Yazılar

Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2008/12-656
K. 2008/638
T. 22.10.2008

• BOŞANMA İLAMI ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

• KESİN HÜKÜM ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Bu Alacaklar İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

• İLAMIN KISMEN KESİNLEŞMESİ ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

2004/m. 36
1086/m. 443, Geç.3

ÖZET : İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir. Aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar kesinleşmeden icra edilemez. Kural olarak boşanma ilamı ile birlikte hükmedilen maddi ve manevi tazminat, boşanma kararının eklentisi olması sebebiyle boşanma ilamı kesinleşmeden icraya verilemez. Ancak boşanma yönünden kesinleşen karardaki maddi ve manevi tazminat alacakları için kesinleşme koşulu aranmaksızın icra takibi yapılabilir. Dosya kapsamından, boşanma hükmünün kesinleştiği, ancak boşanmaya bağlı olarak hükmedilen alacakların kesinleşmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda maddi ve manevi tazminata ilişkin alacaklar için kesinleşmeden icra takibi yapılabilir. Açıklanan nedenlerle, borçlunun şikayetinin reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki şikayet davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manisa 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nce şikayetin kabulüne dair verilen 11.02.2008 gün ve 2008/59-57 sayılı kararın incelenmesi karşı taraf/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2008 gün ve 2008/7485-10219 sayılı ilamı ile;

( … Kural olarak boşanma ekinde verilen maddi-manevi tazminat HUMK’nun 443. maddesi gereğince kesinleşmeden takibe konulamaz. Ancak, boşanmaya ilişkin hükmün kesinleşmesi halinde tazminata ilişkin hükmedilen alacağın tahsili için kesinleşme aranmaz. Keza tedbir niteliğinde verilen nafakanın da tahsili için kesinleşmesi gerekmez. Mahkemece açıklanan nedenlerle istemin reddi yerine kabulü isabetsizdir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir.

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine ilamlı takibe girişilerek, boşanma bölümü kesinleşen ilama dayanılarak ilamda yer alan 10.000,00.- YTL maddi ve 5.000,00..YTL manevi tazminat taleplerini içerecek şekilde, ancak bu kalemler açıklanmadan 15.000,00.- YTL asıl alacak ve 112,50.- YTL işlemiş faizi, 900,00.- YTL ilam vekalet ücreti, 162,40.- YTL yargılama gideri ve 2,00.- YTL bakiye karar harcı ve 8,00.YTL posta pulundan oluşan masrafları ile birlikte toplam 16.184,90.-YTL alacağın icra gideri, icra ücreti vekaleti, takip tarihinden başlayacak yasal faizi ile ve Perihan için her ay işleyecek aylık 100,00.-YTL yoksulluk nafakası ve küçük Nida için her ay işleyecek 100,00.- YTL iştirak nafakası ile birlikte tahsili istenmiştir.

Eldeki şikayet ile, kararın boşanma davası yönünden kesinleştiği, ancak maddi ve manevi tazminata ilişkin hükmün kesinleşmediği ve temyiz edildiği, dayanak mahkeme kararında maddi ve manevi tazminatın, kararın kesinleşmesinden sonra yasal faizi ile birlikte tahsili gerektiği yolunda hüküm bulunduğu, buna rağmen karar kesinleşmeden icraya konulduğu, bu bakımdan yapılan takibin iptaline karar verilmesi gerektiğinden takibin iptali talep edilmiştir.

Mahkemece “İlama aykırı takip yapıldığı yönündeki şikayetin kabulü ile, Manisa 2. İcra Müdürlüğü’nün 2008/879 esas sayılı dosyasında borçlu Recep hakkında yapılan ilamlı icra takibinin iptaline “karar verilmiştir.

Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyizi üzerine özel dairece karar, “Boşanmaya ilişkin hükmün kesinleşmesi halinde tazminata ilişkin hükmedilen alacağın tahsili için kesinleşme aranmayacağı, keza tedbir niteliğinde verilen nafakanın da tahsili için kesinleşmesi gerekmediği, mahkemece açıklanan nedenlerle şikayetin reddi yerine kabulünün isabetsiz olduğu” gerekçesiyle, bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize karşı taraf/alacaklı vekili getirmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takip dayanağı ilamın boşanmaya ilişkin bölümünün kesinleşmiş olması karşısında, ilamda yer alan, ancak kesinleşmeyen maddi ve manevi tazminat ile tedbir nafakası vs kalemlerin kesinleşmeleri beklenmeden tahsilinin istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesinin ortaya konulmasında yarar vardır. Anılan maddede:

“Temyizi dava icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız çıktığı takdirde mahkümunbihi eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkumunbih olan nukut ve eşyayı bir mevkii resmiye depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlaki haczedilmiş olmak şartiyle mahkeme temyiz talep üzerine müstacelen icranın tehirine karar verebilir ( ilgili madde İİK m. 36 ).

Müstedi Devlet ise veya müzahereti adliyeye ( m. 465-472 ) nail olup da davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bila teminat icranın tehirine karar verilebilir.

Nafaka hükümleri müstesnadır.

Gayrimenkule ve buna müteallik ayni haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler kat’iyet kesbetmedikçe icra olunamaz.

Hükmün kesinleştiği ilamın altına veya arkasına yazılıp, tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hakimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir” hükmü yer almaktadır.

Görülmektedir ki, kural olarak boşanma ilamı ile birlikte hükmedilen maddi ve manevi tazminatın boşanma kararının eklentisi olması nedeniyle boşanma ilamı kesinleşmeden takibe konu edilmesi, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesi karşısında mümkün değildir.

Boşanma kararının kesinleşmesi halinde ise bu ilamla birlikte hükmedilmiş olsa bile kesinleşmeyen maddi ve manevi tazminata ilişkin hükmün, takibe konu edilmesi olanaklıdır. Yine, tedbir niteliğinde hükmedilen nafakanın da takibe konu edilmesinde buna ilişkin hükmün kesinleşmesi aranmaz.

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 28.02.2001 gün ve 2001/12-206 Esas, 2001/217 Karar sayılı ilamında da vurgulanmıştır

Somut olayda; Manisa 1. Aile Mahkemesi’nin 2006/1001 Esas, 2007/567 Karar sayılı kararı boşanma yönünden kesinleşmiş; hükmün diğer kalemleri yönünden ise, temyiz edilerek 22.01.2008 tarihinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne gönderilmiş olmakla karar takip tarihinde tazminatlar yönünden kesinleşmemiştir.

Görüldüğü üzere, kesinleşmeden icra olunamayacağı belirgin olan boşanma hükmü kesinleşmiş; bu hükme bağlı olarak hükmedilen ancak temyize konu edilmekle kesinleşmemiş olan diğer alacak kalemleri ise, boşanma hükmünün kesinleşmesi ile birlikte, kesinleşip kesinleşmediklerine bakılmaksızın takibe konulabilir hale gelmiştir.

Bu durum karşısında, mahkemece Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle şikayetin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.10.2008 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Velayetin Değiştirilmesi Davasında Her Aşamada Tanık Dinletilebileceği

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-1887 
KARAR NO : 2017/1196

Taraflar arasındaki “velayetin değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mersin 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.07.2013 gün ve 2012/827 E., 2013/549 K. sayılı kararının davalı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 04.03.2014 gün ve 2013/19997 E., 2014/4696 K. sayılı kararı ile:

“…Davacı, boşanma kararı ile velayeti davalı anneye verilen müşterek çocuk 2003 doğumlu Damla’nın velayetinin davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir. Davalı cevap dilekçesinde davanın reddini talep etmiş, tanık deliline dayanmış ancak tanık ismi bildirmemiştir. Mahkemece dosya üzerinden ön inceleme yapılmış, tahkikata geçilmiş, davalının tanık dinletme talebinin tahkikat duruşması olarak görülen 1. celseye kadar isimleri bildirmediğinden ve duruşmada hazır da edilmediğinden bahisle reddine karar verilerek dava sonuçlandırılmıştır. Velayetin değiştirilmesi isteği bir “çekişmesiz yargı” işidir (HMK.md.382/2/b-13). Çekişmesiz yargı işlerinde aksine hüküm bulunmadıkça re’sen araştırma ilkesi geçerlidir (HMK.md.385/2). Bu nedenle mahkeme re’sen delile başvurulabileceği gibi, taraf da delil gösterebilir. Velayetin aynı zamanda kamu düzeniyle ilgili olması ve çocuğun üstün yararının hakim tarafından resen nazara alınması zorunluluğu karşısında; mahkemece davalı tarafa tanık isimlerini bildirmesi ve gerekli avansı yatırması için süre verilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucu uyarınca velayet düzenlemesi yapılması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava velayetin değiştirilmesi istemine ilişkindir.

Davacı baba davalı ile boşandıklarını ve velayetin anneye verildiğini, davalı annenin velayet görevini kötüye kullandığını, sosyal güvencesi bulunmadığını, evden sabah erken çıkıp akşamları geç gelmesi nedeniyle çocukla ilgilenmediğini, çocuğun tüm bakımını kendisinin yaptığını, çocuğun da baba yanında kalmak istediğini belirterek velayetin anneden alınıp babaya verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili velayet anneye verildikten sonraki aşamada davacının çocuğun gereksinimlerini karşılayamayacak durumda olması nedeniyle çocuğun baba yanında kalmaya başladığını, çocuğa karşı davacının eşi tarafından iyi davranılmaması ve davacının da çocuğu istememesi üzerine, okulların kapanmasından sonra Haziran 2012 ayı sonunda baba tarafından çocuğun teslim edildiğini, nafaka ödememek için bu davanın açıldığını, babanın çocuğu kışkırttığını belirterek gerçek dışı beyanlarla açılan bu davanın reddini istemiştir.

Mahkemece müşterek çocuğun resmi velayetinin davalı annede olmasına rağmen çocuğun taraflar arasındaki mutabakat uyarınca 22.10.2010 tarihinde annesi tarafından davacı babaya teslim edildiği, daha sonra 2012 yılı içerisinde çocuğun yeniden anne yanına alındığı, bir süre anne yanında kaldıktan sonra çocuğun yeniden baba yanına bırakıldığı ve halen çocuğun baba yanında kaldığı, uzman raporlarında çocuğun baba yanında mutlu olduğunun ve velayetinin anneden alınarak babasına verilmesinin uygun olduğunun belirtildiği, çocuğun mahkeme huzurunda da babası ile birlikte kalmak istediğini ifade ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 318. maddesindeki basit yargılamaya ilişkin açık hüküm karşısında davalı vekilinin süresinde cevap dilekçesi ile birlikte ayrıntılı delil listesi ibraz etmediği ve ön inceleme tensip tutanağının tebliğinden sonraki aşamada da ilk celseye kadarki süre zarfında herhangi bir tanık ismi bildirmediği ve dinletmek üzere de herhangi bir tanığı hazır etmediği, dosya kapsamı itibariyle tanık beyanlarının dosyaya herhangi bir yenilik katmayacağı ve etkisi olmayacağı, resen de tanık dinlenmesine gerek olmadığına kanaat getirildiği belirtilerek önceki gerekçelerle davanın kabulüne dair hükümde direnilmiştir.

Direnme hükmü davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, velayetin değiştirilmesine konu davada cevap dilekçesinde tanık deliline dayanan davalının tanık isimlerini tahkikat duruşmasında bildirmesi üzerine tanık dinletme talebinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

HMK’nın 382. maddesinin birinci fıkrasında çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu önce genel çerçevesi belirlenerek, daha sonra da mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir. Velayetin değiştirilmesi isteği de Kanunun sözü edilen maddesinde bir “çekişmesiz yargı” işi olarak düzenlenmiştir. Aynı Kanunun 385. maddesinin ikinci fıkrasında ise “çekişmesiz yargı işlerinde aksine hüküm bulunmadıkça re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu” düzenlemesine yer verilmiştir.

Bu genel açıklamadan sonra bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunu (TMK) uyarınca velayet çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar. Aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.

Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Öte yandan ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.

Velayet, kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur.

Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.5.2001 gün ve 2001/2-430 E., 2001/432 K sayılı kararında da velayetin düzenlenmesinin kamu düzenine ilişkin olduğu, usuli kazanılmış hak ilkesinin istisnasını oluşturduğu benimsenerek aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında velayetin kamu düzeni ile ilgili olması ve çocuğun üstün yararı da dikkate alındığında değişen şartlara göre her zaman yeniden değerlendirilmesi ve yargılamanın her aşamasında ileri sürülen hususların nazara alınması mümkündür. Bu durumda somut olayda, mahkemece tahkikat duruşması olarak görülen birinci celseye kadar tanık isimlerinin bildirilmemesi ve duruşmada da hazır edilmemesi gerekçesiyle davalının tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, Özel Daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz ilam harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Eşine Fiziksel Şiddet Uygulayan Kocanın Eşit Kusurlu Sayılamayacağı

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/2-1573 
KARAR NO : 2017/1195

Taraflar arasındaki karşılıklı “boşanma” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda Eskişehir 3. Aile Mahkemesince “her iki boşanma davasının kabulüne” dair verilen 14/03/2013 gün ve 2012/597 E. 2013/208 K. sayılı kararının taraf vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20/11/2013 gün ve 2013/13313 E., 2013/27024 K. sayılı kararı ile:

(…1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı (koca)’nın tüm, davacı-davalı (kadın)’ın ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmasına karar verilmiş ise de; yapılan tahkikat ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı, onu müşterek konuttan kovup, konutun anahtarını değiştirdiği ve onu aşağıladığı; buna karşılık davacı-davalı kadının ise birlik görevlerini yerine getirmekten kaçındığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu olaylara göre boşanmaya ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-davacı kocanın, davacı-davalı kadına göre daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Hal böyleyken tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davacı-davalı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru bulunmamıştır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı- karşı davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı-karşı davalı vekili eve sabaha karşı geldiğini, müvekkiline karşı müessir fiilde bulunduğunu, hakaret ve tehdit ettiğini, çocuğa da cebir ve şiddet uyguladığını, gördüğü şiddetin ve çektiği üzüntünün etkisiyle müşterek çocuğun beyninde kanser tümörü oluştuğunu, davalının çocuğun hastalığı için yapılması gerekenlere de ilgisiz kaldığını, müvekkilinin yaklaşık 5 aydır annesinin yanında kaldığını, davalının da müşterek evin kapı kilitlerini değiştirdiğini ileri sürerek boşanma kararı verilmesini, lehine 3.000,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakası ile 100.000,00 TL manevi, 50.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı–karşı davacı vekili iddiaların yersiz olduğunu, kaldı ki affa uğradığını, çocuk Sezen’e 8 Mart 2011 tarihinde beyin sapı tümörü teşhisi konulduğunu, çocuğun tedavisiyle ilgilendiğini, esasen davacının tedaviye ilgisiz kaldığını ve 2012 yılının Mayıs ayı başında Sezen’i de bırakıp annesinin yanına giderek evi terk ettiğini belirterek davacı – karşı davalı tarafından açılan boşanma davasının reddine, karşı boşanma davasının kabulüne karar verilmesini, 27.02.2013 tarihli dilekçe ile de 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece evliliğin başından itibaren kadının zaman zaman şiddete maruz kaldığı, buna karşın kadının da evinin temizliğine yeterli özeni göstermeyerek evinin bakımını ihmal ettiği, davacı–karşı davalı kadının annesinin sözü üzerine evi terk ettikten sonra davalı–karşı davacı erkeğin de kapı kilidini değiştirdiği, taraflar arasında evlilik birliği içerisinde olması gereken sevgi ve saygının ortadan kalktığı, çocukların vefatı ile de aralarındaki bağların koptuğu gerekçesiyle iki tarafta geçimsiz ve ortak kusurlu kabul edildiğinden tarafların boşanmalarına, davacı–karşı davalı kadın yararına yoksulluk nafakası takdirine, tarafların ortak kusurlu olmaları nedeniyle tarafların tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş, karar davacı–karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı–karşı davalı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK 174/1,2 m.) hükmedilmesi gerekip gerekmediği noktasındadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı–karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.