İflas Ertelemesi Davasında Verilen İhtiyati Tedbir Kararı Gereğince Takibin Durdurulması Ve Takibe Konu Araçlar Üzerindeki Yakalamanın Kaldırılmasına Bir Yıllık Faizlerin Borçlu Tarafından Teminatlandırması Halinde Yakalamaların Kaldırılmasına Karar Verilebileceği

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/22578
KARAR NO : 2016/25749

Alacaklı tarafından TAŞINIR REHNİNİN PARAYA ÇEVRİLMESİ yolu ile ilamsız takip başlatıldığı, örnek 8 ödeme emrinin tebliğinden itibaren borçlunun, süresinde icra müdürlüğüne başvurarak açmış olduğu İFLAS ERTELEMESİ davasında verilen ihtiyati tedbir kararı gereğince takibin durdurulması ve takibe konu araçlar üzerindeki yakalamanın kaldırılmasını talep ettiği; müdürlükçe İFLAS ERTELEME DOSYASINDA YAPILAN KIYMET TAKTİRİNDE REHİNLİ ARAÇLARIN SATIŞ BEDELİNİN DOSYA BORCUNU KARŞILAMAYACAĞININ ANLAŞILMASI ve iflas erteleme kararında yer verilen İİK’nun 179/b maddesindeki sınırlamaların dikkate alınması hususu gereğince BİR YILLIK FAİZLERİN BORÇLU TARAFINDAN TEMİNATLANDIRMASI HALİNDE YAKALAMALARIN KALDIRILMASINA ve talebin reddine karar verildiği, borçlunun müdürlük kararının iptali için icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece ihtiyati tedbir kararında faizlerin teminatlandırılmasına ilişkin bir hüküm bulunmadığı ve İİK.nun 179/b-2. maddesi uyarınca faizlerin teminatlandırılmasının iflasın ertelenmesi kararı üzerine söz konusu olacağı gerekçeleriyle istemin kabulü ile icra müdürlüğü işleminin iptaline karar verildiği anlaşılmıştır.
Buna göre yukarıdaki açıklamalar ışığında, anılan ihtiyati tedbir kararında İİK’nun 179/b maddesindeki sınırlamaların dikkate alınacağı ibarelerine yer verildiği, aynı maddenin 2. fıkrası son cümlesinin de madde kapsamına dahil olduğu ve ilgili cümlenin iflasın ertelemesi kararından önceki süreçte de uygulanacağı kanun metninden açıkça anlaşılmakla icra müdürlüğünce verilen ret kararında yasaya aykırılık yoktur.
O halde mahkemece borçlunun isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2008/12-656
K. 2008/638
T. 22.10.2008

• BOŞANMA İLAMI ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

• KESİN HÜKÜM ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Bu Alacaklar İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

• İLAMIN KISMEN KESİNLEŞMESİ ( Boşanma Yönünden Kesinleşen Karardaki Maddi ve Manevi Tazminat Alacakları İçin Kesinleşme Koşulu Aranmaksızın İcra Takibi Yapılabileceği )

2004/m. 36
1086/m. 443, Geç.3

ÖZET : İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir. Aile ve şahsın hukukuna ilişkin ilamlar kesinleşmeden icra edilemez. Kural olarak boşanma ilamı ile birlikte hükmedilen maddi ve manevi tazminat, boşanma kararının eklentisi olması sebebiyle boşanma ilamı kesinleşmeden icraya verilemez. Ancak boşanma yönünden kesinleşen karardaki maddi ve manevi tazminat alacakları için kesinleşme koşulu aranmaksızın icra takibi yapılabilir. Dosya kapsamından, boşanma hükmünün kesinleştiği, ancak boşanmaya bağlı olarak hükmedilen alacakların kesinleşmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda maddi ve manevi tazminata ilişkin alacaklar için kesinleşmeden icra takibi yapılabilir. Açıklanan nedenlerle, borçlunun şikayetinin reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki şikayet davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manisa 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nce şikayetin kabulüne dair verilen 11.02.2008 gün ve 2008/59-57 sayılı kararın incelenmesi karşı taraf/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2008 gün ve 2008/7485-10219 sayılı ilamı ile;

( … Kural olarak boşanma ekinde verilen maddi-manevi tazminat HUMK’nun 443. maddesi gereğince kesinleşmeden takibe konulamaz. Ancak, boşanmaya ilişkin hükmün kesinleşmesi halinde tazminata ilişkin hükmedilen alacağın tahsili için kesinleşme aranmaz. Keza tedbir niteliğinde verilen nafakanın da tahsili için kesinleşmesi gerekmez. Mahkemece açıklanan nedenlerle istemin reddi yerine kabulü isabetsizdir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir.

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine ilamlı takibe girişilerek, boşanma bölümü kesinleşen ilama dayanılarak ilamda yer alan 10.000,00.- YTL maddi ve 5.000,00..YTL manevi tazminat taleplerini içerecek şekilde, ancak bu kalemler açıklanmadan 15.000,00.- YTL asıl alacak ve 112,50.- YTL işlemiş faizi, 900,00.- YTL ilam vekalet ücreti, 162,40.- YTL yargılama gideri ve 2,00.- YTL bakiye karar harcı ve 8,00.YTL posta pulundan oluşan masrafları ile birlikte toplam 16.184,90.-YTL alacağın icra gideri, icra ücreti vekaleti, takip tarihinden başlayacak yasal faizi ile ve Perihan için her ay işleyecek aylık 100,00.-YTL yoksulluk nafakası ve küçük Nida için her ay işleyecek 100,00.- YTL iştirak nafakası ile birlikte tahsili istenmiştir.

Eldeki şikayet ile, kararın boşanma davası yönünden kesinleştiği, ancak maddi ve manevi tazminata ilişkin hükmün kesinleşmediği ve temyiz edildiği, dayanak mahkeme kararında maddi ve manevi tazminatın, kararın kesinleşmesinden sonra yasal faizi ile birlikte tahsili gerektiği yolunda hüküm bulunduğu, buna rağmen karar kesinleşmeden icraya konulduğu, bu bakımdan yapılan takibin iptaline karar verilmesi gerektiğinden takibin iptali talep edilmiştir.

Mahkemece “İlama aykırı takip yapıldığı yönündeki şikayetin kabulü ile, Manisa 2. İcra Müdürlüğü’nün 2008/879 esas sayılı dosyasında borçlu Recep hakkında yapılan ilamlı icra takibinin iptaline “karar verilmiştir.

Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyizi üzerine özel dairece karar, “Boşanmaya ilişkin hükmün kesinleşmesi halinde tazminata ilişkin hükmedilen alacağın tahsili için kesinleşme aranmayacağı, keza tedbir niteliğinde verilen nafakanın da tahsili için kesinleşmesi gerekmediği, mahkemece açıklanan nedenlerle şikayetin reddi yerine kabulünün isabetsiz olduğu” gerekçesiyle, bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize karşı taraf/alacaklı vekili getirmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takip dayanağı ilamın boşanmaya ilişkin bölümünün kesinleşmiş olması karşısında, ilamda yer alan, ancak kesinleşmeyen maddi ve manevi tazminat ile tedbir nafakası vs kalemlerin kesinleşmeleri beklenmeden tahsilinin istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesinin ortaya konulmasında yarar vardır. Anılan maddede:

“Temyizi dava icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız çıktığı takdirde mahkümunbihi eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkumunbih olan nukut ve eşyayı bir mevkii resmiye depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlaki haczedilmiş olmak şartiyle mahkeme temyiz talep üzerine müstacelen icranın tehirine karar verebilir ( ilgili madde İİK m. 36 ).

Müstedi Devlet ise veya müzahereti adliyeye ( m. 465-472 ) nail olup da davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bila teminat icranın tehirine karar verilebilir.

Nafaka hükümleri müstesnadır.

Gayrimenkule ve buna müteallik ayni haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler kat’iyet kesbetmedikçe icra olunamaz.

Hükmün kesinleştiği ilamın altına veya arkasına yazılıp, tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hakimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir” hükmü yer almaktadır.

Görülmektedir ki, kural olarak boşanma ilamı ile birlikte hükmedilen maddi ve manevi tazminatın boşanma kararının eklentisi olması nedeniyle boşanma ilamı kesinleşmeden takibe konu edilmesi, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443. maddesi karşısında mümkün değildir.

Boşanma kararının kesinleşmesi halinde ise bu ilamla birlikte hükmedilmiş olsa bile kesinleşmeyen maddi ve manevi tazminata ilişkin hükmün, takibe konu edilmesi olanaklıdır. Yine, tedbir niteliğinde hükmedilen nafakanın da takibe konu edilmesinde buna ilişkin hükmün kesinleşmesi aranmaz.

Nitekim, aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 28.02.2001 gün ve 2001/12-206 Esas, 2001/217 Karar sayılı ilamında da vurgulanmıştır

Somut olayda; Manisa 1. Aile Mahkemesi’nin 2006/1001 Esas, 2007/567 Karar sayılı kararı boşanma yönünden kesinleşmiş; hükmün diğer kalemleri yönünden ise, temyiz edilerek 22.01.2008 tarihinde Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne gönderilmiş olmakla karar takip tarihinde tazminatlar yönünden kesinleşmemiştir.

Görüldüğü üzere, kesinleşmeden icra olunamayacağı belirgin olan boşanma hükmü kesinleşmiş; bu hükme bağlı olarak hükmedilen ancak temyize konu edilmekle kesinleşmemiş olan diğer alacak kalemleri ise, boşanma hükmünün kesinleşmesi ile birlikte, kesinleşip kesinleşmediklerine bakılmaksızın takibe konulabilir hale gelmiştir.

Bu durum karşısında, mahkemece Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle şikayetin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.10.2008 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Yabancı Ülke Vatandaşının Türkiye’de ki Avukata Vekalet Verme Usulü

Yabancı kişilerin Türkiyedeki avukata vekalet vermesi mümkün müdür ?

Yabancı kişilerin Türkiyedeki avukata vekalet vermesi mümkün müdür ? sorusunun cevabı evet olmakla birlikte uygulamada çok rastlanmayan bu durum genellikle Türk vatandaşı olmayan kişilerinde Türkiye’ de dava açması gerektiği hallerde karşımıza çıkmaktadır.  Kural olarak ; yabancı bir ülkede, o ülkenin yetkili makamı tarafından doğrudan düzenlenen veya tasdik edilen senetler, o yabancı ülkedeki Türk Konsolos veya siyasi memurlarınca onaylanmış olmadıkça, bu senetlerin Türkiye`de resmi senet olarak kabulü mümkün değildir. Türk Konsolos veya siyasi memurları tarafından onaylanmamış olması, o senedin geçerliliğini hiç bir zaman etkilemez. Sadece isbat kuvvetine etkili olur. Resmi senet olarak nitelendirilemez. Resmi senedin sağladığı , ispat imkanlarından yoksun olur ( HUMK.m.296 ve Noterlik Kanunu m.195 ). Nitekim, MÖHUK.`nun 6. maddesiyle de özet olarak, yabancı otoritenin düzenlediği senetlerin de şeklen geçerli olduğu, ancak Türkiye`de ispat kuvveti bakımından Türk Kanunlarına tabi olduğu açıklanmıştır. Türk vatandaşı olmayan bir kimsenin de Türkiye’ de bir avukata vekalet çıkarıp Türkiye’ de dava açması mümkündür. Peki yabancı kişilerin Türkiye’ deki avukata vekalet vermesi hususunda yapılması gerekenler nelerdir ?

Türk vatandaşı olmayan ve yurtdışında yaşayan yabancı bir kişinin Türk avukata vekalet çıkarması için çeşitli yöntemler bulunmaktadır, Biz kısaca iki tanesinden bahsedeceğiz;

İlk yöntem;

Türk vatandaşı olmayan ve yurtdışında yaşayan kişinin yeminli tercüman eşliğinde Türk konsolosluğuna gidip doğrudan Türkçe vekalet çıkarması

İkinci yöntem;

a- Türk vatandaşı olmayan ve yurtdışında yaşayan kişinin yaşadığı ülkedeki notere gidip Türkiye’deki avukata  vekalet çıkartması
b- Bu vekaletnameye mutlaka Apostille şerhi alması
c- Bu vekaletnameyi Türkiye’ deki noter ya da bulunduğu ülkedeki Türkiye konsolosluğu aracılığı ile Türkçeye tercüme ettirmesi
d- Hazırlanan Türkçe tercüme edilmiş vekaletnameyi Türkiye konsolosluğuna götürüp tercüme tastiğine tabi tutmak

Not:  (Yukarıda bahsi geçen yöntemler vekalet çıkarılacak ülkenin Lahey sözleşmesine taraf ülkelerde uygulanabilir olup, ülkenin Lahey sözleşmesine üye olmaması halinde prosedür farklılık gösterebilmektedir.

Yurtdışında yaşayan Türklerin ve Yabancı Uyrukluların Avukata vekalet vermesi

Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları Türkiye Konsolosluklarında kendi adlarına genel ya da özel vekâletname düzenletebilirler. Konsolosluğun bulunmadığı ülkelerde, yaşanılan ülkenin yetkili noterleri tarafından düzenlenen vekaletname konsoloslukça veya yetkili ülke makamları tarafından tasdik edilmezse, geçerli kabul edilse de kullanımı mümkün olmayacaktır.

Yabancı uyruklu kişiler ise kimlik belgeleriyle birlikte bulundukları ülkede bulunan Türk Konsolosluğu aracılığı ile vekaletname çıkarıp çıkartmayacaklarını kontrol etmelidirler. Örnek olarak Almanya’da bulunan Türk Konsolosluğunda yabancı uyruklu kişiler için vekaletname düzenleme işlemi yapılmamaktadır. Bu sebeple o ülkedeki avukatlar aracılığı ile vekaletname düzenlenip apostil düzenlenerek Türk Konsolosluğunca onaylanması gerekmektedir. Vekaletname onaylandıktan sonra ister Türkiye’ de isterse konsoloslukça tercümesi yaptırılabilir. 

Tarım Bağkur Hizmet Tespit Davasında Dikkat Edilecek Hususlar

T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2015/3341
Karar No:2017/1079
K. Tarihi:

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki “Tarım Bağ-Kur sigortalılık süresinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla 1. Asliye Hukuk (İş Mahkemesi sıfatıyla) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.06.2013 gün ve 2011/1101 E.-2013/937 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 25.11.2014 gün ve 2013/17792 E., 2014/24778 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, Tarım Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti ile 6111 sayılı Kanunun yapılandırmaya ilişkin hükümlerinden yararlandırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7. maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanunun 2, 3, 6, 9 ve 10. maddeleridir.
2926 sayılı Kanunun 2. maddesinde, Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 3. maddesinin (b) bendinde “Tarımsal faaliyette bulunanlar: kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar” olarak tanımlanmış, 5. maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, 6. maddesinde ise, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir gün önce, sigortalılıklarının sona ereceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca aynı Kanunun 9. maddesi Kuruma re’sen tescil yükümlülüğü yüklemiştir.
Anılan Kanunun 10. maddesine göre ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin T.Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir.
Bilindiği gibi 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile de, 743 sayılı mülga Medeni Kanunun 152. maddesinde düzenlenen aile reisliği kavramı kaldırılmış, 2926 sayılı Kanunun aile reisliği kavramını içeren 2. maddesi 24.07.2003 gün ile 4956 sayılı Kanunun 48. maddesi ile Medeni Kanundaki düzenlemeye paralel olarak değiştirilmiştir.
Tarım Bağ-Kur sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanunda, bildirimsiz kalan sigortalılar için 506 sayılı Kanunun 79 ve 5510 sayılı Kanunun 86. maddesinde öngörülen “hizmet tespiti” davasına koşut bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anılan düzenlemede, kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı “Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti” söz konusu olamayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 gün, 2011/10-230 Esas 2011/319 Karar sayılı, 29.02.2012 gün ve 2011/10-769 Esas 2012/107 karar sayılı ve 27.06.2012 gün 2012/10-292 Esas ve 2012/415 Karar kararlarında da açıkça belirtildiği üzere, davacının tarımsal faaliyetinin kesintisiz sürüp sürmediğinin tespiti için, Mahkemece;
1-Çekişmeli dönemde davacının nerede oturduğu; Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ve Muhtarlık kayıtları esas alınarak belirlenmeli,
2-Dönem içinde Ziraat Bankası, Kooperatif veya Birlikler aracılığıyla “Tarımsal Amaçlı Kredi” kullanıp kullanmadığı araştırılmalı,
3-Dönem içinde ürün teslimatından dolayı prim kesintisi yapılıp yapılmadığı veya sigortalılık iradesini ortaya koyacak şekilde prim ödemesinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı,
4-25.04.2006 gün 26149 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunun 19. maddesi uyarınca Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilerek doğrudan gelir desteği alıp almadığı ve bu bağlamda davacının hangi ürünleri ekerek bunları nerelere sattığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun “Zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsulün tarifi” başlıklı 52, ” Zirai kazançta vergileme” başlıklı 53, ve “Vergi Tevkifatı” başlıklı 94 vd. maddeleri ile 213 Vergi Usul Kanununun ” Vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesi kapsamında zirai kazançlarından dolayı vergi ödeyip ödemedikleri araştırılmalıdır. Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2010 gün ve 2010/10-580-647 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere ” Tevkifat yapma ve kurum hesaplarına aktarma yükümü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 94/11.maddesinde öngörülen çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma yükümüne paralel olarak getirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki gerçek ve tüzel kişiler, tarımsal faaliyette bulunan bu kişilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmakla yükümlüdürler.” Tevkifat suretiyle vergilendirilen çiftçiler yaptıkları satış ve hizmetleri dolayısıyla müstahsil makbuzu almak ve saklamak zorundadırlar.
5-Tarımsal faaliyeti kapsamında ilaç, gübre ve sulama parası ödeyip ödemediği, varsa bunların fatura ve belgelerinin nelerden ibaret olduğu, Ziraat Odası, Kooperatif veya Birliklere üyeliği varsa bu kuruluşlara düzenli bir şekilde aidat ödeyip ödemediği araştırılmalı, tarımsal faaliyete elverişli tapulu taşınmazının bulunup bulunmadığı, tarımsal faaliyetin taşınmaz kiralanması yoluyla gerçekleştirildiğinin savunulması halinde; taşınmazların, kimden hangi yıllar için kiralandığı, kiracının; kiralama yoluyla faaliyetini Yürütmeye elverişli alet ve edavatının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, traktörünün bulunduğunun ileri sürülmesi halinde, traktörün hangi tarihte satın alınıp ilgilisi adına trafiğe tescil edildiğini gösteren fatura ve trafik tescil belgesinin celp edilmeli,
6-Hayvan yetiştiriciliği bulunduğunun ileri sürüldüğü hallerde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2011 gün ve 2011/10-306-365 sayılı kararında da belirtildiği üzere 16.05.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 22. maddesi kapsamında hayvanlarına ilişkin menşe şehadetnamesinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek, büyük ve küçükbaş hayvanlarına ilişkin istatistik bilgileri ve bu hayvanlara ilişkin yapılması zorunlu bulunan periyodik aşılara ilişkin bilgiler İlçe Tarım Müdürlüklerinden sorulmalı, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyeleri gibi tarımsal faaliyetin varlığını yakından bilebilecek durumdaki tanıklar dinlenilerek sigortalılık olgusunun varlığı hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Ayrıca 2926 sayılı Kanunun 6. maddesinde belirtilen şekilde sigortalılığın sona erip ermediği araştırılmalı ve bu bağlamda çekişmeli dönemde 506 sayılı Kanun kapsamında SSK sigortalılığı ya da 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı varsa ve bu sigortalılık süresi makul süreyi aşmışsa, HGK.nun 14.02.2007 gün, 2007/21-73-71 sayılı ve 14.03.2012 gün, 2011/10-804-152 sayılı kararları göz önünde bulundurularak sigortalılığın sona erdiği olgusu da dikkate alınmalıdır.
Eldeki davaya konu somut olayda; davacının 01.11.1994 tarihi itibariyle 2926 sayılı Yasa kapsamında tescil edildiği, eldeki dava ile 01.11.1986 tarihinden itibaren Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti ile 6111 sayılı Kanunun yapılandırmaya ilişkin hükümlerinden yararlandırılmasının talep edildiği, davacının Fethiye Pamuk Tarım Satış Kooperatifine teslim ettiği üründen dolayı Mayıs 1994 dönemi için tevkifat yapıldığı ve kurum kayıtlarında ise, 15.05.1994 tarihinde prim ödemesi bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde, davacı adına teslim edilen ürün bedellerinden prim kesintisi yapıldığı belirgin olmakla, davacının tarım Bağ-Kur sigortalılığının, yukarıda belirtilen, 2926 sayılı Kanunun 36. maddesi ile, 2926 sayılı Kanunun “…Ancak, 7. maddede belirtilen süre içinde kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülükleri kayıt ve tescil edildikleri tarihi takip eden ay başından itibaren başlar.” şeklindeki 5. maddesi de dikkate alındığında, kesintinin yapıldığı ayı takip eden aybaşından itibaren başlatılması gereklidir. Ancak tevkifatın bulunmadığı yıllara yönelik olarak 2926 sayılı Yasaya tabi sigortalılık iradesini ortaya koyacak herhangi bir başvurusu, prim ödemesi, ürün satışı veya bu satışlardan yapılan prim tevkifatı bulunup bulunmadığı hususları ayrıntılı olarak araştırılarak, sonucuna göre karar verilmelidir.
6111 sayılı Kanundan yararlanma talebi hakkında ise, davacının dava tarihi itibariyle süresinde başvuruda bulunduğunun kabulü gerektiği dikkate alınmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı avukatının bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.06.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.

Maaş Haczine İtiraz Dilekçesi Örneği

AKSARAY 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NE

DOSYA NO : 2017/…….. E.
KONU                    :Maaşına haciz uygulanması istenen dosya borçlusunun müvekkil şirketimizde 31/07/2017 tarihinde işten çıkmış olması nedeniyle maaş haczine karşı itirazlarımızın sunulmasıdır.
CEVAP VEREN  :……………………….Tic.Ltd.Şti.
Vekili                     :Av.Derviş Ali ERKOL Meydan Mah. 951.Sk. No:8/A Merkez/AKSARAY
ALACAKLI           :………..A.Ş.VEKİLİ :

Av…………………..
BORÇLU               :…….(TC No:……………….)
BORÇ MİKTARI :………………….TL
AÇIKLAMALAR :  Müdürlüğünüz …/……/2017 tarih ve aynı esas sayılı numaralı “………………..” T.C. kimlik numaralı 2017/……. E. sayılı dosya borçlusu ………………………………’ın şirketimizden almakta olduğu maaşının ¼ ‘üne haciz konulmasına karar verildiği” bilgilendirmesini içeren maaş haciz evrakı …./…../2017 tarihinde müvekkil şirkete tebliğ edilmiştir.
………………………. isimli şahıs müvekkil şirketten …./…./2017 tarihinde işten ayrılmış olup borçlunun müvekkil şirketten hiçbir hak ve alacağı bulunmamaktadır. Bu doğrultuda itirazımız göz önünde bulundurularak gerekli işlemlerin yapılmasını saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim…/…./2017

……………………..Ltd.Şti. VekiliAv.Derviş Ali ERKOL

Ek :1-İşten Ayrılış Bildirgesi

2-Vekaletname

Denetimli Serbestlikte Geçen Sürenin Mahsup Edilebileceğine Dair Karar

T.C
YARGITAY
8.Ceza Dairesi
Esas: 2014 / 915
Karar: 2014 / 6613
Karar Tarihi: 17.03.2014

ÖZET: Hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri altında serbest bırakılması cezanın infazı amacıyla yapılmaktadır. Hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri altında geçirdiği sürelerin cezasından mahsup edilmesi gerektiği cihetle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.(5275 S. K. m. 105/A, 107, Geç. m. 4) (6136 S. K. m. 13) (5237 S. K. m. 52, 62, 63) (5271 S. K. m. 309)

Dava: Muhtelif suçlardan hükümlü H…’ün, cezalarının 30 ay 10 gün hapis cezası olarak içtimaına ilişkin K… 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.09.2013 tarihli ve 2013/390 değişik iş sayılı kararını müteakip, B… Cumhuriyet Başsavcılığının 11.09.2013 tarihli, 2013/2-1369 sayılı yazısı ile 6291 sayılı Kanun ile değişik 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında 105/A maddesi gereğince cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik olarak infazına karar verilip tahliye edildiği tarih ile içtima kararı ile ceza infaz kurumuna gönderildiği tarih arasındaki sürenin hükümlünün cezasından mahsubuna ilişkin oluşan tereddüdün giderilmesi istemine yönelik denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına ve tahliyesine dair 25.02.2013 tarihi ile yeniden cezaevine girdiği 30.08.2013 tarihi arasındaki sürelerin halen infaz etmekte olduğu cezasından mahsup edilmesine yer olmadığına ilişkin K… 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.09.2013 tarihli ve 2010/124 esas, 2010/526 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin (K…) 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.2013 tarihli ve 2013/909 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre; ruhsatsız ateşli silah taşıma suçundan hükümlü H…’ün 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13/1, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62 ve 52. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 500,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair K…1. Asliye Ceza Mahkemesinin 24.06.2010 tarihli ve 2010/124 esas, 2010/526 sayılı kararının infazı sırasında, hükümlünün cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbirine çevrilmesi talebine yönelik 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a 6291 sayılı Kanun ile eklenen 105/A maddesi ve 6411 sayılı Kanun ile değişik 105/A-l-a maddesi gereğince, cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına dair K… İnfaz Hakimliğinin 25.02.2013 tarihli ve 2013/209 esas, 2013/209 sayılı kararını müteakip, mahkemece K… 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 05.09.2013 tarihli ve 2013/390 değişik iş sayılı kararı ile cezaların içtima edildiği, 11.04.2012 tarihli Resmî Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe giren 6291 sayılı Kanun’un 105/A/3. maddesi ve 31.01.2013 tarihli ve 28545 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 13 maddesi gereği 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen geçici 4. maddelerindeki hükmü çerçevesinde hükümlünün cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazı bakımından tahliye edildiği 25.02.2013 tarihi ile cezanın cezaevinde infazına başlandığı belirtilen 30.08.2013 tarihleri arasındaki denetimli serbestlikte geçirdiği sürelerin; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105/A. maddesine göre, hükümlünün cezasının infazına ilişkin ve infaz hükümlerine tabi olması ve bu sürelerin içtima edilen cezanın içerisinde yer alması nedeni ile hürriyeti bağlayıcı toplam cezadan mahsup edilmesine yönelik istemin ve itirazın kabulü gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10.12.2013 gün ve 75421 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C. Başsavcılığının 23.12.2013 gün ve KYB/2013-394225 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: TCK.nun 63. maddesinde düzenlenen “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.” hükmüne göre mahsup işleminin yapılması için şahsi hürriyetin kısıtlanması sonucunu doğuran durumların söz konusu olması gerekmektedir. İncelemeye konu olayda hükümlünün cezasının 5275 sayılı yasanın 105/A maddesi uyarınca koşullu salıverme kadar olan kısmının denetimlik serbestlik tedbiri olarak infazına karar verilmiştir ve hükümlüye bu süre içerisinde denetim planı içerisinde yer alan, imza atma, belirli etkinliklere katılma gibi yükümlülükler yüklenmiştir. Hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri altında serbest bırakılması madde metninden de anlaşılacağı üzere cezanın infazı amacıyla yapılmaktadır. Açıklanan bu nedenlerle 5275 sayılı Yasanın 105/A maddesinin 9. fıkrası yollamasıyla 107/14. maddesi de gözetilerek hükümlünün denetimli serbestlik tedbiri altında geçirdiği sürelerin cezasından mahsup edilmesi gerektiği cihetle itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden K… 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.2013 gün, 2013/909 değişik iş nolu itirazın reddine ilişkin kararının CMK.nun 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)