Elektrik Mühür Bozma Suç Olmadığına Dair Ceza Genel Kurul Kararı

T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu

Esas No:2015/1121
Karar No:2016/111

Yargıtay Dairesi : 21. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza

Mühür bozma suçundan sanık …’un beraatine ilişkin, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.10.2013 gün ve 131-390 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 21. Ceza Dairesince 07.09.2015 gün ve 10849-2686 sayı ile;

 “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanlığının, Dairemize gönderdiği 04.12.2013 tarih ve 73001 sayılı cevabi yazısı uyarınca, suça konu mühürleme tutanağını düzenleyen … Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin, mühürleme tarihinden önce özelleştirildiği, bu nedenle özel hukuk tüzel kişisi olarak kamusal yetki kullanma hakkının bulunmaması nedeniyle, sanığa yüklenen ‘mühür bozma’ suçunun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı cihetle, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sonucu itibariyle doğru olan beraat hükmünün onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.10.2015 gün ve 15092 sayı ile;
“…Kanunun verdiği yetkiyle dağıtım sistemine bağlanmak isteyen veya bağlı olan tüketiciler ile yapılacak sözleşmelerde uygulanacak usul ve esasların belirlenmesi amacıyla, kanun koyucunun iradesine uygun şekilde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından çıkarılan Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği ve daha sonra çıkarılan Enerji Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği ile dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilere mühürleme yetkisi verilmiştir. 4628 sayılı Kanunla kurulmuş olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) gerek 4628 sayılı Kanunun 2, gerekse 6446 sayılı Kanunun 4. maddelerine dayanarak çıkardığı yönetmeliklerin verdiği yetkiye istinaden ilk tesiste mühürleme yapma yetkisi olan özel şirketin, bu mührün herhangi bir şekilde kaldırılması, kaçak elektrik enerjisi kullanılması, borcun ödenmemesi veya abonesiz elektrik enerjisi kullanılması gibi durumlarda da mühürleme yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim 13.07.2011 tarihinde Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 13/4. maddesinde yapılan değişiklikle ve daha sonra 08.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren Enerji Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin 4 ve 26/4. maddelerinde kaçak elektrik enerjisi kullanıldığının tespiti halinde, elektrik dağıtım işini üstlenen kurumlara elektriği keserek mühürleme yetkisinin açıkça verildiği sabit olup, bu yetkiye dayanılarak konulan mührün yetkili makam emriyle konulduğu ve bu mührün kaldırılmasının ise kamu güvenini zedeleyeceği, dolayısıyla da TCK’nun 203. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunu oluşturacağının kabulü zorunludur. Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilerin kanunla üstlendikleri bu işle ilgili olarak mühürleme yetkilerinin olmadığının kabulü, bu alanda bir otorite boşluğuna neden olacağı gibi, Devletin denetim ve gözetimi altında özel sektör eliyle yaptırdığı bu faaliyetten beklenen verimin elde edilememesi sonucunu doğuracaktır. Nitekim Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.12.2014 gün ve 2014/455 Esas, 2014/541 Karar sayılı kararı da bu yöndedir.
Bu nedenle sanık hakkında atılı suçun unsurlarının oluştuğu, hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği, beraat kararının onanmasının yerinde olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 21. Ceza Dairesince 09.11.2015 gün ve 13048-4791 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, katılan şirketin özelleştirilmesinden sonra kullandığı elektrik bedelini ödememesi nedeniyle şirket görevlileri tarafından konulan mühre rağmen kaçak elektrik kullandığı olayda; TCK’nun 203/1. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın evinde kullandığı elektriğin bedelini ödememesi nedeniyle katılan şirket görevlisince 30.11.2012 günü elektriğin kesilerek sayacın mühürlendiği, 25.12.2012 günü ise katılan şirket görevlilerince sanığın evinde yapılan kontrollerde; branşman hattından ek alarak sayaçtan geçirmeden elektrik kullandığının tespit edildiği, kaçak elektrik tespit tutanağının sanık tarafından da imzalandığı,
Sanık hakkında soruşturma başlamadan önce katılan şirketin zararını karşılaması nedeniyle karşılıksız yararlanma suçundan TCK’nun 168/5. maddesi uyarınca ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği,
Suç tarihinde Denizli’de elektrik dağıtım işinin katılan … Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından yapıldığı ve bu şirketin suç tarihinden önce 15.08.2008 tarihinde özelleştirildiği,
Sanığın aşamalarda; olay tarihinde maddi durumunun zayıf olması nedeniyle kaçak elektrik kullandığını ancak sayaca ve mühüre dokunmadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle “suçta ve cezada kanunîlik” ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddesinde, “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. maddesinde “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK’nun 2. maddesinde de;
“(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunîlik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun “açıkça” suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda “belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Suç ve yaptırımların ancak kanunla düzenlenebileceği, Anayasanın 7. maddesi gereğince ise yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, idare organlarınca kararname, tüzük, yönetmelik, karar, tebliğ ve sirküler gibi işlemlerle suç ve ceza konulamaz. Nitekim bu husus 5237 sayılı TCK’nun 2. maddesinin 2. fıkrasında “İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz” şeklinde açıkça belirtmiştir. Ayrıca Anayasanın suçta ve cezada kanunîlik ilkesine yer veren 38. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin 13. maddesi ve kanun hükmünde kararnamelerle hak ve özgürlükler alanında düzenleme yapılamayacağına ilişkin 91. maddesi de, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu açıklamalardan sonra 5237 sayılı TCK’nun 203. maddesinde düzenlenen “mühür bozma” suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Mühür bozma suçu 765 sayılı TCK’nun “Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlıklı üçüncü babının “Mühür Fekki ve Hükümetin Muhafazasında Bulunan Eşyayı Çalmak” başlıklı onuncu faslındaki 274. maddesinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK’nun “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” başlıklı dördüncü bölümünde “Mühür bozma” başlıklı 203. maddesinde; “Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Millete ve Devlete Karşı Suçlar 5237 sayılı Kanunun dördüncü kısmında, 247 ila 343. maddeleri arasında 8 bölüm halinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu 5237 sayılı TCK sistematiğinde “Mühür Bozma” suçunu Devlet otoritesine karşı işlenen suçlar bölümünde değil kamu güvenine karşı işlenen suçlar bölümünde düzenlemiştir. Nitekim mevzuat gereği konulan mührün kaldırılmasının kamu güvenini sarsacağı hususunda da şüphe bulunmamaktadır.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, madde, esasta bir şeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak üzere, kanunun veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuş mührün kaldırılmasını veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesini cezalandırmaktadır. Mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını sağlamaktır.
Mühür, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak ya da yetkili makamın emri gereğince konulmalıdır. Ancak yetkili makama mühürleme emri verme yetkisinin de yine kanunla verilmiş olması gerekmektedir.
Mühür koyma gerekliliği doğrudan kanundan kaynaklansa bile mührü koyma işlemi buna yetkili olan kişilerce yerine getirilmelidir.
Mühür bozma suçu, mührün kaldırılması veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile oluşmaktadır. Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluştuğundan, ayrıca bir zarar veya somut bir tehlikenin doğması gerekli görülmemiştir.
Suçun seçimlik hareketlerinden ilki, kanun veya yetkili makamın emri ile konulan mührün kaldırılmasıdır. Mührün kaldırılması fiili, mührün konulduğu eşya üzerinden sökülmesi ya da bozulması şeklinde işlenebilir.
Suçun oluşumu açısından diğer seçimlik hareket ise; mührün konuluş amacına aykırı davranılması olarak düzenlenmiştir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilmesinde, konulan mührün fiziken kaldırılması suçun oluşması açısından şart değildir. Örneğin, mührün bir faaliyetin engellenmesi için konulması halinde, mühür sökülmese bile faaliyete devam edilmesi durumunda suç oluşabilecektir.

Mühür bozma suçu yalnızca kasten işlenebilir; genel kast yeterli olup saik önemli değildir. Failin, mührün yetkili merci tarafından konulduğunu, bu mührün eşyanın varlığını koruma veya varlığını sürdürme amacını güttüğünü, yaptığı hareketin mührü sökmeye yönelik bulunduğunu bilmesi ve bu hareketi istemesi gerekir.
Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi ve mühür bozma suçuna ilişkin bu açıklamalardan sonra Türkiye’de elektrik dağıtım ve satış hizmetlerine ilişkin mevzuat ve özelleştirme sürecinin üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Türkiye’de elektrik üretimi, iletimi, dağıtım ve satış hizmetleri, daha önce bir kamu iktisadi teşebbüsü olan Türkiye Elektrik Kurumunca (TEK) gerçekleştirilirken, TEK, Bakanlar Kurulu’nun 12.08.1993 tarih ve 93/4789 sayılı kararı ile Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) adı altında iki ayrı iktisadi devlet teşekkülü olarak yeniden yapılandırılmış, 1994 yılında TEAŞ ve TEDAŞ tüzel kişiliğe kavuşturulmuştur. TEDAŞ, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 02.04.2004 tarih ve 2004/22 sayılı kararı ile özelleştirme programına alınmış, bölgesel elektrik dağıtım şirketleri oluşturulduktan sonra, elektrik dağıtım ve perakende satış şirketlerinin işletme hakkı hisse devri yoluyla dağıtım ve perakende satış lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişilerine devredilmiştir.
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 37. maddesinin (a) bendinde; “Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar özel hukuk hükümlerine tabi olup, bunlar hakkında varsa kendi kuruluş kanunları ile diğer kanunlarda yer alan bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz.” hükmü öngörülmüştür.
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun suç tarihinde yürürlükte bulunan halindeki 1. maddesinin 1. fıkrasında; “Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanmasıdır” şeklindeki düzenlemeyle kanunun amacı açıklanmış, 2. fıkrasında kanunun kapsamı belirlenmiş, 3. fıkrasında müşteri hizmetleri yönetmeliğinin; “Dağıtım ve perakende satış faaliyeti gösteren tüzel kişilerin görüşleri alınmak suretiyle TEDAŞ tarafından hazırlanarak dağıtım ve perakende satış lisansları hükümleri uyarınca dağıtım şirketleri, perakende satış şirketleri ile söz konusu şirketlerden hizmet alan tüm taraflara uygulanacak standart, usul ve esasları belirleyen kuralları,…” ifade edeceği belirtilmiş, “Elektrik Piyasası Faaliyetleri” başlıklı 2. maddesinin ikinci fıkrasında ise;
“(2) Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerle düzenlenir…” şeklindeki düzenlemeyle piyasada faaliyet gösterecek şirketlerin uymaları gereken usul ve esasların kanun ve yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş, 4. maddesi ile de kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve bu kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulacağı ifade edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından hazırlanan ve 25 Eylül 2002 tarih ve 24887 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı; dağıtım sistemine bağlanmak isteyen veya bağlı olan tüketiciler ile bu tüketicilere bağlantı anlaşması, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma kapsamında hizmet veren taraflara uygulanacak standart, usul ve esasların belirlenmesidir” şeklindeki düzenlemeyle yönetmeliğin amacı açıklanmış, 2. maddesinde; “Bu Yönetmelik; tüketicilere dağıtım seviyesindeki hizmetlerin, yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için;
a) Verimli ve kesintisiz hizmet sağlanmasına ilişkin olarak uyulması gereken hizmet kalitesi standartlarına,
b) Elektrik enerjisi tüketiminin tespiti ve tahakkuk ettirilmesine,
c) Tüketim amaçlı olarak elektrik enerjisi ve/veya kapasitenin rekabet ortamında temin edilebilmesi için uyulması gereken esas ve usullere,
d)Müşteri şikayetlerinin alınması, değerlendirilmesi ve müşterilerin bilgilendirilmesine yönelik esas ve usullere,
e) Müşterilerin hak ve yükümlülükleri ile müşteri zararlarının tazminine,
ilişkin hükümleri kapsar” şeklindeki düzenlemeyle de kapsamı tespit edilmiş, “Sisteme bağlantı yapılması” başlıklı 7. maddesinde “Bağlantı anlaşması yapmış olan gerçek veya tüzel kişinin müşteri olarak dağıtım sistemine bağlantısının yapılabilmesi için, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşmanın dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiye tevsik edilmesi gereklidir.
Sisteme bağlantı yapılmadan önce, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi tarafından;
a) İmar yerleşim alanında üç iş günü içerisinde,
b) İmar yerleşim alanı dışında ise beş iş günü içerisinde,
Müşterinin ölçü cihazları ve devrelerinin uygunluğu kontrol edilerek sayaç ve ölçü devrelerinin ilgili bölümleri mühürlenir ve sayaç okuması yapılarak tespit edilen ilk endeks değeri ve sisteme bağlantı yapılması hakkında tutanak düzenlenir” denilerek sisteme bağlantı yapılırken uyulması gereken usuller düzenlenmiştir. “Kaçak elektrik enerjisi tüketimi” başlıklı 13. maddesinin 3. fıkrası; “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde iken 13.07.2011 tarihinde “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde değiştirilerek kaçak elektrik kullandığı tespit edilen gerçek ve tüzel kişilerin elektriğinin kesilerek mühürleneceği hüküm altına alınmıştır.
30.03.2013 gün ve 28603 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun 30. maddesiyle 4628 sayılı Kanunun başlığı “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” şeklinde, 1. maddesi de madde başlığı ile birlikte; “Amaç ve tanımlar; Bu Kanunun amacı; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun teşkilat, görev, yetki ve sorumluluğu ile personelinin özlük işlerine ilişkin esasları düzenlemektir” biçiminde değiştirilmiştir. Bu kanunun amacı 1. maddesinde; “Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanması” olarak açıklanmış, kanunun kapsamı 2. maddesinde; “Bu Kanun; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan veya perakende satışı, ithalat ve ihracatı, piyasa işletimi ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini kapsar” şeklinde belirlenmiş, “Elektrik Piyasası Faaliyetleri” başlıklı 4. maddesinin 2. fıkrasında da “Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir” hükmüne yer verilmiştir.
6446 sayılı Kanuna dayanılarak çıkarılan, 08.05.2014 gün ve 28994 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinin 1. maddesinde yönetmeliğin amacı; “Bu Yönetmeliğin amacı; perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma kapsamında hizmet alan veya veren taraflara uygulanacak standart, usul ve esasların belirlenmesidir” şeklinde gösterilmiş, 2. maddesinde kapsam; “(1) Bu Yönetmelik; tüketicilere hizmetlerin yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için;
a) Verimli ve kesintisiz hizmet sağlanmasına ilişkin olarak uyulması gereken hizmet kalitesi standartlarına,
b) Elektrik enerjisi tüketiminin tespiti ve fatura edilmesine,
c) Kaçak ve usulsüz elektrik enerjisi kullanımının tespiti ve bu kapsamda yapılacak iş ve işlemlere,
ç) Perakende satış sözleşmesinin içeriği ile imzalanmasına,
d) Tüketici şikâyetlerinin yapılması, bu şikâyetlerin değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması ile tüketicilerin bilgilendirilmesine yönelik usul ve esaslara,
e) Tüketicilerin hak ve yükümlülükleri ile tüketici zararlarının tazminine,
f) Serbest tüketicilerin hak ve yükümlülüklerine,
g) Güvence bedellerine ilişkin usul ve esaslara,
ilişkin hükümleri kapsar” biçiminde gösterilmiş, 4. maddesinde mühürleme; “Sayaç ve ölçü devresi elemanlarına dışarıdan yapılacak müdahaleyi önlemek amacıyla lisans sahibi tüzel kişiler tarafından ilk enerji verme, sayaç ve ölçü devresi elemanlarını kontrol ve durumunu tespit etme, enerji kesme ve açma gibi işlemler yapıldıktan sonra mühür ile ölçü düzeneğini muhafaza altına alma ya da aldırma yöntemi” olarak tanımlanmış, “Kaçak elektrik enerjisi tüketimi” başlıklı 26. maddesinin 4. fıkrasında; “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek sayacı mühürler ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” hükmü getirilmiş, 32. maddesine göre tüketicinin “Sayaç ve ölçü devreleri mühürsüz olduğu halde ilgili tüzel kişilere haber vermeden elektrik enerjisi tüketmesi” halinde usulsüz elektrik enerjisi tüketmiş sayılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere dağıtım lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişilerine elektrik dağıtım ve satış faaliyeti kapsamında mühürleme yapmaya ilişkin olarak kanunla verilmiş herhangi bir yetki bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, katılan … Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin özelleştirilmesinden sonra evinde kullandığı elektrik bedelini ödememesi nedeniyle şirket görevlileri tarafından sayaca konulan mühre rağmen kaçak elektrik kullandığı olayda; mühür bozma suçunun oluşabilmesi için mühürleme yetkisinin kanunla verilmesi zorunlu olup mühürlemeyi yapan şirkete kanunla böyle bir yetki verilmediğinden mühür bozma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanığın beraatine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve ondört Genel Kurul Üyesi; “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,