durumunda ise ipotek fekki için Sulh Hukuk Mahkemesi’nde dava açılarak tapu alınabilir.

İpoteğin Terkini Davası!

İpotek, belli bir borç karşılığında alınan mallardır. Bu mallar üzerinden ipoteğin kalkması için borçlu kişiler borçlarını ödedikten sonra ipoteğin terki işlemini yapmalıdırlar. Aksi takdirde ipoteği terki yapılarak ürün satışa çıkarılabilmektedir. Terk işlemi yerine getirilmediği takdirde taşınmaz malın rehininin kaldırılması ancak dava yoluyla yapılabilmektedir. İcra ve İflas Kanunu’nun 153. maddesine göre bir işlem yapılabilmesi için, borçlu kişi alacaklının gaip olduğunu ve borcu almaktan imtina ettiğini belirtmesi üzerine icra dairesi alacaklıya 15 gün içinde parayı almaya gelmesini bildirir. Bunun üzerine hala alacaklı gelmeyerek parayı almamakta ısrarcı davranırsa, borçlunun parayı ödediği İcra Mahkemesi tarafından kanıtlanırsa yatırılan para alacaklı adına saklanır ve mal üzerinden ipotek kaldırılır.

İpoteğin Kaldırılması Davası konusu ile ilgili açıklamalara ve yargıtay kararlarına yer verilmiştir.

İpoteğin Kaldırılması Davası – İpoteğin Kaldırılması Davası Yargıtay Kararları

T.C. YARGITAY 14.Hukuk Dairesi Esas: 2012/12901 Karar: 2012/14273 Karar Tarihi: 10.12.2012

İPOTEĞİN FEKKİ İSTEMİ – FAİZSİZ VE İKİ YIL SÜRELİ OLMAK ÜZERE İPOTEK TESİS EDİLDİĞİ – BİLİRKİŞİ VASITASIYLA İPOTEK BEDELİ GÜNCELLEŞTİRİLMİŞ VE GÜNCELLENEN İPOTEK BEDELİNİN DAVALIYA ÖDENMESİ VE İPOTEĞİN KALDIRILMASINA KARAR VERİLDİĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Somut olayda; dava konusu daire üzerine davalı lehine … tarihinde … TL bedelli, ikinci derecede, faizsiz ve iki yıl süreli olmak üzere ipotek tesis edilmiştir. Davacı borcun ödendiğini ispatlayamamış ve ipotek bedeli olarak … TL.yi depo etmiştir. Mahkemece, bilirkişi vasıtasıyla ipotek bedeli güncelleştirilmiş ve güncellenen ipotek bedelinin davalıya ödenmesi ve ipoteğin kaldırılmasına karar verilmiştir. Uyuşmazlık … tarihinde konulan ve ödenmeyen … TL ipotek bedelinin hangi miktarda ödetilmesi gerektiği konusunda toplanmaktadır. Bu durumda mahkemece … TL ipotek bedelinin herhangi bir güncelleme yapılmadan, yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda ipotek akit tablosunda ödeme tarihi olarak belirtilen … tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ulaşacağı değerin uzman bilirkişiye hesaplattırılması gerekir. Belirlenen bu değer davalıya ödenmek üzere davacı tarafından depo edilir ise davanın kabulüne, aksi takdirde reddine karar verilmelidir. Değinilen yönler gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.

T.C. YARGITAY 14.Hukuk Dairesi Esas: 2012/10026 Karar: 2012/11552 Karar Tarihi: 11.10.2012

İPOTEK ŞERHİNİN KALDIRILMASI İSTEMİ – İPOTEĞİN GERÇEKLEŞEN BİR ALACAĞIN TEMİNATI OLARAK TESİS EDİLDİĞİ – İPOTEĞİN BİR TEMİNAT İPOTEĞİ OLDUĞU – TİCARİ DEFTER VE KAYITLARI ÜZERİNDE MALİ MÜŞAVİR BİLİRKİŞİYE İNCELEME YAPTIRILMASI GEREĞİ – HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Dava, ipotek şerhinin kaldırılması istemine ilişkindir. İncelenen ve ipotek akdinin çerçevesini tayin eden resmi akit tablosu içeriğinden ipoteğin gerçekleşen bir alacağın teminatı olarak tesis edildiği görülmektedir. Bu haliyle ipotek bir teminat ipoteğidir. Teminatın üst sınırı ise, … TL’dir. Taşınmaz, bu miktar kadar alacaklının alacağının teminatını teşkil ettiğinden ve davacı tarafından ipotek sebebiyle borçlu olunmadığı ileri sürüldüğünden bu savunmanın incelenmesi gerekir. İpotek …. TL için ve davacı A. A.’ın davalı şirketten yapacağı alış-verişten doğacak borçların teminatı olarak kurulduğundan, davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde mali müşavir bilirkişiye inceleme yaptırılması gerekir.

T.C. YARGITAY 19.Hukuk Dairesi Esas: 2012/14600 Karar: 2013/1145 Karar Tarihi: 23.01.2013

İPOTEĞİN FEKKİ DAVASI – DAVANIN KONUSUZ KALMASI – DAVALI YANIN İPOTEĞİ KALDIRMAYARAK DAVANIN AÇILMASINA SEBEBİYET VERDİĞİ – DAVALININ YARGILAMA GİDERLERİNDEN VE VEKALET ÜCRETİNDEN SORUMLU TUTULMASI GEREKTİĞİ – HÜKMÜN BOZULDUĞU

ÖZET: Davanın konusuz kalması halinde dava tarihindeki haklılık durumunun tespit edilerek yargılama masraflarına hükmedilmesi gerekir. Davacı yan, dava tarihinden önce davalıya gönderdiği 25.05.2010 ve 12.07.2010 tarihli ihtarnameler ile borcun ödenerek tasfiye edildiğini bildirip taşınmaz üzerindeki ipoteğin fekkini istemiştir. Buna rağmen davalı yan ipoteği kaldırmayarak davanın açılmasına sebebiyet vermiş ve yargılama sırasında da ilk celseye gelerek davanın kabulüne ilişkin bir beyanda bulunmamıştır. Bu durumda davalının yargılama giderlerinden ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aksi yöndeki mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Hakaret Davası

Hakaret Davası Nasıl Açılır?

Türk medeni kanunları her söz veya davranışın hararet olarak saymamakta ve bu anlamda da belirli durumları baz alarak işlem yapmaktadır. Özellikle hakaret davası açılımı için kişinin; şahsına, varlığına, şerefine, namusuna, kişiliğine yapılan hakaretler önem teşkil ederken aynı zamanda argo sözler de bu anlamda önem teşkil etmektedir. Bu durumların yanı sıra kişi eğer ki yapılan hakaret sonrası toplum gözünde küçük düşmüş ise ve kişi toplum tarafından başka şekilde bakılmaya başlanmış ise bu durumlarda hakaret davası açılması mümkün olmaktadır. Bu anlamda hakaret davası açılması için kişiye yapılan hakaretlerde dava açmalarda etkili olan durumlar ise;

  • Kişiye hakaret ederken; hayvan, aptal, geri zekalı gibi aşağılayıcı sözler söylenmesi
  • Bir kişiye açıl olarak yada kapalı cümleler ile şeref yoksunu yada şerefsiz denmeye çalışılması
  • Birinin özür durumuna yönelik olarak o kişiye hakaret edilmesi
  • Kişi yapmadığı halde onu hırsız durumuna düşürmeye çalışılması ve bu durumun ispatlanması
  • Hakaret davası için sadece olması gerekmemektedir. Aynı zamanda eğer ki kişi video yada el hareketi ile veya sözlü yazılı olarak karşı tarafa hakaret etmiş veya bu şekilde bir durum söz konusu ise yine kişi hakaret davası açabilir.

Yani anlaşılacağı üzere ufak bir hareket veya durum bile kişinin hakaret davası açması için yeterli bir sebep olacaktır.

Hakaret Suçu Cezası Nedir

Eğer ki kişiye en başta yukarıda bahsettiğimiz durumlardan birinden yana açılmış olan bir dava varsa ve bu dava için mahkemeye çıkılacak ise bu durumda haksız olan taraf birçok şekilde cezaya çarptırılabilinmektedir. Bu anlamda Türk ceza kanunlarının maddesine göre haksız olan kişi 2 ay ile 2 yıl arasında bir ceza alabilir. Yine aynı şekilde bu durum para cezasına çevrilebiliniyor. Fakat bu durumda önem teşkil eden durumların başında ise hakaret eden kişinin statüsü ve hakaret boyutu olmaktadır. Bu durumları kısaca sıralamak gerekir ise;

  • Eğer ki bir memura görev sırasında hakaret edilmiş ise bu durumda hakaret eden kişi bir yıl gibi bir süre hapis cezası alabilir.
  • Eğer ki kişinin; rengine, ırkına, sosyal yaşantısına, dinine yönelik bir hakaret söz konusu ise o zaman hakaret eden kişinin alacağı ceza bir yıldan başlayarak açık ceza bulunmaktadır.
  • Eğer ki ceza açık olarak beyan edilmiş ise kişi en az altı ay ile bir yıl arasında bir cezaya çarptırılabiliniyor.
  • İnternet üzerinden yapılan hakaretler veya kişinin yüzüne karşı yapılan hakaretler eş değer kabul edilmekte ve bu durumda hakaret eden kişi 2 aydan başlayan cezalara tabi tutulmaktadır.
  • Kişinin yüzüne değil de hakareti arkasından yapmış ve kişi bu durumu başkasından duymuş ise en az üç şahit eşliğinde bunu dile getirmesi doğrultusunda mahkemece onay alacaktır.
  • Yine aynı şekilde kişiye el kol hareketi yaparak hakaret içerikli bir davranış söz konusu ise yine kişi hakaret davasından yargılamaya alınacaktır.
  • Eğer karşılıklı hakaret söz konusu ise kişi yarı yarıya ceza alacaktır.

Son dönemde günümüzde en çok hakaret davaları sosyal medya hesapları üzerinden yapılan hakaret içerikli video veya sözlerinden ötürü açılmaktadır. Bu davalarda kişi para cezası ile cezasını ödeyebilmektedir.

Hakaret Ceza Dava Dilekçesi Nasıl Yazılır?

Hakaret davası için yazılacak olan dilekçe hakaretin yapılmasından sonra 6 ay içinde cumhuriyet başsavcılığına başvurulması gerekmektedir. Dava dosyasına hakaret içeriği bulunan belgeleri bulundurmalı ve diğer evraklar ile birlikte sunmalısınız. Eğer ki siz değil de avukatınız bu iş ile alakalı olacak ise o zaman avukat vekaletnamesi olmalıdır. Bu durumda ise yapılması gereken baro pulu dosyada olmalı ve aynı zamanda vekalet ücreti ödenmiş olmalıdır. Baro pulunu bulmak için dosya baro odasına başvuru yaparak oradan almanız mümkün olmaktadır.

Hakaret Davası, Cumhuriyet Başsavcılığına ya da kollarına başvuruda bulunarak açılabilir. Hakaret Davası Nasıl Açılır? diye soracak olursanız hakaret davasını açabilmek için sesli, yazılı veya görüntülü bir hakaretin olması gerekmektedir. Hakaret davasının açılmasına neden olabilecek Hakaret Sözleri arasında ırkçılık, rencide edici sözler, siyasi söylemler ve buna benzer şeyler olabilir. Bu ve buna benzer şeyler kullanıldığı zaman Hakaret Suçu işlenmiş olunur. Bu durumda hakaret davası açma hakkınız bulunacaktır.

Hakaret Davası Nasıl Sonuçlanır? diye soranlar olabilir. Hakaret Davası Sonuçları iki farklı şekilde olmaktadır. Hakaret nedeniyle ceza davası  ya da tazminat davası uygulanır. Hakaret Davası Tazminat sonucunda davacı tarafa davalı tarafından para ödenmesi hükmedilir. Hakaret Davaları Cezaları sadece bununla da sınırlı kalmayabilir. Bazı özel durumlarda farklı cezalarda uygulanabilir. Sizde hakarete maruz kaldıysanız ve hakaret davası açacaksanız bu durumda neler yapmanız gerektiğini çok iyi bilmeniz gerekmektedir. Öncelikli olarak Hakaret Davası Dilekçe Örneği hakkında bilgi sahibi olmalı ve nelere ihtiyacınız olduğunu çok iyi bilmelisiniz.

Yargıtay Kararı –  Hakaret Davası

T.C. YARGITAY 4.Hukuk Dairesi Esas: 2015/3552 Karar: 2016/2005 Karar Tarihi: 18.02.2016

HAKARET TAZMİNAT DAVASI – TARAFLARIN SIFATLARI VE ARALARINDA YAŞANAN OLAYIN GELİŞİM BİÇİMİ DAVALININ CEZASINDAN İNDİRİM YAPILDIĞI – DAHA ALT DÜZEYDE MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Tarafların sıfatları, aralarında yaşanan olayın gelişim biçimi, davalının cezasından indirim yapılmış olması, olay tarihi ve kanundaki ilkeler göz önüne alındığında; davacı lehine takdir edilen manevi tazminat fazladır, daha alt düzeyde manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.

T.C. YARGITAY  4.Ceza Dairesi Esas: 2014/47934 Karar: 2015/27191 Karar Tarihi: 16.04.2015

HAKARET CEZA DAVASI -HAKARET VE TEHDİT SUÇLARI – YAZILARIN İÇERİĞİ İNCELENDİĞİNDE TARAFLARIN ÖZEL HAYATINI İLGİLENDİREN SÖVME VE TEHDİT NİTELİĞİNDE SÖZLER OLDUĞU – MESAJLARIN HERKESİN ULAŞAMAYACAĞI KİŞİSEL HESABA GÖNDERİLDİĞİ – KANUN YARARINA BOZMANIN REDDİ

ÖZET: Suça konu yazıların içeriği incelendiğinde tarafların özel hayatını ilgilendiren sövme ve tehdit niteliğinde sözler olduğu, başka bir deyişle sosyal veya siyasal sorunlarla ilgili güncel veya devam eden kamusal tartışmalara katkı niteliğinde fikir açıklamaları olmadığı, ayrıca mesajların genele açık olarak değil, herkesin ulaşamayacağı kişisel hesaba gönderilmesi nedeniyle kitle iletişimine uygun olmadığı görülmektedir.

T.C. YARGITAY 4.Hukuk Dairesi Esas: 2015/1568 Karar: 2016/421 Karar Tarihi: 14.01.2016

HAKARET – MANEVİ TAZMİNAT DAVASI – DAVALININ DAVACIYA HAKARET ETTİĞİ TARAF ANLATIMLARI TANIK BEYANLARI VE CEZA DOSYASI İLE SABİT OLDUĞU – UYGUN MİKTAR MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREKİRKEN İSTEMİN TÜMDEN REDDİNE KARAR VERİLMESİNİN İSABETSİZLİĞİ

ÖZET: Davaya konu edilen olay incelendiğinde, davalının davacıya hakaret ettiği taraf anlatımları, tanık beyanları ve ceza dosyası ile sabittir. Bu durum davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Mahkemece uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken istemin tümden reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

İnanç Sözleşmesi Tapu İptali

İnanç Sözleşmesi ve Tapu İptali ve Tescil Hakkında

Türk Borçlar Kanununda yer almayan Türk hukuk doktrinde kabul edilen bir hukuki kavramdır inanç sözleşmesi. Peki, inanç sözleşmesi nedir, ne gibi sebepler dolayısı ile yapılır? Bu ve buna benzer birçok konuyu bu makalede tartışacağız.

Türk Borçlar Kanunun 19. Maddesinde ifade edilen sözleşme serbestîsi kapsamında kanuna, ahlaka, örf ve adetlere, emredici hukuk kurallarına bir aykırılık teşkil etmediği sürece her türlü sözleşmenin yapılabileceğine kanun koyucu izin vermiştir. Bu nedenle baktığımızda inanç sözleşmesi sözleşme serbestîsi kapsamında ele alındığında hukuka uygun bir sözleşmedir.

İnanç sözleşmesi ya da inançlı işlem bir kimse ile diğer bir kimsenin, bu kimseler sözleşmenin tarafı olup inanan ve inanılandır, belli bir süre için ve belli bir amaç nedeni ile inananın mülkiyet ya da alacak hakkını inanılanın üstüne geçirmek için yapılan sözleşmeye ya da hukuki işleme denir.

İnançlı işlemin unsurları nelerdir?

  1. İnanç anlaşması
  2. Devir ( temlik ) işlemi

Bu iki unsuru ayrı ayrı inceleyelim.

İnanç Sözleşmesi Nedir

İnanç sözleşmesinin tarafları olan inanan ile inanılan arasında gerçekleştirilen bir borçlandırıcı sözleşmedir. Bu borçlandırıcı sözleşme 3 önemli fonksiyonu içerir. Bunlar sırasıyla:

  1. İnançlı işlemle gerçekleştirilecek olan devrin hukuki sebebini inanç sözleşmesinde taraflar belirler. Neden inançlı sözleşme ile bir temlik işleminin yapıldığı sözleşmede açıkça ifade edilmesi gerekir.
  2. İnanılan kişinin devredildiği hak veya mülkiyeti hangi koşullar altında daha doğrusu hangi hak ve yükümlülükler altında bu hakkı kullanabileceğini sözleşmede ifade ederler.
  3. Kurulan bu inanç sözleşmesinin son fonksiyonunda bu sözleşmenin nasıl sona erdirilebileceğini, hangi sebeplerin sözleşmeyi sona erdireceğini inanç sözleşmesinde ifade ederler.

İnanç anlaşması her ne kadar borçlandırıcı bir işlem olsa da bir diğer unsur da temlik olup bu da tasarruf işlemdir.

Devir ( Temlik ) İşlemi

İnanç sözleşmesine baktığımızda inanılan herhangi bir neden ile – bu nedenler aşağıda kısada olsa ele alınacaktır- inandığı kişiye inanç sözleşmesi kapsamında bir alacak hakkını veya bir şeyin mülkiyetini geçirir. Sözleşmenin yapılması bir borçlandırıcı işlem olsa da amaç bir şeyi karşı tarafa devretmek olduğundan dolayı inanç sözleşmesinin diğer yapılması gereken bir durumda temlik işlemdir.

İnanç sözleşmesinde iki şekilde devri gerçekleştirilebilir. İlkinde inanan kişi kendi mülkiyetinde var olan bir şeyi karşı tarafa geçirirken dolaylı inanç sözleşmesinde ise inanılan kişiye inanan kişi bir 3. Kişinin mamelekinde var olan bir şeyi geçirir.

İnanç konusunun devrinin nasıl gerçekleştirileceğine baktığımızda konunun normal bir temlikte hangi işlemler yapılıyorsa o işlemler yapılmalıdır. Örneğin bir taşınmazın devri yapılacağı zaman Türk Medeni Kanununda yer alan devrin gerçekleşmesi için gereken şartlar yerine getirilir.

İnançlı İşlem Yapılmasının Nedenleri

  1. Gizlemek amacı ile yapılan inançlı işlemler
  2. Alacaklılarından mal kaçırmak amacı ile yapılan işlemler
  3. Kanunların bazı hükümlerinden kaçınmak amacı ile yapılan işlemler
  4. Teminat amacı ile yapılan işlemler
  5. Alacağın Tahsili, Bir Malın İdaresi Veya Hayatın Bazı İcapları Amacıyla Yapılan İnançlı İşlemler

İnançlı İşlem Nedeniyle Tapu İptal Davası

İnançlı sözleşmenin yapılması nedenlerinden biri ile meydana getirilen sözleşmenin herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir.

Yapılacak olan şekil bir ispat aracıdır. Davayı açan taraf, bu taraf genelde inanana kişidir, inançlı bir sözleşmenin yapıldığını Hukuk Muhakemeleri Kanunu boyutunda ve Türk Medeni Kanun kapsamında ispat etmek zorundadır.

Yazılı şekil bu sözleşme kapsamında özellikle tarafların iradesinin hangi yönde olduğunu da gösterebilecek bir boyuttadır.

İş Kazalarında İşverenin Sorumluluğu 

İş Kazası Nedir

 İş kazası; sigortalı çalışan kişi iş yerindeyken, yapmakta olduğu bir iş nedeniyle, iş yerinin dışındayken ve görevli niteliğinde başka bir yere gönderildiğinde oluşan ve çalışan kişiyi bedenen veya ruhen engelli konuma getiren olaydır.

Türkiye’de iş kazalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Ne yazık ki, kazalar ciddi boyutlara ulaşabilecek zararlara sebebiyet verebilir. Bu nedenle her dönem önemleri yüksek olmakta ve güncelliklerini korumaktadırlar. İş kazalarının birden fazla nedeni olabilir. Sıralandığında; gerekli önlemlerin işveren tarafından alınmamış olması, insan sağlığına hak edilen değerin verilmediği ortamlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili kültürde ilerleme kaydedilmemiş olunmasıdır. İş kazası, her yerde yaşanabilir. Fakat bazı alanlarda çok daha fazla rastlanmaktadır. Şantiyeler bunlardan biri olup, tersane ve inşaatlarda da oldukça sık iş kazası ile karşılaşılmaktadır. Fakat dediğimiz gibi iş kazası herhangi bir sınırlama olmaksızın her sektörde yaşanabilmektedir.

İş kazası sonucunda işçiler yaralanabilir veya can kaybı olabilir. İş kazalarının pek çok nedeni olsa da, en önemli sebebi tedbirsiz davranmaktır. İş kazası sonucunda, iş kazasına uğrayan kimsenin ailesi de maddi ve manevi zarara uğramış olur. Bu durumdan dolayı kanun koyucu, işçi ve işveren arasındaki ilişkide, işçiyi zayıf olan taraf olarak nitelendirmekte ve yaptığı düzenlemeler ile işçiyi korumaktadır.

İş Kazalarında İşverenin Sorumluluğu Nedir

İşverenin, iş kazası sonucunda sorumluluğu iki tür olmaktadır. Hukuki ve cezai sorumluluk olarak nitelendirilen bu sorumlulukların içinden cezai sorumluluğu anlatacağız.

Ceza ilkelerinde var olan şahsilik, herkesin yaptığı kasıtlı davranıştan veya ihmalden kendisinin sorumlu olduğu anlamını ortaya koyar. Ayrıca ceza hukukunda yer alan kusur sorumluluğu ilkesi gereğince, işverenin kusuru tespit edildiğinde cezalandırma görecektir.

İş Kazalarında İşverenin Cezai Sorumluluğu Nedir

İş kazası nedeni ile yaralanan veya ölen bir işçi varsa ve işverenin bu kazada kusuru tespit edilirse, işveren ceza alır. Bu ceza, Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre verilmektedir.

Kusur, ceza hukukunda iki türe ayrılır. Bunlar kast ev taksirdir. Bu durumda işveren kimsenin kusuru, taksir kapsamında değerlendirilir. Yani bu ifade, işverenin sorumluluğunun özensizlik, dikkat eksikliği ve tedbirsizlik kapsamında değerlendirileceğini anlatmaktadır. Gelişen olaylar içinde işverenin sorumluluğuna, işverenin taksirle öldürme veya yaralama suçu olup olmadığı üzerinden bakılacaktır. Fakat önemli olan nokta, eğer bilinçli bir taksir söz konusu ise bu durumda suç şikâyete bağlı olmamaktadır. Yani bilinçli taksir söz konusu ise suç şikâyete bağlı olmaz ve ceza da artış söz konusu olur.

Taksirle işlenen suçlara hapis cezası verilebilmektedir. Fakat verilen hapis cezası, hâkimin takdiri ile adli para cezası olarak değişime uğrayabilir.  Burada göz önünde bulundurulan kıstas, işveren kimsenin kusur durumunun ne olduğudur. Bu durum da kusur tespiti kavramını ve önemini ortaya koyar. Hâkim kusur tespitinde bulunur. Gerektiğinde ( aslında her uygulamada) hâkim, olay yeri incelemesi ve keşif neticesinde oluşan bilirkişi raporunu ister. Kusur tespitinde bulunurken, bu raporu dikkate alır.

Ceza Mahkemesi Kanunu’na göre taksirle yaralama suçu, uzlaşma bünyesine sahip olan bir suçtur. Bu konu ilgili kanunun 253. maddesinde açıklanmaktadır. Buradan anlaşılması gereken, işçi ve işverenin uzlaşma yoluna gidebileceğidir. Fakat bu, işverenin işçinin uğradığı zararı gidermesi ile mümkün olabilir. Uzlaşma, anlaşmazlığın dava açılmadan çözümlenmesinde fayda sağlayabilir.

İş Kazalarında İşçinin Sorumluluğu Nedir

İş yaşantısında potansiyel riskler her daim söz konusu olabilir. Bu riskler sonucunda yaralanmalar veya ölümler yaşanabilir. Ülkemizde bu riskler çok fazla olmakta ve sıklıkla iş kazaları yaşanmaktadır. Bu önemli konu ile ilgili olan düzenlemelerin yer aldığı mevzuat sürekli yenilenmektedir. Asıl sorumlu olan taraflar işçi ve işverendir. Fakat önemli olan sorumluluk paylarının ne olduğudur. Bu da daha sıklıkla Yargıtay içtihatları ile belirlenir. İşverenin hukuki anlamdaki sorumluluğu, İş Kanunu, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile ilişkili olan mevzuat bünyesinde düzenlenmiştir. İşverenin sorumluluğu belirlenirken, kusur ve kusursuz esasları dikkate alınır. İşverenin iş kazasından dolayı hukuki sorumluluğun olması, kusura bağlı olmaktadır.

Ayrıca kusur ile birlikte zarar unsuru, nedensellik ilişkisi ve bağı, hukuka aykırı durum da olmalıdır. İşveren sorumluluğunun kusur la birlikte ortaya çıkması için kaza ve zararın ya da kaza ve işveren tarafından yürütülen işin nedensellik bağlarının kesilmemiş olması gereklidir. Uygun illiyet bağının (nedensellik bağı) kesildiği durumlar vardır. Bunlar; önüne geçilmesi mümkün olmayan durum(mücbir sebep) ve zarar gören kimsenin veya üçüncü kişinin ağır kusurlu olduğu hallerdir. Bu nedenlerden biri eğer illiyet bağını kestiyse, o noktada işverenin sorumluluğundan bahsedilemez.

Toplumda her ne kadar tüm sorumluluk işverende gibi bir algı olsa da, bu yanlış bir algıdır. İşçiler de hukuki anlamda sorumluluk taşırlar. Yasa koyucu işçilere de yükümlülük getirmiştir. İşçilerin yükümlülükleri ile ilgili açıklamalar İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve Yönetmeliği’ndedir. İşverenin sorumlu olduğu pay çok daha büyüktür. Fakat işçinin yükümlülüklerine de bakılmakta ve işçinin kusuru da değerlendirilmektedir.

Verilen bir kararı örnek gösterelim. Bir tekne gezintisinde iş kazası meydana gelir. Bu tekne gezintisi sosyal bir program içinde düzenlenmiştir. Verilen kararda tartışılan nokta, gerekli tedbirlerin işveren tarafından alınıp alınmadığıdır. Davacı olan işçi, tekne gezintisinde öncelikle yüzdüğünü söylemiştir. Sonrasında da tekneye binerken ayağı kaymış ve iş kazası meydana gelmiştir. Bu olayda tespit edilen, zarar sağlayan olayın işçi kaynaklı olduğudur. İşçi, kişisel korunmasına dikkat etmediği, özen göstermediği için zarar sağlayan olay oluşmuştur.

Şirket Birleşmesi Nedir Nasıl Yapılır

Şirket Birleşmesi Nedir Nasıl Yapılır

Şirketlerin birleşmesi iki yolla olabilmektedir. Yollardan biri, en az bir şirketin ortaklarının diğer şirkete geçmesi şeklindedir. Bu geçiş ile birlikte, şirketin aktif ve pasifleri tamamen geçilen şirkete devredilir ve tasfiyesiz dağılma gerçekleşir. Diğer bir yol ise en az iki ticari şirketin, ortakları yeni kurulan bir şirkete alındığında malvarlıklarını ve işletmelerini bütün olarak ( aktif ev pasiflerle) bu şirkete devretmesidir. Bu yolla iki veya daha fazla şirket, tek bir şirket durumuna gelebilecektir. Her iki yolla da mantık ortaktır. Birleşen şirketlerin alacak ve borçları aynı yerde toplanmış olmaktadır.

Şirket Devralma Yolu ile Birleşme Nasıl Olur

Bir şirketin başka bir şirketi devralması ile gerçekleşir. Devrolan şirketin tüzel kişiliği son bulur. Devralan şirketin tüzel kişiliği ise devam etmektedir. Tüzel kişiliği son bulan devredilmiş şirketin borçları da alacakları da, bu şirketi devralan şirkete geçmektedir. Devralan şirket, devir aldığı şirketin hisselerinin ödemesini ya kendi hisse senedini veya tahvillerini vererek ya da nakden ödeme yaparak gerçekleştirir.

Yeni Şirket Kurulması Yolu ile Birleşme Nasıl Olur

Bu yol gerçekleştiğinde, her iki şirketin de tüzel kişiliği son bulur ve yeni bir tüzel kişilik oluşturulur. Birleşen şirketlerin borç ve alacaklarının hepsi yeni kurulmuş olan şirkete devrolmaktadır. Birleşen şirket ortaklarının hakları da korunmalıdır. Bu haklar ortağı oldukları şirket hisselerine karşılık olarak yeni şirket hisselerinden verilerek korunabilir. Bununla birlikte başka bir menkul değer verilerek ya da nakden para ödemesi yapılarak da mümkün olmaktadır.

Türk Ticaret Kanunu’na göre ticari bir işletme bir ticaret şirketiyle birleşebilmektedir. Yani onun tarafından devralınmaktadır. Bu durumda yani birleşmede, ticari işletmenin tüzel kişiliği olmadığı için sona erme durumu da söz konusu olmaz. Yapılan şey ticari işletmenin tüm borç ve alacakları ile şirket tarafından devralınma işlemidir.

Şirket Birleşme Koşulları ve Süreci

Şirket birleşmeleri aslında stratejik bir adım olarak karşımıza çıkar. Çünkü gelişen ticaret hayatı ile doğru orantılı olarak rekabet de ilerlemektedir. Artan bu rekabet şirketleri çok daha stratejik davranmaya iter. Şirket birleşmeleri bu nedenle stratejik planlamalar doğrultusunda da yapılabilmektedir. Birleşmeden anlaşılması gereken şirket faaliyetlerinin birleşmesidir. Şirketler bu nedenle hem hukuksal hem de ekonomik yönden bir birleşme sağlamış olurlar. Birleşme işlemi, devralma yolu ile ya da yeni kuruluş yapılarak iki türde gerçekleşir. Tam anlamı ile bir birleşmeden bahsedilebilmesi için aşağıda belirtilen maddelerin her biri gerçekleşmiş olmalıdır.

Birleşme yapacak şirketler aynı neviden olmalıdır. Birleşme kapsamında aynı nevi sayılan şirketler kolektif ile komandit ve anonim ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerdir. Bu madde TTK’ da emredici olarak düzenlenmiştir. Birleşebilecek şirketler şu şekilde sıralanmıştır:

Sermaye şirketleri; sermaye şirketleri, kooperatif ve devralan şirket olmak koşulu ile kolektif ve komandit şirketlerle,

Şahıs şirketleri; devrolunan şirket olmak kaydı ile sermaye şirketleri ve kooperatiflerle,

Kooperatifler; kooperatiflerle, sermaye şirketleri ve devralan şirket olmak koşulu ile şahıs şirketleri ile birleşebilir.

Devrolan şirket, birleşmiş olduğu şirkete malvarlığının hepsini devretmelidir. Ticari şirketler birleşiyorsa, malvarlıkları da birleşmek zorundadır. Birleşme nedeniyle devrolan şirket sona ermelidir.

Şirket Birleşme Sürecinin Sonuçları

Devri yapılan şirket veya şirketlerin malvarlığı devralan veya yeni kurulan şirkete geçerken, burada tam anlamı ile bir geçişten bahsedilmektedir. Devrolan şirket sona erer ve aktif-pasif şirketin tüm malvarlığı devralan ya da yeni kurulan şirkete geçer. Bu durum külli halefiyet esası olarak adlandırılır.

Birleşme sebebi ile ortadan kalkan şirketin malvarlığı karşılığı, yeni şirketin payları tarafından oluşturulmaktadır. Devralan şirket, pay sahiplerine gerekli olan payları sağlamaktadır. Devrolan şirketin pay sahiplerine eski şirkette sahip olunan mal varlığı ve haklar kadar pay verilir. Ayrıca yeni kuruluş söz konusu ise, kurulan şirkette kuruluşa iştirak eden şirketlerin pay sahiplerine yine önceki şirketlerinde sahip oldukları malvarlığı ve hakları oranında pay sağlanmalıdır.

Birleşme kararı alındığı andan itibaren, yönetim organları ticaret siciline başvurmalıdırlar. Bu başvuru, birleşmenin tescil edilmesi için yapılmaktadır. Birleşme ticaret siciline tescil olursa geçerlik kazanmaktadır.

Yasanın Öngördüğü İhtarı İçermeyen Haciz İhbarnamesinin Geçerli Olduğunun Kabul Edilemeyeceği – Süresiz Şikayete Tabi Olduğu

T.C.

YARGITAY

12. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/5646 K. 2008/16134 T. 23.9.2008
• HACİZ İHBARNAMESİ ( Yasanın Öngördüğü İhtarı İçermeyen Haciz İhbarnamesinin Geçerli Olduğunun Kabul Edilemeyeceği – Süresiz Şikayete Tabi Olduğu )
• İHTAR / YASAL KOŞUL ( Yasanın Öngördüğü İhtarı İçermeyen Haciz İhbarnamesinin Geçerli Olduğunun Kabul Edilemeyeceği – Süresiz Şikayete Tabi Olduğu )
• SÜRESİZ ŞİKAYET ( Yasanın Öngördüğü İhtarı İçermeyen Haciz İhbarnamesinin Geçerli Olduğunun Kabul Edilemeyeceği – Yasanın Emredici Kuralına Aykırı Olan Bu Durum Kamu Düzenine Aykırı Olması Nedeniyle )
2004/m.16/2, 89/1
ÖZET : Yasanın öngördüğü ihtarı içermeyen haciz ihbarnamesinin geçerli olduğu kabul edilemez. Yasanın emredici kuralına aykırı olan bu durum kamu düzenine aykırı olduğundan süresiz şikayete tabidir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 17.7.2003 tarih ve 4949 Sayılı Yasanın 22 maddesi ile değişik İİK’in 89/3. maddesi uyarınca “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci İhbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir, ikinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu İcra dairesine Ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu Ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir. ”

Somut olayda İİK.’in 89/1. maddesi uyarınca düzenlenen 1. haciz ihbarnamesinin şikayetçi üçüncü kişiye tebliğ edildiği, yasal sürede itiraz etmemesi üzerine düzenlenen 27.03.2007 tarihli 2. haciz ihbarının adı geçene 03.04.2007 tarihinde tebliğ edildiği görülmüştür. Şikayetçiye tebliğ edilen 2. haciz ihbarının incelenmesinde “üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılacağı … ” İhtarını taşımadığı ve bu hali ile 4949 Sayılı Yasa ile değişik İİK.’in 89/3. maddesine uygun olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda anılan haciz ihbarı yasal şartları taşımadığından ve İİK.·in 89/3. maddesinin emredici hükmüne uygun düzenlenmediğinden geçersizdir. Yasanın emredici kuralına aykırı bu husus kamu düzeniyle ilgili olduğundan İİK’in 16/2. maddesi uyarınca süresiz şikayete tabidir. O halde Mahkemece şikayetin kabulü yerine istemin süre aşımı nedeniyle reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 23.09.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Fiyat Farkı Alacağı Süre Uzatım Nedeni İle İstenebileceği-İtirazi Kayıtla İmzalanmayan Hakedişlerde Yapılan Fazla İş Dolayısı İle Fiyat Farkı İstenemeyeceği

T.C. YARGITAY

15.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/7349
Karar: 2012/7363
Karar Tarihi: 23.11.2012

ÖZET: Asıl ve birleşen dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan verim düşüklüğü zararı ile fazla imalat bedelinin, haksız verilen gecikme cezalarının iadesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Şartname hükümleri yasa madde hükmünce delil sözleşmesi niteliğinde olup mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Hakedişe bu şekilde itiraz bulunmadığında yüklenici bakımından kesinleşmiş kabul edilir. O halde kesinleşen hakedişte yer alan cezai şartın da iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.

(1086 S. K. m. 287)

Dava ve Karar: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen günde davacı vekili Avukat M. A. Y. ile davalı vekili Avukat K. O. geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:

Asıl ve birleşen dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan verim düşüklüğü zararı ile fazla imalat bedelinin, haksız verilen gecikme cezalarının iadesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Davalı yeterince süre uzatımı verildiğini, başkaca kusurları bulunmadığını belirterek davanın reddine savunmuştur. Mahkemece asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık 30.03.2005 tarihli kömür ocağında galeri tesisi inşaatı işine ilişkin sözleşmeden kaynaklanmıştır. Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir. Sözleşmenin 9. maddesinde Yapım İşleri Genel Şartname (YİGŞ) ekleri arasında sayılmıştır. Yine sözleşmenin 10.2.2. maddesinde gösterilen bölümlerin 30.06.2006 tarihinde, işin tümünün işyeri teslim tarihinden itibaren 1400 gün içinde tamamlanarak geçici kabule hazır hale getirilmesi, iş bedelinin KDV hariç 14.987.206,00 $ olduğu kararlaştırılmıştır. Eldeki davada idarenin proje değişikliğinden, sendikanın engellemesinden, basıncın düşmesinden kaynaklanan nedenlerle imalat süresinde gecikme olduğu belirtilerek haksız kesilen gecikme cezasının iadesi gerektiği gibi ekipman ve makinelerin yeterli verimde çalışmaması sonucu zarara uğradıklarından bahisle zararın karşılanması istenmektedir. Davalı idarenin sebebiyet verdiği gecikme nedeniyle süre uzatımı verilmiş ise de bu sürede de inşaat tamamlanmadığından gecikme cezası uygulanmıştır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, idarece verilen sürelerin yetersiz olduğu belirtilerek toplam 560 gün ek süre verilmesi gerektiği sonucuna varılmış, bu süre içinde verim kaybı zararı hesaplanmıştır. Oysa taraflar arasındaki sözleşmenin 15.2. maddesinde yüklenici fiyat farkı verilmeyeceği, ancak mücbir sebepler veya idarenin kusuru sonucu işin bitim tarihlerinin süre uzatımı verilmek suretiyle uzatılması halinde, belirtilen kararname esaslarında fiyat farkı ödeneceği kabul edilmiştir. Görülüyor ki sözleşmede işin uzaması halinde yüklenicinin muhtemel zararının fiyat farkı ödemek suretiyle karşılanması öngörülmüş ve taraflarca kabul edilmiştir. Mahkemece bu madde hükümleri gözetilmeden bilirkişinin görüşüyle bağlı kalınarak hüküm kurulması doğru değildir.

Davacının fazla imalattan kaynaklanan alacak istemine gelince; davada idare tarafından yapılması gerekirken bir kısım işlerin, işin devamı için davacı tarafından zorunlu olarak yapıldığı, beton naklinden 281.000,00 TL, şaft imalatından 105.000,00 TL, idarenin projedeki yönlendirme hatalarından kaynaklanan göçük maliyeti karşılığı 279.180,16 TL olmak üzere toplam 665.180,16 TL alacaktan şimdilik 30.000,00 TL’si talep edilmiş, 14.06.2011 tarihli celsedeki imzalı beyanında davacı, göçük düzeltme bedelinin ödenmemesine yönelik bilirkişi raporunu kabul etmiş ve buna göre karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece asıl davaya ilişkin hüküm kısmında, davacının bu beyanı gözetilmeden, davada tümü için istenen 30.000,00 TL’nin aynen kabulüne karar verilmesi de doğru olmamıştır.

Davacının gecikme cezalarına ilişkin istemine gelince; 17 nolu hakedişte 67.262,40 $ gecikme cezası kesilmiş, davacı yüklenici itirazi kayıtla imzalamıştır. Az yukarıda değinilen sözleşme eki Yapı İşleri Genel Şartnamesi’nin 40. maddesinde yüklenicinin ara hakedişlere itirazı olduğu takdirde, imzalaması gerekir. Şartname hükümleri HUMK’nın 287. madde hükmünce delil sözleşmesi niteliğinde olup mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Hakedişe bu şekilde itiraz bulunmadığında yüklenici bakımından kesinleşmiş kabul edilir. O halde kesinleşen hakedişte yer alan cezai şartın da iadesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.

Mahkemece yapılması gereken iş, konunun uzmanı sayılan yeniden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, sözleşmenin 15.2. maddesi uyarınca uzayan süre nedeniyle yüklenicinin fiyat farkından kaynaklanan alacağını hesaplatmak, varsa bu miktardan yapılan ödemelerin de düşürülmesiyle kalanı kabul etmek, ayrıca fazla imalattan göçük bedeline isabet eden kısma, davadaki talep de gözetilerek isabet edeni hesaplatarak bu miktarı reddetmek, yine 17 nolu hakedişten kesilen 67.262,40 $ gecikme cezasına yönelik davasının da reddine karar vermekten ibarettir. Bu hususlar üzerinde durulmadan, eksik inceleme ve hukuki değerlendirmede hataya düşülerek verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, 900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalıya verilmesine, fazla alınan temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 23.11.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)